Türk milleti

Türk milleti

27.09.2023 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” (Atatürk, 1930, Vatandaş İçin Medeni Bilgiler)

Geçen hafta, siyasal İslamcı yaklaşımıyla tanınan, iktidara yakın bir grup gazeteci, yazar, aydın (!) çektikleri bir videoda Araplara “Bir milletiz!” mesajı verdiler. Bu mesajın, bu yıl 100. yaşına girecek olan Türkiye Cumhuriyeti’nin “laik” ve “ulusçu” kuruluş felsefesini, üniter yapısını ve hâlâ bu nitelikleri koruyan Türkiye Cumhuriyeti anayasasını hedef aldığı anlaşılıyor. 

HANGİ MİLLET?

Peki ama siyasal İslamcı koro, Araplara “Bir milletiz!” derken ne demek istiyor? Bu soruya yanıt verebilmek için İslami literatürü bilmek gerekir. İslami literatürde “millet” sözcüğünün “Allah’ın kulları için kitaplarında ve peygamberlerinin diliyle koyduğu esaslar” şeklindeki tanımıyla “din” ve “şeriat”la eşanlamlı olduğu belirtiliyor. (Recep Şentürk, “Millet”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.30, s.66- 70), Bu nedenle siyasal İslamcı literatürde “millet”, bu din ve şeriat anlamıyla ve genelde Osmanlı’daki “Millet Sistemi”ne gönderme yapılarak “ümmete” karşılık olarak kullanılıyor. Bunun içindir ki siyasal İslamcıların “tek millet”, “bir millet” derken modern anlamda “laik ulusu” değil, dinsel birliktelik anlamında “ümmeti” kastettikleri bilinmelidir. Bu bağlamda siyasal İslamcıların “yerliliği” ve “milliliği” de Türk tarihinden süzülüp gelen, Türk dilini ve Türk kültürünü benimsemiş evrensel değerlere açık bir yerlilik ve millilik değil, “kavmi necip” (üstün kavim) olarak gördükleri Arapların dilini, kültürünü yücelten bir Arap yerliliği ve milliliğidir. Öteden beri Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı olmalarının temel nedeni de burada gizlidir. Çünkü bilindiği gibi Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni “laik ulus devlet” olarak yapılandırmıştır. 

DEMOGRAFİ VE DEVLET

Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanma sürecinde kaybedilen topraklardaki Türkler, kaybedilmemiş topraklara; İstanbul’a, Doğu Trakya’ya ve Anadolu’ya, yani bugünkü Türkiye’ye göç etmeye başladılar. Özellikle 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı, 1912-1913 Balkan Savaşları ve 1914-1918 I. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Osmanlı’nın kaybettiği topraklardaki Türklerin önemli bir bölümü Türkiye’ye göç etmek zorunda kalırken bu sırada Türkiye’deki gayrimüslim nüfus, özellikle Ermeniler ve Rumlar da savaş koşullarında Türkiye’den ayrılmaya başladı. I. Dünya Savaşı sırasındaki “Tehcir Kanunu” ve Kurtuluş Savaşı sonrasındaki “Mübadele” ile Türkiye’deki Türk nüfusu daha da arttı. Türkiye’de, I. Dünya Savaşı’ndan Kurtuluş Savaşı’na, emperyalist saldırılara karşı, elde kalan son toprakları Trakya’yı, İstanbul’u ve Anadolu’yu kaybetmemek için bir bağımsızlık savaşı veren halkın “uluslaşma” süreci hızlandı. 

YENİ TÜRK DEVLETİ'NİN TEMELLERİ 

Atatürk, Nutuk’ta 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarken “Ulusal egemenliğe dayanan yeni bir Türk devleti kurmayı” düşündüğünü yazıyor. Gerçekten de Atatürk, kafasındaki o yeni Türk Devleti’nin temellerini Kurtuluş Savaşı yıllarında attı. 

