Her yaz aynı alevlere uyanmak kader değil!
Sadık Çelik
Son Köşe Yazıları

Her yaz aynı alevlere uyanmak kader değil!

31.07.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Dünyanın nefes almayı unuttuğu yıllar… 

Yalnızca son iki yılda, 30 milyon hektardan fazla orman yanmış gezegenin dört bir yanında. Bu, son 20 yılın ortalamasının iki katı demek.

Türkiye de bu yeni küresel felaket diline çoktan dâhil oldu.

Bilecik, Sakarya, Eskişehir, Afyon, Karabük, Zonguldak, Bursa… Yanmadık yer kalmadı adeta…

Yangının bilançosu…13 insan canı… 5’i orman işçisi, 5’i AKUT gönüllüsü olan 10 kahraman Eskişehir’de, diğer 3’ü ise Bursa’da müdahaleye gitmekte olan su tankerinin devrilmesi sonucu… 

Bedenleri yanmayan bölge insanının da ruhları küle dönüyor yangınlarda. Aynı köyde doğuyor, büyüyor, “gelin oluyor”, “anne/baba oluyor”, çocuk büyütüyor, torun seviyorlar… Kendilerini bildi bileli o köylerde yaşayanlar, böyle yangınları ne gördük, ne duyduk diyorlar…  O toprakları vatan belleyenler, gözü gibi bakanlar vatansız kalıyor… Bir arsız ateş geliyor, kimsenin dur diyemediği/demediği, her şeylerini yakıp gidiyor…

Yalnızca insan canı değil… Her alev, bir ekosistemin sessiz çöküşünü de beraberinde getiriyor. Toprağın hafızası, kuşların melodisi, rüzgârın sesi... hepsi susuyor. Yanan yalnızca ağaç değil; bir bütün olarak yaşam… O hayvanların çığlığı, kaçamayan kaplumbağanın sessiz ölümü, serçenin kanatsız kalışı toprağın hafızasına gömülüyor… Can çekişen hayvanların gri ağıtı kaplıyor gökyüzünü. 

Cumhuriyet’in kıt imkânlarıyla büyütülen, korunan o ormanlar bugün, sözde modern çağda, sözde teknoloji çağında, korunamıyor, korunmuyor!

Yangınlar, yalnızca doğayı değil, kolektif vicdanı da sınayan bir eşiğe dönüşüyor.

***

İstatistikler acımasız: Orman yangınlarının %97’si insan kaynaklı.

Yani bu yılki 3 bine yakın yangının 100’ü “doğal” sayılsa bile, geriye kalan 2700 yangın insan eliyle çıkmış oluyor.

Kimi ihmalden, kimi kasten, kimi sadece cehaletten… Çıkan yangınların önemli bir kısmı için “anızdan çıktı” deniliyor. Anız için yakılan ateş, kontrolsüzce büyüyerek ormanlara sıçrıyor…

Bursa Orhaneli’ndeki yangına ilişkin gözaltına alınan eski uzman çavuş Ufuk A.’nın, FETÖ soruşturması kapsamında ihraç edildiği ve sabotajı itiraf ettiği açıklandı… Elbette suçluyu bulmak önemli. Bir yangını başlatmak kötüdür, çok kötüdür, çok insanlık dışıdır. Ancak yangının yayılmasına zemin hazırlayan ihmalleri, zafiyetleri, koordinasyonsuzluğu ve hazırlıksızlığı sorgulayabilmek de aynı şekilde önemli. Bazı yangınlar tek bir kibritle başlar, devletin refleksindeki gecikmeler ise alevleri büyütür.

