ATATÜRK, HALİFELİĞİ ANLATIYOR

ATATÜRK, HALİFELİĞİ ANLATIYOR

17.01.2024 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Şöyle bir hayal vardır ki hilafet sıfatını takındığımız zaman bütün İslam âlemi (bize) yardımcı olacaktır. Nedir yani? En felaketli anları geçirdiğimiz zaman ne yaptılar? Bizim aleyhimize gelip savaştılar.” (Mustafa Kemal Atatürk, 16 Ocak 1923, İzmit

Bu yıl, halifeliğin kaldırılmasının 100. yılı… Devlet başkanına (sultana/padişaha) dinsel dokunulmazlık kazandıran halifeliğin kaldırılmasıyla hem “ulusal egemenliğin” önündeki en büyük engellerden birine (diğeri saltanat) son verildi. Böylece cumhuriyetin istediği biçimde egemenlik “kayıtsız şartsız” ulusun oldu. Hem de cumhuriyetin laikleşmesi yolunda çok güçlü bir adım atıldı. 

ATATÜRK HALKA GİTTİ

Atatürk, önemli devrimlerini yapmadan önce halkın nabzını tutmaya özen gösterdi. Bu amaçla yurt gezilerine çıktı. Yapacağı devrimleri halka anlattı, sorulara yanıt verdi ve kamuoyunu aydınlattı.

Atatürk, halifeliği kaldırmadan yaklaşık 1.5 ay önce de bir yurt gezisine çıktı. 14 Ocak 1923’ten 20 Şubat 1923’e kadar tam 35 gün süren Batı Anadolu gezisinde Eskişehir, Arifiye, İzmit, Bursa, Alaşehir, Salihli, Turgutlu, Manisa, Akhisar, Balıkesir ve İzmir’de gazetecilerle, yöneticilerle, komutanlarla ve halkla bir araya gelip görüş alışverişinde bulundu. 

Atatürk, Nutuk’ta, 35 gün süren bu Batı Anadolu gezisinin amacını şöyle açıklıyor: 

Padişahlığın kaldırılması, halifelik makamının yetkisiz kalışı üzerine, halk ile yakından görüşmek, düşüncesini ve eğilimini bir daha incelemek önemliydi... Halkı uygun yerlerde toplayarak uzun görüş alışverişinde bulundum. Halkın bana diledikleri gibi serbest sorular sormalarını istedim. Sorulan sorulara 6-7 saat süren konuşmalarla cevap verdim.

Atatürk, 15 Ocak 1923’te gittiği Eskişehir’de bazı yöneticilerle ve Eskişehir milletvekili ile 16-17 Ocak 1923 günlerinde de İzmit Kasrı’nda İstanbul’dan gelen gazetecilerle yaptığı İzmit Basın Toplantısı’nda ve İzmit’te halkla konuşmasında halifelik konusunda da ayrıntılı açıklamalar yaptı.

ŞÜKRÜ HOCA’YA YANIT

İzmit’e gittiğinde, Afyonkarahisar milletvekili Hoca İsmail Şükrü Efendi’nin Ankara’da “İslam Halifeliği ve Büyük Millet Meclisi” başlıklı bir risale (kitapçık) yayımladığını haber alan Atatürk, hocanın halifelik konusundaki tezlerine İzmit’te yanıt verdi. (Arı İnan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 Eskişehir İzmit Konuşmaları, Ankara, 1982, s. 61)

Atatürk, Nutuk’ta bu konuda şunları anlatıyor:

Gerçekten gerici bir grup, Afyonkarahisar milletvekili Hoca Şükrü’nün imzasıyla ‘İslam Halifeliği ve Büyük Millet Meclisi’ adıyla bir kitapçık yayımladı. Bu kitapçığın Ankara’da 15 Ocak 1923’te yayımlandığı ve bütün Meclis üyelerine dağıtıldığı bana İzmit’te bildirildi. Kitapçığın üzerine sadece 1339 (1923) yılı yazılmıştı. Ama kitapçığın, daha ben Ankara’da iken hazırlanıp basıldığı ve benim Ankara’dan ayrıldığım 14 Ocak 1923 gününün ertesinde ortaya çıkarıldığı anlaşılmıştır. Şükrü Efendi Hoca ve arkadaşları, ‘Halife Meclis’in, Meclis halifenindir’ gibi bir uydurma sözle Millet Meclisi’ni halifenin danışma kurulu ve halifeyi Meclis’in ve dolayısıyla devletin başkanı gibi göstermek ve kabul ettirmek istemişlerdir…