Osmanlı’nın resmi adı “Devlet-i Aliye” veya “Devlet-i Aliye-i Osmaniye” idi. 1876 Kanun-i Esasi’sinde “Devlet-i Osmaniye” diye geçiyordu. Batılılar ise öteden beri Osmanlı’ya hep “Türkiye” diyordu. Kanun-i Esasi’ye göre devletin resmi dili Türkçe’ydi. (Md. 18) Memurların Türkçe bilmeleri de zorunluydu. (Md. 68) 

Kurtuluş Savaşı’nda “Türkiye” ifadesi Misak-ı Milli Beyannamesi’nde karşımıza çıkıyor. Misak-ı Milli’nin 3. maddesinde “Türkiye sulhu” ifadesi geçiyor. “Türkiye” ifadesi daha sonra 23 Nisan 1920’de Ankara’da kurulan yeni meclisin adında ve ilk kararlarında karşımıza çıkıyor. 

23 Nisan 1920’de Ankara’da Birinci Meclis açılırken Meclis’in hangi mebuslardan oluşacağı kararında “Türkiye Büyük Millet Meclisi” (TBMM) ifadesi kullanılıyor. Atatürk de hükümet kurulması için verdiği önergenin 3. maddesinde “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin” üstünde bir kuvvet olmadığını belirtiyor. Atatürk, verdiği önergenin 4. maddesinde de “Türkiye Büyük Millet Meclisi”nin yasama ve yürütme yetkilerine sahip olduğunu ifade ediyor. Görüldüğü gibi Atatürk, Meclis’in açıldığı gün verdiği önergelerde Meclis’in adında açıkça “Türkiye” ifadesini kullanıyor, yeni Meclis’i “Türkiye BMM” olarak adlandırıyor. Prof. Dr. Sina Akşin şöyle diyor: “Ama Osmanlı’nın reddi anlamında yorumlanması kaçınılmaz olan Türkiye adı fazla cüretliydi, 23 Nisan’dan sonra görünmez oldu.” (Sina Akşin, Savaş ve Etnik Temizlik, İstanbul, 2019, s. 151-152) 

1921 Anayasası hazırlanırken “Türkiye” adı yine kullanıldı. 13 Eylül 1920 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Tasarısında birçok yerde “Türkiye Büyük Millet Meclisi” ifadesi geçiyordu. Ülke adı olarak da “Türkiye” kullanılıyordu. (Md. 18). 20 Eylül 1920 tarihli Bakanlar Kurulu kararında da Meclis Başkanlığı’ndan “Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyaseti” diye söz ediliyordu. 

Meclis Başkanı Atatürk, önceleri Meclis yazışmalarını “BMM Reisi Mustafa Kemal” olarak imzalarken daha sonra “TBMM Reisi Mustafa Kemal” olarak imzalamaya başladı. Prof. Sina Akşin’in araştırmasına göre Meclis Başkanı Atatürk, ilk kez, 23 Eylül 1920’de Malatya Mebusu Lütfi Bey’le arkadaşlarının bir soru önergesine verdiği yanıtta “Türkiye BMM Reisi” ifadesini kullanıyor. Atatürk, “Türkiye Büyük Millet Meclisi” ifadesini daha sonra 1 Ekim 1920’de İtalyan meclis başkanına gönderdiği telgrafta, sonra 4 Ekim 1920’deki başka bir telgrafta kullanıyor. Ondan sonra da her zaman olmasa da sık sık “TBMM Reisi Mustafa Kemal” ifadesini kullanıyor. Böylece bizzat Atatürk’ün kullanımıyla “BMM” adı “TBMM” halini alıyor. Önceleri “Türkiye” adı “Türkiya” olarak yazılıyor. Atatürk de böyle kullanıyor. (Akşin, s. 152-153

Atatürk’ün ‘Vatandaş İçin Medeni Bilgiler’ kitabı için el yazısıyla yazdığı millet tanımı.