Yangınları çıkmasını her zaman engelleyemeyiz. Ama yayılmasını, büyümesini engelleyebiliriz. Çünkü bazen bir ülkenin geleceği, bir ağacın gölgesinde başlar…

YANGINA UÇAK YETİŞMİYOR, AKIL YETİŞEMİYOR

Yangınların ortasında, uçak sayısını tartışıyor olmamız bile başlı başına bir acizlik göstergesi artık. Alevler dört bir yandan yükselirken biz hâlâ “Kaç uçağımız var?” diye sormak zorunda kalıyorsak, sorun büyük demektir. Gece görüşlü helikopterler/uçaklar, yangın söndürme uçakları, faal hava araçları, havalanma süresi… Bunların hepsi, söz konusu yangın olduğunda, doğrudan bir hayat memat meselesi. 2025 itibarıyla Türkiye'nin orman yangınlarıyla mücadelede 27 yangın söndürme uçağı (13’ü bize ait, kalanı kiralık), 105 helikopter (büyük bir kısmı yine kiralık), 14 İHA, yaklaşık 6 bin kara aracı ve 25 bini aşkın personel olduğu açıklandı. Yeterli mi? Belli ki değil. Belli ki nicelikle birlikte niteliğin de gelişmesi, sistemin de tıkır tıkır işlemesi, yapının sadece kâğıt üzerinde değil, sahada da gerçek bir kapasiteye dönüşmesi gerekiyor.   

Kaç uçağımız var sorusundan vazgeçmiyoruz, çünkü uzmanları, işinin ehli insanların yaptığı açıklamaları dinliyor, önemsiyoruz. Gövde haznesi büyük, hızlı doldur-boşalt yapabilen, gün içinde defalarca sortiye çıkabilecek, donanımlı, yangın çıkar çıkmaz, ilk dakikalarda müdahale edebilecek uçaklar lazım. 

Bu ihtiyaçlar dile getirildiğinde akla ilk gelen kurum; Türk Hava Kurumu. Ne var ki bir zamanlar bu alanda öncülük etmiş, Cumhuriyetin yüz akı olan THK, bugün siyasi ve yapısal müdahalelerle neredeyse etkisizleştirilmiş durumda… 

En son, uçaklarının, haciz kapsamında satılığa çıkarıldığı haberi bile yapıldı…  

***

Öte yandan yangınla mücadele yalnızca havadaki araçlarla değil, yeryüzünü yöneten akılla da kazanılır. Asıl mesele, yıllardır bir türlü kurulamayan kurumsal refleks ve sürdürülebilir hazırlık zihniyetinin yokluğudur. Yangınlar artık dağ başında çıkıp unutulan haberler değil; şehir merkezlerine kadar ulaşan, can alan, düzen bozan büyük felaketlerdir. Mesele, sadece yangın çıktığında ne yapıldığı değil, yangın çıkmadan önce nelerin yapılmadığıdır aynı zamanda. 

Elektrik iletim hatlarından çıkan kıvılcımlar, pek çok yangının faili örneğin. Yeterli bakım yapılmıyor, altyapı yatırımları aksıyor, özelleştirmelerin ardından denetim iyice zayıflıyor…

Bu da bize şunu gösteriyor: Önlem dediğiniz şey, yangınla birlikte başlayan bir aksiyon değil; mevsimsiz bir bilinç hâli olmalıdır. Oysa bizde, alev çıkınca panik, duman dağılınca unutma hali işliyor… Kurumsal hafıza kaybolmuş, hazırlık mevsimlik hâle gelmişse, uçak sayısı ne olursa olsun, rüzgâr daima bizden hızlı esecektir…

Cumhurbaşkanı, itfaiye teşkilatının yeniden gözden geçirileceğini söylüyor. Geçirilmeli, bu zamana kadar çoktan geçirilmeliydi. Merkezi bir yapı kurulmalı, İtfaiye Genel Müdürlüğü gibi kurumsal bir çatı oluşturulmalı. Parçalı, dağınık bir itfaiye teşkilatıyla bu ölçekteki felaketlerle baş edilemez. Yerel yönetimlerle merkezi idarenin birlikte çalışması, eğitim ve koordinasyonun kurumsal bir düzlemde yeniden inşa edilmesi artık kaçınılmaz. 

Sadece müdahale yapısı da değil, toplumun doğayla kurduğu ilişkinin temelleri de yeniden oluşturulmalı. Almanya’da, Japonya’da çocuklar, yaşı küçük bile olsa ormanda oyun oynayarak, dokunarak, deneyimleyerek doğa bilinci ediniyor. Küçük yaşlardan itibaren ağaçlarla etkileşim imkânı sunuluyor; doğayla büyümeleri teşvik ediliyor… Çünkü biliyorlar ki doğayla ne kadar erken bağ kurulursa, o bağ o kadar derin olur. Bu sayede orman sadece “yeşil bir alan” değil, korunması gereken bir yaşam parçası hâline geliyor. Belki de bu yüzden o toplumlarda bir ağacın yanışı, yalnızca bir çevre sorunu değil, ortak bir vicdan yarasıdır. Bizse ormana yabancılaştıkça, yangınlara da duyarsızlaşıyoruz.