Arz etmeliyim ki Şükrü Efendi Hoca ve onun imzasını ileri süren politikacılar, sultan veya padişah unvanını taşıyan bir hükümdar yerine, unvanı halife olan bir hükümdar koyarak konuşmalar ve iddialar ortaya atmışlardı… Bütün Müslümanları kapsayacak bu muazzam hükümdarın eline kuvvet olarak 300 milyon Müslüman ümmetinden yalnız 10-15 milyon Türk halkını lütfetmişlerdi…

Muhterem efendiler. Bu kadar bilgisiz, dünya durum ve gerçekleriyle bu denli ilgisiz olan Şükrü Hoca ve benzerlerinin milletimizi iğfal için ‘Müslümanlık Kuralları’ diye yayımladıkları safsataların esasen yeniden anlatılacak bir değeri yoktur. Fakat bunca asırlarda olduğu gibi bugün dahi kavimlerin cehaletinden ve bağnazlığından yararlanarak bin bir türlü siyasi ve şahsi amaç ve çıkar sağlamak için dini alet ve araç olarak kullanmaya kalkışanların içeride ve dışarıda bulunuşu bizi bu konuda söz söylemekten ne yazık ki şimdilik alıkoyuyor. İnsanlıkta, din duygu ve bilgisi, her türlü boş inançlardan ayrılarak gerçek bilim ve teknik ışığıyla arınıp olgunlaşıncaya kadar din oyunu aktörlerine her yerde rastlanacaktır.” (Gazi Mustafa Kemal, Nutuk/Söylev, C.II, Ankara, 1989, s. 938-939, 942-944)

1923’te halifeliği savunan Şükrü hocalara yanıt veren Atatürk, 300 milyonluk İslam dünyasını bir halifenin yönetmesinin akıl ve mantıkdışı bir hayal olduğunu belirtiyor. Halifeliği savunan Şükrü hocaların, halkın “cehalet” ve “bağnazlığından” yararlanan “din oyunu aktörleri” olduğunu söylüyor. Ne acıdır ki halifeliğin kaldırılmasından 100 yıl sonra bugün, Şükrü hocalar gibi “din oyunu aktörleri” Türkiye’de hâlâ sahne alabiliyorlar.

HİÇ GERÇEKLEŞMEMİŞ BİR HAYAL

Atatürk, halifeliğin neden “anlamsız”, “mantıksız” ve “hiçbir zaman gerçekleşmemiş bir hayal” olduğunu Nutuk’ta şöyle açıklıyor:

Onların ileri sürdükleri gerekçe ve hükümlere göre halife adında hükümdar; Çin, Hint, Afgan, İran, Irak, Suriye, Filistin, Hicaz, Yemen, Asir, Mısır, Trablus, Cezayir, Fas, Sudan, kısacası dünyanın her tarafındaki Müslümanların ve Müslüman memleketlerin işlerinde söz sahibi olacaktı. Bu hayalin hiçbir vakit gerçekleşmemiş olduğu bilinmektedir. İslam cemaatlerinin birbirinden tamamen başka amaçlarla ayrıldıkları, Emevilerin Endülüs’te, Alevilerin Mağrip’te, Fatimilerin Mısır’da, Abbasilerin Bağdat’ta birer halifelik, yani saltanat kurdukları ve hatta Endülüs’te de her bin kişilik bir cemaatin ‘bir halifesi’ ile ‘bir minberi’ olduğu Hoca Şükrü imzalı kitapçıkta da yazılıdır.”  

Atatürk, şöyle devam ediyor: 

Bu tarihsel gerçeği bilmezlikten gelerek hemen hepsi yabancı devletlerin uyruğu olan ya da bağımsız olan Müslüman milletlere ve devletlere halife adıyla bir hükümdar atamak akıl ve gerçekle bağdaşabilir miydi? Özellikle böyle bir hükümdarın makamını korumak için bir avuç Türkiye halkını bu işe adayarak bağlamak, onu yok etme yönünde uygulanagelen önlemlerin en etkilisi olmaz mıydı? (…) ‘Halifeliğin devlet, halifenin devlet başkanı olduğunu’ söyleyenlerin amaçlarının halife unvanlı bir kişiyi Türkiye devletinin başkanlığına geçirmek olduğu kolaylıkla anlaşılabilirdi.” (Nutuk/Söylev, C.II, s. 944-945