Prof. Dr. Sina Akşin’e göre “Devlet adı olarak Osmanlı sözcüğünün Meclis adında yer almaması başlı başına bir devrimdi. Cumhuriyete doğru atılmış bir adımdı. Fakat Türkiye adının eklenmesi de aynı yönde bir devrim gibiydi. Mustafa Kemal’in bu adımı atması için durumunun (Milli Mücadele’nin) daha sağlam bir zeminde olması gerekiyordu. Daha sağlam zemin, iç savaşın kazanılması, (isyanların bastırılması) Damat Ferit’in istifası, Tevfik Paşa hükümetinin kurulması ile elde edildi. 30 Ekim’de Kars kurtarıldı… 9 Kasım’da başlayan Çerkez Ethem’in tasfiyesi süreci bu zemini daha da güçlendirdi.” 

Atatürk’ün ‘Vatandaş İçin Medeni Bilgiler’ kitabı için el yazısıyla kaleme aldığı millet bölümü.

Gerçek şu ki 23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan Meclis’e “Türkiye Büyük Millet Meclisi” adının verilmesiyle resmen “Türkiye” adıyla yeni bir Türk devletinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri de atılmış oldu. Atatürk bu süreci başından sonuna kadar başarıyla yönetti. 

TBMM’DE “TÜRKLÜK” TARTIŞMALARI

Sevr Antlaşması’nda “soy, dil ve din azınlıkları” kavramına yer verilmişti. İngiltere, Lozan’da bu konuyu yeniden gündeme getirdi. Türkiye Lozan’da “Müslüman azınlık” dayatmasını reddetti. Türkiye Lozan’da dinlere göre hukuk (çok hukuklu sistem) dayatmasını da reddetti. Türkiye’deki herkesin laik, çağdaş tek bir hukuka bağlı olacağını belirtti. Böylece Türkiye’de hukuk birliği sağlandı ve yabancıların ayrıcalıklarına son verildi. 

Lozan Antlaşması’nın 39. maddesinde “Türkiye’nin tüm halkı, din ayırt edilmeksizin yasa önünde eşittir. Din, inanç ya da mezhep farkı hiçbir Türk yurttaşının medeni ve siyasi haklardan yararlanmasına (…) engel sayılmayacaktır” denildi. 

Görüldüğü gibi Lozan Antlaşması’nda “Din, inanç ve mezhep farkı gözetilmeden tüm Türk yurttaşlarının yasa önünde eşit olduğu” belirtilerek laik ulus devletin temeli atıldı. 

Lozan Antlaşması sonrasında TBMM’de milliyetin nasıl olacağı tartışıldı. 

22 Eylül 1923 tarihli Meclis gizli oturumunda Samih Rıfat Bey, milliyet bağının kandan ibaret olmadığını söyleyerek kültüre ve dine vurgu yaptı. 

Fahrettin Fikri Bey de Samih Rıfat Bey’e katılarak ortak maziye sahip bütün vatan evlatlarının “Türk milliyetperverliğine dahil olduğunu ve bunların Türkten başka bir şey olmadıklarını” söyledi. Ayrıca Fransız milliyetçiliğinin anlamını “beraber yaşama duygusu” olarak kabul eden Ernest Renan’a gönderme yaptı. Fahrettin Fikri Bey, “ülkemizde çeşitli ırklara mensup olanlara karşın tek bir milliyetin olduğunu, onun da Türk milliyeti olduğunu” ifade etti. (TBMM Gizli Celse Zabıtları, C. IV, s. 270

Milliyetin nasıl tanımlanacağı 1924 anayasa görüşmelerinde Meclis’te yeniden gündeme geldi. 1924 Anayasası’nda milliyeti tanımlayan 88. madde görüşmelerinde kavramsal düzeyde tartışmalar oldu. 

Ahmet Hamdi Bey, “Türk ahalisinden olup Türkiye harsını (kültürünü) kabul edenlere Türk ıtlak olunur” denilmesini önerdi. 