Aynı şekilde, yanan bölgelerin yeniden ağaçlandırılma sürecinde, yangına daha dirençli ekosistemlerin oluşturulması için kolay yanmayan, rüzgarı perdelemesi için yüksek gövdeli, kolay tutuşmayan, yangına mukavim ağaç türleriyle yanan bölgelerdeki orman deseninin yeniden planlanması da elzemdir. Bunlar geç kalınmış ama hâlâ hayati önemdeki adımlardır. Çünkü felaketlere karşı mücadele, bireysel gayretle değil, kurumsal refleksle verilir. Bu refleks ise ancak liyakatle, bilimle, kararlılıkla mümkündür.

Unutmamamız gereken bir başka mesele daha var: Orman içi köylülerin orman bekçiliği görevinden uzaklaştırılması, bu yapının içini boşaltmıştır. Oysa o köylüler yalnızca ormanı korumuyordu; ormanı tanıyan, bilen, coğrafyaya hakim kişiler olarak aynı zamanda onun bakımını yapıyor, koruyor, kolluyor, orman ürünlerini ekonomiye kazandırıyor, ormanı yaşıyor ve yaşatıyordu. Bilhassa Ege ve Akdeniz bölgelerinde “tahtacılar” olarak bilinen bu insanlar adeta devletin ormanlardaki gözü, kulağıydı; ormanalrın bekçiliğini yapıyorlardı. Biz bu değerleri kaybettik. Herkes kente göçtü, köylerde yalnızca yaşlı nüfus kaldı. 

Ormanlarla ilgili her türlü örgütlü yapı da tasfiye edildi. Eskiden bağımsız bir Orman Bakanlığı varken, o da Tarım ve Orman Bakanlığı adı altında başka önceliklerin gölgesine itildi… 

Ormanları kendi kaderleriyle ve “barbarların istilasıyla” baş başa bıraktık…

Bu sırada 2025 yılında Diyanet’e ayrılan bütçeyle (130 milyar TL) tam 273 adet yangın söndürme uçağı alınabileceğini biliyor muydunuz? Biz hâlâ "kaç uçağımız var" diye sorup, alevlerin karşısında dualarla direnmeye çalışalım… Elbette kimsenin Diyanet’in bütçesinde gözü yok. Mesele, ormanları korumak için gereken kaynakların ne kadar erişilebilir olduğunun altını çizebilmek. Bu rakam sadece bir kıyas, bir örnek. Yoksa isteniyorsa Diyanet'in bütçesi daha da artırılsın. Kimsenin buna bir itirazı yok. Ama mesele şu: Ormanlar yanarken "kaynak nerede" diye soruyor olmamızın, herhangi bir meşru açıklaması yok…

Yangına müdahalede gecikmeler, yeterli ekipman ve sistem eksikliği, sistemli ve kararlı politikalarla dirençli ekosistemlerin oluşturulmaması, orman köylülerinin dışlandığı politikalar, elektrik iletim hatlarındaki ihmaller, özel şirketlerin denetimindeki zafiyetler, örgütlü yapıların tasfiyesi… Bunların toplamı aslında felaketi “doğal” olmaktan çıkarıyor.

Asıl doğallığını kaybeden ise bu felaketlere yaklaşım biçimimiz. Çünkü yangına karşı hazırlıksızlık kadar, yangından sonra başlayan “inşaat hazırlıkları” da bu çarpıklığın parçası…

***

Bu yalnızca teknik sorunlar meselesi değil, bu bir kültür krizi. Liyakatin yerini sadakat, kamunun ve bilimin yerini çıkar almış. Tarım ve Orman Bakanlığı’nda ormancılığı bilen bir uzmana rastlamak zor diyor işin içindeki isimler… Liyakatsizlik ve ehliyetsizlik, yaşamın pek çok alanı gibi, orman politikalarının da zamanla köksüzleşmesine neden oluyor. Bu tablo, yalnızca doğayı değil, kurumsal aklı da sessizce tüketiyor.