YENİ TÜRK DEVLETİNDE HALİFELİK YOKTUR

Atatürk, Eskişehir’deki konuşmasında “Bağımsız bir Türkiye devleti varken ve egemenlik kayıtsız şartsız milletinken” Türkiye’de halifeliğe yer olmadığını söyledi. (İnan, s. 33

Eskişehir’de ve İzmit’te, halifeliğin tarihsel sürecini anlattı. “Bütün İslam dünyasının bir noktadan sevk ve idaresi, halife adında bir adam tarafından sevk ve idaresi görülmemiştir” dedi. İslam tarihide aynı anda birden fazla halifenin “Müminlerin emiri” olarak hükümet ettiklerini belirtti. Dünya Müslümanlarını “Ümmet” adı altında bir noktada birleştirmenin imkânsız olduğunu söyledi. “Dinen, hilafet denilen şey yoktur” dedi. Örneğin, Hz. Ömer’in halife değil, “Müminlerin Emiri” olduğunu belirtti. “Hilafet demek hükümet demektir.” Bizim bir hükümetimiz vardır. “Buna nazaran başkaca halife söz konusu olamaz” dedi. “Bu devletin halife ile ilgisi yoktur” diye de ekledi. Daha sonra da Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun, Türkiye’de halifeliğe yer vermediğini açıkladı. “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. ‘Kayıtsız şartsız’ ifadesini buradan kaldırmadıkça Türkiye devleti herhangi bir kişiye veya herhangi bir makama, hâkimiyetini kapsayan hiçbir yetki veremez” dedi. (İnan, s. 33-34, 63-65, 67, 69)

Atatürk, İzmit Basın Toplantısı’nda, halifeliği kaldırma gerekçelerini de şöyle açıkladı: 

Dünya yüzünde bağımsız yeni bir Türkiye devleti vardır. Bu devleti kuran milletin bir TBMM’si vardır. Milletin, memleketin tek temsilcisi bu Meclis’tir. Türkiye devletinin başkanı da vardır. Bu şekil, dinidir, bilimseldir. Özellikle devletin bağımsızlığını en iyi koruyacak bir şekildir. Ve özellikle milli egemenliği gerçekleştirecek bir şekildir. Türkiye devleti başka bir makam tanımaz ve gerçekte başka bir makam yoktur. Yani halifelik makamının resmi bir niteliği yoktur.” (İnan, s. 63).

HALİFE TÜRK MİLLETİNİN SEMBOLÜ DEĞİLDİR

Atatürk, halifenin “tarihi bir sembol” olduğu iddiasına da yanıt verdi: “Bizim sembolümüz değildir… Kimse böyle sembol tanımıyor ki. Zannediyor musunuz ki Hintliler, Mısırlılar, Afganlılar vesaireler dini bir ilgi ile bize bağlıdırlar… Bunların bizden rica ettikleri şey, siz çalışın biz kurtulalım ve biz size hilafetten dolayı bağlıyız. Efendim, hilafetten dolayı bana bağlı olma! 70 milyonu kurtarmak için de 8 milyonu mahva teşebbüs etme. Mısır 14 milyon nüfusa sahiptir. Bizden daha fazla nüfusludur. Kendilerini kurtarmaya çalışsınlar. Efendiler, hilafet milletimize baş belasıdır. Osmanlı padişahlığı, hilafeti almadan önce Osmanlı döneminin en parlak aşamasını yapmıştır. Fakat bu hilafeti aldıktan birkaç yıl sonra düşüşe başlamıştır… Yani hilafet hiçbir şey kazandırmamıştır. Birçok musibetler getirmiştir.” (İnan, s. 70-71)

Atatürk, Türkiye’nin artık bütün İslam dünyasının sorumluluğunu üzerine alamayacağını belirtti. “Millete anlattım ki bütün Müslümanları içine alan bir devlet kurmak göreviyle yükümlüymüş gibi düşünülen bir halifenin görevini yapabilmesi için Türkiye devleti ve onun bir avuç insanı halifenin buyruğuna verilemez. Millet bunu kabul edemez. Türkiye halkı bu denli büyük bir sorumluluğu, bu denli mantıksız bir görevi üstüne alamaz. Milletimiz yüzyıllarca bu boş görüşle hareket ettirildi. Fakat ne oldu? Her gittiği yerde milyonlarca insan bıraktı. Yemen çöllerinde kavrulup mahvolan Anadolu evlatlarının miktarını biliyor musunuz? Suriye’yi, Irak’ı korumak için, Mısır’da barınabilmek için, Afrika’da tutunabilmek için kaç insan yok oldu, bunu biliyor musunuz? Ve sonuç ne oldu görüyor musunuz?” 