Celal Nuri Bey, Lozan Antlaşması’nın 39. maddesi nedeniyle böyle bir tanım yapılamayacağını söyledi. 

Hamdullah Suphi Bey ise sınırlarımız içinde yaşayan herkese “Türk” demek istediklerini, ancak mübadele ile gayrimüslim azınlıkların ülkeden çıkarıldıklarını, bu süreçte gayrimüslimlere de “Türk” demenin sorun yaratacağını söyledi. 

Celal Nuri Bey tekrar söz aldı. Türkiye Cumhuriyeti’nde Rum, Ermeni ve Yahudi azınlığın olduğunu belirterek “Bunlara eğer Türk sıfatını vermeyeceksek ne diyeceğiz?” diye sordu. Salondan “Türkiyeli!” sesleri yükseldi. Bunun üzerine Celal Nuri Bey, “İstirham ederim! Türkiyeli hiçbir manaya gelmemektedir. Ayrıca Lozan Antlaşması’nın 39. maddesi gereği hiçbir fark olmayacaktır” dedi. 

Bu sırada Ahmet Hamdi Bey, “isimce değil hukukça” diye seslendi. 

Bunun üzerine Mazhar Müfit Bey söz alıp “Buraya, yalnız ‘din ve ırk farkı olmaksızın tabiiyet bakımından’ desek nasıl olur?” diye sordu. Bu “tabiiyet” fikri bir süre tartışıldıktan sonra reddedildi. 

Hamdullah Suphi Bey, 88. maddenin “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk ıtlak olunur” şeklinde düzeltilmesini istedi. 88. madde bu şekliyle onaylanıp kabul edildi. 

Görüldüğü gibi Cumhuriyeti kuranlar, “Türk” derken bir ırkı, bir etnisiteyi veya bir dini ve mezhebi değil, “anayasal vatandaşlığı” kastetmiştir. 

ATATÜRK'ÜN MİLLET TANIMI 

Atatürk’ün millet tanımı konuya daha da açıklık getirecektir. Atatürk, 1930 yılından itibaren liselerde okutulan “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” adlı kitabında milleti, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” diye tanımlıyor. 

Atatürk, daha sonra tarihsel ve sosyolojik olarak şöyle bir analiz yapıyor: “Türk milletinin oluşumunda etkili olan doğal ve tarihsel olgular şunlardır: Siyasal varlıkta birlik, dil birliği, ırk ve köken birliği, yurt birliği, tarihsel akrabalık, ahlaki yakınlık…” 

Sonra da şöyle devam ediyor: 

A) Zengin bir hatıra mirasına sahip olan, 

B) Beraber yaşamak konusunda ortak arzu ve istekte samimi olan, 

C) Ve sahip olunan mirasın korunmasında beraber devam etmek konusunda iradeleri ortak olan insanların birleşmesinden meydana gelen topluma millet denir.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C. 23, s. 17-26

Atatürk milleti tanımlarken “etnik ayrılıkçılığı” da eleştiriyor. Türkiye’de “Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri” propagandası yapıldığını, ancak istibdat döneminin ürünü olan bu adlandırmaların “birkaç düşman aleti mürteci beyinsizden başka” milletin hiçbir bireyi üzerinde üzüntüden başka bir etki yaratmadığını belirtiyor. “Çünkü bu millet fertleri de bütün Türk camiası gibi aynı ortak geçmişe; tarihe, ahlaka, haklara sahip bulunuyorlar” diyor. Yani Atatürk açıkça diğer etnik unsurları da “Türk camiasının” eşit haklara sahip “millet fertleri” olarak adlandırıyor. 

Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” kitabında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmuş azınlıklar hakkındaki şu değerlendirme de dikkat çekiyor: “Bugün içimizde bulunan Hıristiyan, Musevi vatandaşlar, alınyazılarını ve talihlerini Türk milletine vicdani arzularıyla bağladıktan sonra kendilerine yan gözle, yabancı gözüyle bakılması uygar Türk milletinin asil ahlakından beklenebilir mi?” 