Hesap verme sorumluluğu sizlere ömür, her karış toprağın kazanca çevrilme tutkusu ise baki. Çevre dendiğinde ilk akla gelenin “maden” olması, artık tesadüf değil…

Yangınlara müdahalede yaşanan aksaklıklar, kamuoyunda sık sık yangın sonrası açılan “rant” alanlarıyla birlikte anılıyor. Ne tesadüftür ki, Ege’de çıkan yangınların önemli bir kısmı, bir şekilde “turizm potansiyeli yüksek” bölgelerde ve maden arama sahalarında yaşanıyor. Hatta bazıları, otel projeleriyle, yeni tesis planlarıyla neredeyse eşzamanlı anılıyor… Zeytinlikler, kıyılar, dereler, göller… Bedenimiz gibi, toprağımız da parça parça satılabilir bir nesneye dönüştürülüyor. 

Bunun yanında, tarla açmak amacıyla köylüler tarafından bilinçsizce yakılan ve sonra kontrolden çıkan yangınlar da cabası…

Ormanların çevresine konut yapılmasını engelleyen yasalar ya rafa kaldırıldı ya da görmezden geliniyor. Oysa ormanın içine ev dikmek, orman alanlarını yapılaşmaya açmak, sadece doğaya değil, hukuka da ihanettir. Kurallar var ama uygulanmıyor; yangından önce gelen ilk kıvılcım…

Bu yüzden soruyoruz: Yangınlar tam olarak neyi yakıyor? Sadece ağaçları mı? Yoksa kamunun belleğini, toprağın dokusunu ve geleceğe ait ortak haklarımızı mı?

Artık kuş sesi duyulmayan kıyılarda yalnızca betonun uğultusu var.

“Lüks” adı altında doğa pazarlanıyor; toprağın yerini kâr, suyun yerini inşaat alıyor. Kuraklık yalnızca iklimin değil, ahlakın da kurumasını kapsıyor.

***

Rantın önünün açılmasını daha da destekleyen, doğayı biçare bırakan şeyin adı ise; iklim krizi…

25 Temmuz günü Silopi’de sıcaklık 50.5 dereceye ulaşmış. 

Bu, Türkiye tarihinde ölçülen en yüksek değer. Aynı gün 132 ayrı noktada Temmuz rekoru kırılmış.

Yeryüzü alarm veriyor ama hâlâ "bu sıcaklıklar da nereden çıktı" diye soranlar var. İklim krizi, artık bir rapor başlığı değil; bir felaket.

Öyle bir felaket ki bu, ormanı tutuşturuyor, suyu buharlaştırıyor, toprağı çatlatıyor.

Bunu hâlâ inkâr edenler ancak inkârın siyasallaşmasına örnek olabilir. Farkındalık yoksa, tercih de yoktur. Tercih yoksa, sorumluluk hiç yoktur. İklim krizi yalnızca çevre problemi değil, bir ulusal güvenlik meselesidir. Ormanı olmayan bir ülkenin nefesi, suyu olmayan bir ülkenin geleceği olmaz.

Özetle; üç ayrı cephede yanıyoruz: Önlem alınamayan, liyakatsızlığın baş mesul olduğu teknik zafiyetlerde, her fırsatı ranta çeviren kültürel yıkımda ve görmezden gelinen küresel iklim krizinde. Söz konusu yangınların hiçbirinin üstesinden, tek başına bir uçakla, bir yasayla ya da bir raporla gelinemez. Çünkü bu sadece orman yangını değil; bu aslında, bir toplumun kendi geleceğini yakma biçimidir…

***

Orman yangınları artık doğal afet değil, yeni nesil tehditler arasında.

Hibrit savaşın bir parçası hâline gelen bu felaketlere karşı

devlet, ordu, sivil kurumlar ve halk birlikte seferber olmalıdır. Her yaz aynı manzaraları izlemek öğretilmiş çaresizliğin sonucudur.

