Kürtaja yasak gelirse

02 Haziran 2012 Cumartesi

Sadece gündem değiştirmeye yönelik, her zaman yapıldığı gibi sıradan, gelir geçer konulardan biri olarak ortaya atıldığı düşünülürken bir anda gündemi belirleyen ve hafta boyunca tartışılan, daha da tartışılmaya devam edeceği, toplumu derinden etkileyeceği şimdiden belli olan canlı kanlı bir meseleyi kucağımızda bulduk. Böylece Uludere yanlışı, kesilen hayali kürtaj faturasıyla devredildi. Bedel bakiyesi yine kadınların eline verildi.
Kürtaj taraf olunacak bir eylem elbette değildir ve hiçbir kadın “ben istediğimi yaparım, umursamam, hamile kalırsam da nasıl olsa kürtaj yasal” demez; kürtaj olmak hiçbir kadın için güle oynaya ve kolay verilen bir karar değildir. Ancak kürtajı tamamen yasakladığımızda bu memlekette neler olabilir bir düşünelim.

Her şeyden önce, dünyada kürtajın yasaklandığı ülkelerde defalarca kanıtlandığı üzere, bizim ülkemizde de kürtajın getirilen yasakla bitmeyeceğini hatta azalmayacağını, bu sefer merdiven altı kürtajhanelerin çoğalacağını söylemek için kehanette bulunmaya gerek yok.
Kadınlar, hijyenden, ehliyetten yoksun yerlerde sağlıklarını tacir ellere bırakacaklar. Kürtajdan ölüm oranı 1 iken 5, 15 olacak.

İstenmeyen gebelikler için, toplumsal yapı, baskılar, din, ahlak, gelenekler, ekonomik ve daha başka çeşitli nedenlere bağlı olarak, yaşamlarını riske edip düşük yapmayı kurtuluş olarak gören kadınlarımız tarafından yüzyıllardır uygulanmakta olan bin bir türlü dehşet verici yöntem daha da yaygınlaşmaya başlayacak. Hatta günümüz teknoloji çağına uygun olarak sanal alemde eskinin hurafeleri, kocakarı ilaçları “en etkili düşük yöntemleri”, “10 dakikada düşürmek ister misiniz?” gibi ticari amaçlı ilan ve reklamlara malzeme olabilecektir.
Herhangi bir sınırlama getirilmez de kürtaj topyekün yasaklanırsa tecavüze uğrayanlar da sağlık sorunu nedeniyle doğum yapması sakıncalı olan gebe kadınlar da yaşamlarını ipin ucuna taşıyıp ya doğuma ya da yasadışı yollardan kürtaja mecbur kalacaklar.

Ve Sağlık Bakanımızın söylediği gibi tecavüz mağduru kadınların çocuklarının bakımını devlet üstlenecek. Kadın ise hem tecavüze uğramış, hem o çocuğu doğurmuş, hem de doğurduğu çocuğu terk etmiş olmanın; çocuk ise tecavüz sonucu dünyaya gelmiş olmanın ağırlığıyla varlık mücadelesi verecek ve belki de dünyaya hiç gelmemiş olmayı ümit edecekler...

Sadece bir anne adayının tercihi, kendi hür iradesi dahilinde seçme şansı demek olmayan, aynı zamanda bir canlının dünyaya gelme hakkını elinden almak anlamına da gelebilecek olan kürtaj meselesinin uygulanabilirlik alanı, evet tartışılabilir belki, ama devlet otoriteleri tarafından kadınların mahrem alanlarına sorgusuz sualsiz dalıp bir yasak olarak, bir devlet politikası olarak kürtaj yasağının dikta edilmesi bambaşka bir şeydir.
Bireyin değersiz olduğu, otoriter görüşün, geçerli genel görüş kabul edildiği totaliter rejimlerin yaygın üslubudur bu. Totalitarizmle birlikte tartışma ve söz söyleme hakkı kamusal alandan kaybolur ve zamanla mahremiyet de ortadan kalkar.

Bundan önce örneklerini birçok kez gördüğümüz gibi kürtaj konusunda da yapılan açıklamalarda kullanılan üslup totaliter eğilimi açıkça gözler önüne sermektedir.
Kürtaj elbette genel anlamda taraftar olunacak bir eylem hiç değildir, bir doğum kontrol yöntemi de değildir; ancak ülkemizdeki kürtaj gerçeğini gerçek sebep ve sonuçlarıyla, yatay ve satıhta değil dikey ve derinlemesine, doğru bir biçimde ele almak ve düzenlemeleri buna göre yapmak şarttır.

İHMALKÂRLIK CİNAYETİ

Evlatlarını evlendirmeye hazırlanan iki aile. Çeyiz yolculuğuna çıktılar.  Bandırmadan kalkan vapurdan Tekirdağ Limanı’nda araçlarıyla indiler. Vapurdan ayrılıp zifiri karanlıkta bir iki metre ilerledikten sonra, yön levhası, bariyer, uyarı, ışıklandırma, işaret ya da herhangi bir görevli bulunmayan iskeleden denize düşerek kendilerini bir anda derin sularda buldular. 
Cinayet gibi kaza sonucunda hayatlarının en mutlu günlerini yaşamakta olan 4 insan, hiç adil olmayan bir biçimde yaşamlarını teslim etti. 

Bu memleketin karakterine derinlemesine işlemiş öyle bir ihmalkârlık hali var ki felaket senaryolarının baş mimarı, adaletsizlik zincirinin en büyük kopçası ve zamansız kayıpların bir numaralı zanlısı…

                    Sadık Çelik/[email protected]

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları