İran’a saldırı hazırlığı mı? Neden?
Özlem Yüzak
Son Köşe Yazıları

İran’a saldırı hazırlığı mı? Neden?

13.06.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Daha sular durulmadan Ortadoğu yeniden karıştırılmaya çalışılıyor. İsrail’in, İran’ın nükleer tesislerine yönelik “önleyici saldırı” hazırlığında olduğu yönündeki haberler art arda gelirken ABD’nin bölgedeki diplomatlarını çekmesi ve güvenlik uyarıları yapması bu olasılığı güçlendiriyor. Peki, bu gerilim gerçekten askeri çatışmaya mı evrilecek? İran’a yönelik olası bir saldırı kimin işine yarar? Ve bizi de ilgilendiren yönü ile “muhalefeti her yönü ile baskılayan, yargıyı sopa olarak kullanan, belediyelere el koyan 22 yıllık AKP iktidarının büyük bir toplumsal gerilim içine soktuğu” Türkiye, bu durumdan nasıl etkilenir?

Önce şu noktayı açıklığa kavuşturalım: ABD Dışişleri Bakanlığı, 11 Haziran itibarıyla Irak’taki tüm diplomatik personelin büyük kısmını çekti, aynı günlerde Ürdün ve Bahreyn’de de benzer adımlar atıldı. Ancak bazı analistlere göre bu aynı zamanda Biden yönetiminin bölgeye bağımlılığı azaltma stratejisiyle uyumlu bir adım. Dolayısı ile acil bir tehdit algısı kadar, uzun vadeli yeniden yapılanmanın işaretleri olarak da okunabilir.

İkinci nokta şu: İsrail ABD desteği olmadan da harekete geçebilir mi? İsrail basını (Haaretz ve Jerusalem Post), üst düzey İsrailli yetkililerin, “Tek taraflı harekete hazırız” söylemini dillendirdiğini bildiriyor. Ancak bu söylemin iç politikaya mesaj verme boyutu da var. İsrail, 1981’de Irak’taki Osirak reaktörünü, 2007’de Suriye’deki nükleer tesisi tek başına vurmuştu. Bu tür önleyici saldırılar tarihsel olarak İsrail’in askeri doktrinine uygun. Ancak ABD hava sahası, yakıt ikmali ve lojistik desteği olmadan bu çapta bir saldırının başarı şansı tartışmalı.

SALDIRI KİMLERİN İŞİNE YARAR?

Böylesi bir gerilim ortamı bazı aktörler açısından son derece işlevsel:

- İsrail’deki sağcı hükümet, iç kamuoyundaki dikkati dağıtmak ve güvenlik kartını yeniden masaya koymak ister.

- ABD’deki bazı Cumhuriyetçi çevreler ve silah lobileri, İran karşıtı tutumu seçim kampanyalarının merkezine yerleştirir.

- Silah endüstrisi ve enerji tekelleri: Martin, Raytheon gibi savunma sanayi devleri, Ortadoğu’da kriz yaşandıkça silah satışlarının arttığını defalarca deneyimledi. Petrol fiyatları, çatışma ortamında hızla yükselir; bu da petrol ve doğalgaz şirketlerinin (ExxonMobil, Chevron, Aramco vb.) kârlarını katlar.

- Radikal İslamcı veya Şii milis gruplar: Böyle bir saldırı, Şii eksenli milis örgütler için meşruiyet ve mobilizasyon fırsatı yaratır.

- Rusya ve Çin gibi aktörler ise Batı’nın dikkatini Ukrayna ve Pasifik’ten Ortadoğu’ya kaydırarak stratejik alan kazanır. Çin “barışçı arabulucu” pozisyonunu daha fazla kullanma fırsatı bulur ve enerji tedarik zincirlerinde yeniden merkezi bir rol oynayabilir.

İRAN NE YAPABİLİR?

İran, doğrudan saldırıya uğramadığı sürece genellikle vekil güçleri kullanarak misilleme yapar. Ancak bu kez doğrudan nükleer tesislerin hedef alınması halinde, Tahran yönetimi açık karşılık vereceğini ilan etti. Bu da bölgesel savaş riskini artırıyor. İran’ın bu tehditleri caydırıcılıkla blöf arasında bir çizgide duruyor ama sonuç ne olursa olsun tırmanma kaçınılmaz.

AKP İKTİDARI BUNU DA KULLANIR

Türkiye, hem İran’la hem İsrail’le diplomatik ilişkilerini sürdüren az sayıda ülkeden biri. Ancak bu tarafsızlık, iç siyasetteki derin otoriterleşmenin gölgesinde başka bir anlam kazanıyor. Çünkü bu kriz ortamı, Türkiye’deki iktidar için bir “siyasal oksijen” işlevi görebilir.

- Dış tehdit ve beka söylemi, Erdoğan iktidarının yıllardır kullandığı bir iç politika aracı. İran’a yönelik bir saldırı ve olası bölgesel çatışma ortamı:

Türkiye’yi “kuşatma altındaki bir ülke” olarak sunmaya, güvenlik eksenli politikaları meşrulaştırmaya, muhalefetin “devlet çıkarlarına karşı duyarsız” olduğu algısını yaymaya yarar.

Seçim dönemlerinde etkili olan bu söylem, muhalefetin manevra alanını daraltır, kitleleri etrafında yeniden toplanmaya zorlar.

- Yeni bir göç dalgası korkusu, milliyetçi duyguların yeniden mobilize edilmesine hizmet eder.

- Ekonomik krizden saptırma; yüksek enflasyon, döviz baskısı, işsizlik sarmalındaki ülkede “milli birlik” çağrılarıyla ekonomik sorunlar geçici olarak bastırılır. Medya, diplomasi, güvenlik ve ordu merkezli gelişmelerle iç kamuoyu yönlendirilir.

Erdoğan yönetimi, “arabulucu lider” imajını kullanarak hem Batı hem Doğu nezdinde uluslararası meşruiyetini tazeleme şansı yakalar.

Kısacası, bölgesel kriz, içeride baskıcı politikaları meşrulaştırma ve otoriteyi pekiştirme için kullanılabilir.

Sonuçta; tarihsel olarak Türkiye’de iktidar, her dış kriz ortamında iç baskıları artırmak ve otoritesini pekiştirmek için fırsatlar yarattı. İran’a yönelik olası bir saldırı ve bölgesel savaş senaryosu bu amaçla kullanılacaktır; şüpheniz olmasın.

Bunları yazıyoruz çünkü zaten büyük bir kıskacın içinde olan muhalif kitlenin bunu önceden görüp hazırlıklı olması lazım.

İlgili Konular: #orta doğu #İran