Bu döngüyü kırmak, koordineli bir hazırlık gerektirir. Topyekûn teyakkuz bir lüks değil, bir zorunluluktur.

Atatürk, Yalova’da bir çınarı kesmemek için köşkü raylara aldırdı. Bugünse biz, yalnızca ağaçları değil, bütün bir doğayı yerinden ediyor ve bunu çoğu zaman yalnızca izlemekle yetiniyoruz.

“Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim” demiş Fatih Sultan Mehmet de… 

Biri bir ağacı yaşatmak için devletin ağırlığını kıpırdatmış, diğeri bir dalı korumak için hükmünü ortaya koymuş…

“Ağaç kesen baş keser” diyen bir kültürden geliyoruz hepimiz. Böyle bir hafızanın çocuklarıyız, çocuklarıydık; ilkokulda orman sevgisiyle büyütülmüştük. Ağacı sevmek, toprağı korumak bir erdemdi. Şimdi ise çocuklar ağacı tanımıyor, yeşile dokunmadan büyüyor… ve her yaz aynı alevlere uyanıyoruz. 

Bu kader değil, tercihlerimizin sonucu… Toprak bir kere susar, ikincisinde konuşur, üçüncüsünde hesap sorar. Ağaç gider, hayvan gider, toprak yanar… Ama asıl kayıp, hafızamızdır. 

Doğa bir yolunu bulup küllerinden doğmayı bilir. Ancak biz hâlâ sorumluluk almıyorsak, yanan ormanlar değil, çürüyen insanlığımızdır asıl felaket, yangın yeri ise tam olarak vicdanımız.

Yazarın Son Yazıları

Kötülüğün yeni yurdu

Psikoloji, hukuk, dinler ve gündelik ahlakın ortak ezberinde kötülük, bireyin içindeki karanlıkla açıklanır.

Devamını Oku
04.12.2025
Kasım Üzerine: Dökülmenin ve Hatırlamanın Zamanı

Kasım, takvimin yalnız ayı.

Devamını Oku
20.11.2025
Sadakat Çağında Muhalif Kalmak

Bir toplumun neye güven duyar? Akla mı, yoksa itaate mi?

Devamını Oku
13.11.2025
Bir Tapınağın Hikâyesi: Mekânlar Değişiyor, İnsan Hep Aynı Savaşın İçinde

Denizden 150 metre yukarıda, Akropolis’in kayalık tepesinde yükselen sütunlar…

Devamını Oku
06.11.2025
Cumhuriyetin aynasında bugün

Türkiye’de uzun zamandır yeni bir fikir doğmuyor.

Devamını Oku
31.10.2025
Bir ahlak meselesi… Temiz eller, kirli zihinler

Ahlak; herkesin ağzında dolaşan fakat kimsenin pek de hayatına almadığı kelime.

Devamını Oku
24.10.2025
Bir Mahpusluk Halidir Bu Memleket

Bir ülkeyi anlamak için hapishanelerine, yani adaletin son durağına bakabilirsiniz.

Devamını Oku
16.10.2025
Öfkenin İkliminde Yaşamak: Adaletin Suskun, Zorbanın Gür Olduğu Bir Ülke

Toplum adeta bir gerilim teline dönmüş durumda; dokunan yanıyor, çekilen tınlıyor, kimse sesin kime ait olduğunu ayırt edemiyor.

Devamını Oku
10.10.2025
Gücün yakıcılığı, çekiciliği ve kontrol edilebilirliğinin önemi

Güç, insanlık tarihinin en eski büyüsüdür: Çekici olduğu kadar sınayıcıdır da insana kendini tanrı sanma yanılsaması verir...

Devamını Oku
02.10.2025
Kayıp Meslekler, Kırık Hayatlar

İnsan yalnızca yaşayan, tüketen bir beden değildir; aynı zamanda anlam üreten, topluma katkı sunan bir varlıktır.

Devamını Oku
25.09.2025
Manşetlerin Gölgesinde “Hayat”

Her gün televizyonda, gazetelerde, sosyal medyada büyük sözler, manşetler, olağanüstü gelişmeler, son dakika olaylar…

Devamını Oku
18.09.2025
Eylül Manzarası: Eşitsizlikten Umuda Eğitim

“Çok çalışırsan her şeyi başarırsın”.