Atatürk şöyle devam etti:

Halifeye dünyaya meydan okutmak ve onun bütün Müslümanların işlerini elinde tutmak düşüncesinde olanlar, bu görevi yalnız Anadolu halkından değil, onun sekiz, on katı nüfusa sahip büyük İslam kütlelerinden istemelidir. Yeni Türkiye’nin ve yeni Türkiye halkının, artık kendi hayat ve saadetinden başka düşünecek bir şeyi yoktur. Başkalarına verecek bir zerresi kalmamıştır.” 

Atatürk, Nutuk’ta, hilafetçilerin “Boş bir istek için, bir ‘vehmü hayal’ için Türkiye halkını mahvetmek” istediklerini, “Hilafet ve halifeye görev ve yetki vermek düşüncesinin bundan ibaret olduğunu” söylüyor. “Bir Müslüman devleti olan İran veya Afganistan, halifenin herhangi bir yetkisini tanır mı, tanıyabilir mi? Haklı olarak tanıyamaz. Çünkü bu, devletin bağımsızlığını, milletin egemenliğini ortadan kaldırır” diyor. (Nutuk/Söylev, C.II, s. 946-949).

Atatürk, 1923’teki o yurt gezisinde gittiği yerlerde halka şöyle seslenmişti: “Kesin olarak dedim ki ‘Milletimizin kurduğu yeni devletin alın yazısına, işlerine, bağımsızlığına, unvanı ne olursa olsun, hiç kimseyi müdahale ettiremeyiz. Milletin kendisi kurduğu devleti ve onun bağımsızlığını koruyor ve sonsuza dek koruyacaktır.” (Nutuk/Söylev, C.II, s. 946-947

HALİFELİK İSTEĞİNİN ANLAMI 

Atatürk, 100 yıl önce, son derece gerçekçi ve bilimsel bir şekilde halifeliğe karşı çıktı: Halifeliğin İslam dünyasını birleştirmediğini, Türklerin halifelik hayaliyle İslam dünyasının sorumluluğunu üzerlerine almayacaklarını, halkın cehaletinden ve bağnazlığından yararlanan “din oyunu aktörlerinin” halifeliğe sahip çıktığını, halifeliğin Türk ulusunun tarihi sembolü olmadığını, halifelik isteğinin boş bir hayal için Türkiye’yi mahvetmek anlamına geldiğini, halifeliğin Türkiye’nin bağımsızlığına ve Türk ulusunun egemenliğine; cumhuriyete ve anayasaya aykırı olduğunu herkesin anlayacağı biçimde açıkladı.       

100 yıl önce TBMM halifeliği kaldırarak “ulusal bağımsızlığı” ve “ulusal egemenliği” güvenceye aldı.  Türkiye’de ümmetin ulusa, tebaanın yurttaşa, kulun bireye dönüşüm süreci hızlandı. Cumhuriyet laik nitelik kazandı. 100 yıl sonra bugün Türkiye’de hilafet istemek, Türkiye’nin bağımsızlığını, Türk ulusunun egemenliğini; kısacası Laik Cumhuriyet’i tehdit etmektir. Bugün hilafet istemek, Meclis yönetiminin dinsel dokunulmazlık kazandırılmış tek adam diktasına, ulusun ümmete, yurttaşın tebaaya, bireyin kula, Laik Cumhuriyet’in bir tür dinsel monarşiye dönüştürülmesini istemektir. Böyle bir istek, tarihsel akışa terstir, çağa aykırıdır, Türk ulusuna kötülüktür ve anayasal bir suçtur.   

Atatürk’ün, kulaklara küpe olması gereken şu cümleleriyle bitirelim: “Halifeliğin durumuna gelince, bunun bilim ve tekniğin ışığa boğduğu gerçek medeniyet dünyasında gülünç sayılmaktan başka bir durumu kalmış mıydı?” (Nutuk/Söylev, C.I, s. 20-21).

Efendiler, açık ve kesin söylemeliyim ki, Müslümanları hâlâ bir halife korkuluğu ile uğraştırıp aldatmak gayretinde bulunanlar, yalnız ve ancak Müslümanların ve özellikle Türkiye’nin düşmanlarıdır. Böyle bir oyuna kalkıp hayal kurmak da ancak cahillik ve gaflet eseri olabilir.(Nutuk/Söylev, C.II, s. 1132)

Yazarın Son Yazıları

Atatürk’ün ders kitabında ‘Demokrasi ve Kadın Hakları’

“Özetle kadın, seçmek ve seçilmek hakkını elde etmelidir...