Devamını Oku
04.09.2025
Tarım, Toplum ve Gelecek: Bir Yeniden Kuruluş Çağrısı

Tarım, Toplum ve Gelecek: Bir Yeniden Kuruluş Çağrısı

Devamını Oku
21.08.2025
Aşktan Öte Dertler…

İnsanoğlunun istila ettiği bu yeryüzü, artık sadece coğrafyaların değil, dertlerin de haritası.

Devamını Oku
14.08.2025
Kendine mahkum, aşka ve suça kör

Var olmak için nefes almak yetmez; insan bir yere ait hissetmek ister, bağ kurmak.

Devamını Oku
07.08.2025
Her yaz aynı alevlere uyanmak kader değil!

Dünyanın nefes almayı unuttuğu yıllar…

Devamını Oku
31.07.2025
LGS ve Eğitimin Hal-i Pürmelali, Siyasi Ahlakın Evrildiği Yer ve Bahçeli’nin Temsil Önerisinin Anlattıkları

Bu yıl LGS’de 500 tam puan alan 719 öğrenciyle rekor kırıldı. Geçtiğimiz yıl bu sayı 352’ydi. Sınav zor; ama başarı fazla…

Devamını Oku
24.07.2025
Speed ve Galata: Sistem Hatası Veriyor - Kulenin Tepesinden Bakınca Görünen; Liyakatsizlik

İstanbul’un siluetine yüzyıllardır tanıklık eden Galata Kulesi…

Devamını Oku
17.07.2025
Dev aynasındaki bireyler ve hakikatin yerine geçenler

Dev aynasındaki bireyler ve hakikatin yerine geçenler

Devamını Oku
10.07.2025
Ütopyanın Maskesi, Distopyanın Gölgesi

Bir hayal ve bir kâbus: Ütopya ve distopya. Genellikle “var olmayan dünyalar” diye tanımlanırlar.

Devamını Oku
03.07.2025
İsrail-İran Savaşı Ekseninde Çivisi Çıkan Dünya

İnsanlığın kolektif aklı çöküyor gibi uzunca bir zamandır...

Devamını Oku
19.06.2025
Görmenin ve anlamanın göreceli olduğu bir dünyada hakikati kim belirler?

Batı felsefesi binlerce yıldır görmeyi yüceltir. Duyular arasında en "akıllı", en "ruha yakın" olan hep görme sayılmıştır. Platon, Timaios’ta, “Görüşümüz gerçekten de bize en büyük yararı sağlamıştır,” der. Çünkü ona göre göz, zihnin kapısıdır; ruhun dışarıyı yokladığı bir uzantı.

Devamını Oku
12.06.2025
Kendi Celladına Aşık Olmak: Gücün Büyüsüne Kapılan Toplumlar

Toplumlar bazen göz göre göre karanlığa yürür. Hatta yürümekle kalmaz, o karanlığa âşık olurlar. Tıpkı bazı bireylerin kendine zarar veren ilişkilerde ısrarla kalması gibi.

Devamını Oku
29.05.2025
Dans Vebası: İnsanlığın Ayaklarıyla Çığlık Atışı

1518 yazı. Strasbourg’un taş sokaklarında bir kadın, Frau Troffea, kimseye aldırmadan dans etmeye başladı. Ne müzik vardı ne şenlik. Zaten yüzünde de neşeye dair tek bir iz yoktu.

Devamını Oku
22.05.2025
İstanbul’u imar adaleti kurtaracak (Değiştirilmesi Gereken Boğaziçi İmar Yasası ve Kentsel Dönüşüm)

İstanbul'u imar adaleti kurtacak (DEĞİŞTİRİLMESİ GEREKEN BOĞAZİÇİ İMAR YASASI VE KENTSEL DÖNÜŞÜM)

Devamını Oku
01.05.2025
Ülkenin Gerçek Beka Sorunu: Umudu Tükenen Toplumlarda Nüfus Kaçınılmaz Olarak Yaşlanır

Ülkenin Gerçek Beka Sorunu: Umudu Tükenen Toplumlarda Nüfus Kaçınılmaz Olarak Yaşlanır

Devamını Oku
24.04.2025
Sadece Ahmet Değil: Bu Ülkede İyilik Konu Edildi, Kötülük Sıradanlaştı

Sadece Ahmet Değil: Bu Ülkede İyilik Konu Edildi, Kötülük Sıradanlaştı

Devamını Oku
17.04.2025
Beyin Göçü Savaşları veya Zekânın Büyük Kaçışı: Türkiye Neden Tutamıyor?