Devamını Oku
03.12.2025
Millet Mektepleri

“Türk harflerinin bütün vatandaşlara kapılarının önünde ve işlerinin başında öğretilebilmesi için daha bu sene içinde Millet Mektepleri teşkilatı yapacağız.

Devamını Oku
26.11.2025
Vahdettin nasıl kaçtı?

“17 Kasım 1922 günlü resmi bir telgrafın ilk cümlesi şu idi: ‘Vahdettin Efendi bu gece saraydan kaçmıştır.’

Devamını Oku
19.11.2025
Türkiye'de Opera ve Vals

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” (M. Kemal Atatürk)

Devamını Oku
05.11.2025
Cumhuriyetimiz

Dile kolay, ilan edildiğinde bazı İngiliz yetkililerin sadece iki yıl ömür biçtikleri Türkiye Cumhuriyeti 102 yaşında...

Devamını Oku
29.10.2025
Cumhuriyet’in şeker fabrikaları

“Meclis kürsüsünde bir de ‘üç beyaz’ parolası revaçtaydı...

Devamını Oku
22.10.2025
Nutuk 98 Yaşında: ‘İşte Bu Ahval ve Şerait İçinde…’

Atatürk Nutuk’u bir açılış ve kapanış döngüsüyle yapılandırır.

Devamını Oku
15.10.2025
Atatürk'e saygı duymayan teğmen: ‘Din Dilinin Türkçeleştirilmesi’

Mustafa Kemal Atatürk’e saygısı olmayanın onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve Anayasasına da saygısı yoktur.

Devamını Oku
08.10.2025
Patrikhane ve Ruhban Okulu

Heybeliada Ruhban Okulu Fener Patrikhanesi’ne bağlıydı.

Devamını Oku
01.10.2025
Dil devrimini anlamak

“Gece meşguliyetimiz, bildiğin gibi dil dersleri… Gündüz de yalnız olarak aynı mesele üzerinde birkaç saat çalışıyorum.”

Devamını Oku
24.09.2025
Tek Partiden Çok Partiye: ‘Partili Cumhurbaşkanlığından Tarafsız Cumhurbaşkanlığına’

“Aramızdaki farkı bilelim. Biz, mutlakıyetten bugüne geldik. Siz ise bugünden mutlakiyete gidiyorsunuz.”

Devamını Oku
17.09.2025
Tarih Kürsüsü ve Suçluların Telaşı ‘CHP’nin Mallarına El Konulması’

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 102 yaşına girdi.

Devamını Oku
11.09.2025
ETHEM: “İsyan ve İhanet”

“Efendiler, askerî harekâtı çapulculuktan, devlet kurup yönetmeyi, şunun bunun mâsum çocuklarını fidye dilenmek için dağlara kaldırmak haydutluğundan ibaret zanneden, şarlatanlıklarıyla, yaygaralarıyla bütün bir Türk vatanını bezdiren...

Devamını Oku
03.09.2025
Büyük Zafer'in sırrı

Tam 103 yıl önce, 26 Ağustos 1922’de, Afyon Kocatepe’de, sabah saat 05.00’te, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın işaretiyle Türk tarihinin en önemli taarruzu Büyük Taarruz başladı.

Devamını Oku
27.08.2025
Aşiret-Tarikat Sorunu

Yeni açılım sürecinde etnik ayrılıkçı siyaset ve dinci, liberal ortakları, gerçeği çarpıtmaya devam ediyorlar.

Devamını Oku
20.08.2025
Saltanat Şurası’ndan Saray Komisyonu’na

1920 yılında Sevr Antlaşması’nı kabul etmek için kurulan “saltanat şurası”nın ve uygulamak için kurulan “barış komisyonu”nun amacı vatanı, milleti değil, sarayı, (sultanı) ve hükümeti kurtarmaktı.

Devamını Oku
13.08.2025
'Doğu Sorunu' devam ediyor! 'Kürt Sorunu mu Türk sorunu mu?'

İngiliz Müsteşarı Hohler, 27 Ağustos 1919’da Londra’ya gönderdiği bir yazıda şöyle diyordu...

Devamını Oku
06.08.2025
LOZAN: Onurlu Barış

Lozan Barış Antlaşması 102 yaşında…

Devamını Oku
23.07.2025
Hedefteki Cumhuriyet

Mustafa Kemal Atatürk’e göre “Türk milleti” kavramı, sadece bir ırkın, bir etnik kimliğin, bir dinin veya mezhebin değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne “vatandaşlık bağı ile bağlı” eşit hukuka sahip tüm yurttaşların ortak-üst-ulusal kimliğinin adıdır.

Devamını Oku
16.07.2025
Atatürk’ün aşama stratejisi ve Türk Devrimi

Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta, 21 Nisan 1920 tarihinde yayınladığı, TBMM’nin 23 Nisan 1920 Cuma günü dinsel bir törenle açılacağını duyuran bildirinin, “O günün duygu ve anlayışına uyma zorunluluğundan kaynaklandığını” belirtmişti.

Devamını Oku
09.07.2025
Yaşasın laiklik

“Laiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi yürekli, Atatürk gibi inançlı olmak gerekir. İzinden gittiklerini söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil” (Uğur Mumcu- Cumhuriyet 1 Mart 1987)

Devamını Oku
02.07.2025
Atatürk’ün dünya barışını koruma formülü

Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna Savaşı devam ederken, güneyimizde İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları devam ediyordu ki, birden bire İsrail-İran Savaşı başladı.

Devamını Oku
25.06.2025
Sykes-Picot, Sevr, BOP ve Lozan

Şu gerçeği iyi görmek gerekir ki Sykes-Picot’tan Sevr’e, Sevr’den BOP’a, Türkiye’yi bölüp parçalamaya yönelik planların önündeki en güçlü kalkan Lozan Antlaşması’dır.

Devamını Oku
18.06.2025
Tek parti döneminde hac yasak mıydı?

1 Haziran 1927 tarihli ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk) imzalı bir Bakanlar Kurulu Kararnamesine göre “Hac mevsiminde Hicaz’a gönderilecek Hıfzıssıhha uzmanlarından Dr. Şerafeddin Bey’e siyasi pasaport verilmesi” kararlaştırılmıştı.

Devamını Oku
11.06.2025
Atatürk'ün Mirası Büyükdere Fidanlığı

Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle 1928 yılında İstanbul’da “Büyükdere Meyve Islah Enstitüsü” kuruldu...

Devamını Oku
04.06.2025
Lozan ve Kürtler

“Kürtler küçük lokmanın pek kolay yutulacağını vaktinden çok evvel anlamışlardır. Türk birliğinden ayrılmak zihniyetinde bulunanları Kürtler kendi milletlerinden addetmezler. Kürtlerin mukadderatı Türk’ün mukadderatıyla eştir. (…) TBMM Hükümeti dâhilinde Kürtlüğün ayrı bir unsur olarak telakkisini hiçbir zaman işitmek istemediğimizi arz ederiz.”

Devamını Oku
28.05.2025
1921 Anayasası ve Muhtariyet

“Vilayetler kendi başına bir devlet değildir. Amerika hükümeti müttehidesi gibi değildir. Her vilayetin haiz olduğu muhtariyet, mahalli işlere münhasırdır. O işler ki yalnız vilayeti alakadar eder. O işler o vilayetin işleridir.”

Devamını Oku
21.05.2025
Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerine saldırmak

Lozan Antlaşması’nın ve 1924 Anayasası’nın hedef alınması; tam bağımsız, üniter, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin hedef alınması demektir.

Devamını Oku
14.05.2025
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

Devamını Oku
07.05.2025
Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Devamını Oku
30.04.2025
‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’nin açılması

‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’NİN AÇILMASI

Devamını Oku
23.04.2025
Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Devamını Oku
16.04.2025
Atatürkçü gençliğin yükselişi

Atatürkçü gençliğin yükselişi

Devamını Oku
02.04.2025
Atatürk’ün önderliğinde cumhuriyetçi direniş

ATATÜRK'ÜN ÖNDERLİĞİNDE CUMHURİYETÇİ DİRENİŞ

Devamını Oku
26.03.2025
Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Devamını Oku
19.03.2025
Laiklik neden gereklidir?

Laiklik neden gereklidir?

Devamını Oku
12.03.2025
Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Devamını Oku
05.03.2025
Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Devamını Oku
26.02.2025
ATATÜRK'ÜN KONUŞMASININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Atatürk’ün konuşmasının düşündürdükleri

Devamını Oku
19.02.2025
Şeyh Sait İsyanı

Şeyh Sait İsyanı

Devamını Oku
12.02.2025