Beyin Göçü Savaşları veya Zekânın Büyük Kaçışı: Türkiye Neden Tutamıyor?

Devamını Oku
20.03.2025
Suriye'de Alevi katliamı; göz ardı edilen kan ve gözyaşı ve diğer yaşananlar

Suriye'de Alevi katliamı; göz ardı edilen kan ve gözyaşı ve diğer yaşananlar

Devamını Oku
13.03.2025
Kritik Trump-Zelenski Zirvesinin Perde Arkası: Güç Oyunları, Bir Kez Daha Kürt Açılımı ve Edip Akbayram’ın Ardından…

Kritik Trump-Zelenski Zirvesinin Perde Arkası: Güç Oyunları, Bir Kez Daha Kürt Açılımı ve Edip Akbayram’ın Ardından…

Devamını Oku
06.03.2025
Boşvermişlik Yangınları: Teğmenlerin İhracından Otel Trajedisine Bir Toplumsal Duyarsızlığın Anatomisi

Boşvermişlik Yangınları: Teğmenlerin İhracından Otel Trajedisine Bir Toplumsal Duyarsızlığın Anatomisi

Devamını Oku
06.02.2025
Toplumun Karanlık Kavşakları: Bir mimarın son durak hikâyesi, trafik çilesi ve asfalt üzerinde insanlık cinneti

Toplumun Karanlık Kavşakları: Bir mimarın son durak hikâyesi, trafik çilesi ve asfalt üzerinde insanlık cinneti

Devamını Oku
26.12.2024
Hakikat yorgunu bir toplum: Beyin çürümesi, haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler

Hakikat Yorgunu Bir Toplum: Beyin Çürümesi, Haksızlıklar, Hukuksuzluklar, Adaletsizlikler

Devamını Oku
18.12.2024
Suriye’nin Küllerinden Yükselen Kaos: İnsan Hakları Günü’nde Yeni Haritalar, Yeni Sınavlar

Suriye’nin Küllerinden Yükselen Kaos: İnsan Hakları Günü’nde Yeni Haritalar, Yeni Sınavlar

Devamını Oku
17.12.2024
Suriye’nin küllerinden yükselen kaos: İnsan Hakları Günü’nde yeni haritalar, yeni sınavlar

Suriye’nin küllerinden yükselen kaos: İnsan Hakları Günü’nde yeni haritalar, yeni sınavlar

Devamını Oku
10.12.2024
Machiavelli'nin Gölgesinde Modern Siyasetin Zalim Oyunları; Türkiye’den Suriye’ye

Machiavelli'nin Gölgesinde Modern Siyasetin Zalim Oyunları; Türkiye’den Suriye’ye

Devamını Oku
04.12.2024
Öncesi ve sonrasıyla Kılıçdaroğlu’nun tarihi savunması

Öncesi ve sonrasıyla Kılıçdaroğlu’nun tarihi savunması

Devamını Oku
26.11.2024
Yalnız değilsiniz: Dost uzanan eller uzak olmasın…

Yalnız değilsiniz: Dost uzanan eller uzak olmasın…

Devamını Oku
20.11.2024
Mülksüz yeni nesil ve İzmir, Selçuk’ta mülksüzlük içinde kaybolan 5 minik can

Mülksüz yeni nesil ve İzmir, Selçuk’ta mülksüzlük içinde kaybolan 5 minik can

Devamını Oku
14.11.2024
Yenidoğan Çetesi ve MHP Genel Başkanı Bahçeli Öcalan'a umut hakkı istedi

Yenidoğan Çetesi ve MHP Genel Başkanı Bahçeli Öcalan'a umut hakkı istedi

Devamını Oku
23.10.2024