Çok açık görüldüğü gibi Cumhuriyetin kuruluş felsefesinde “Türk milleti” kavramı, ırkçılık, etnik ayrımcılık, dincilik, mezhepçilik değil, “vatandaşlık bağıdır”, milletin ortak adıdır. 1924 Anayasası’ndan bugüne anayasalarımızdaki millet tanımı laik, çağdaş ve demokratik bir millet tanımıdır. 

Bu tanımı tartışmaya açmak, laik Cumhuriyeti, üniter bütünlüğü, yurttaşlığı, çağdaş yaşamı tartışmaya açmaktır ki, bu da anayasal suçtur.

Yazarın Son Yazıları

Lozan Antlaşması ve ABD

“Bugün Türk Delegasyonu ile imzaladığımız dostluk ve ticaret antlaşması, benim elde etmek istediğimden çok uzaktır. Bu anlaşma, Türklerden koparmak istediğimizden çok fazla imtiyazı (ayrıcalığı) bizim Türklere verdiğimizin belgesidir.”

Devamını Oku
17.12.2025
‘ABD’nin ‘Yeni Türkiye’ hayali’

Samuel Huntington, “Medeniyetler Çatışması” adlı kitabında Türkiye’nin yönünü Batı’dan Doğu’ya çevirerek İslam dünyasının lideri olmasını öneriyor, bunun için de “Atatürk’ün (laik Cumhuriyet) mirasının reddedilmesi” gerektiğini belirtiyordu.

Devamını Oku
10.12.2025
Atatürk’ün ders kitabında ‘Demokrasi ve Kadın Hakları’

“Özetle kadın, seçmek ve seçilmek hakkını elde etmelidir...

Devamını Oku
03.12.2025
Millet Mektepleri

“Türk harflerinin bütün vatandaşlara kapılarının önünde ve işlerinin başında öğretilebilmesi için daha bu sene içinde Millet Mektepleri teşkilatı yapacağız.

Devamını Oku
26.11.2025
Vahdettin nasıl kaçtı?

“17 Kasım 1922 günlü resmi bir telgrafın ilk cümlesi şu idi: ‘Vahdettin Efendi bu gece saraydan kaçmıştır.’

Devamını Oku
19.11.2025
Türkiye'de Opera ve Vals

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” (M. Kemal Atatürk)

Devamını Oku
05.11.2025
Cumhuriyetimiz

Dile kolay, ilan edildiğinde bazı İngiliz yetkililerin sadece iki yıl ömür biçtikleri Türkiye Cumhuriyeti 102 yaşında...

Devamını Oku
29.10.2025
Cumhuriyet’in şeker fabrikaları

“Meclis kürsüsünde bir de ‘üç beyaz’ parolası revaçtaydı...

Devamını Oku
22.10.2025
Nutuk 98 Yaşında: ‘İşte Bu Ahval ve Şerait İçinde…’

Atatürk Nutuk’u bir açılış ve kapanış döngüsüyle yapılandırır.

Devamını Oku
15.10.2025
Atatürk'e saygı duymayan teğmen: ‘Din Dilinin Türkçeleştirilmesi’

Mustafa Kemal Atatürk’e saygısı olmayanın onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve Anayasasına da saygısı yoktur.

Devamını Oku
08.10.2025
Patrikhane ve Ruhban Okulu

Heybeliada Ruhban Okulu Fener Patrikhanesi’ne bağlıydı.

Devamını Oku
01.10.2025
Dil devrimini anlamak

“Gece meşguliyetimiz, bildiğin gibi dil dersleri… Gündüz de yalnız olarak aynı mesele üzerinde birkaç saat çalışıyorum.”

Devamını Oku
24.09.2025
Tek Partiden Çok Partiye: ‘Partili Cumhurbaşkanlığından Tarafsız Cumhurbaşkanlığına’

“Aramızdaki farkı bilelim. Biz, mutlakıyetten bugüne geldik. Siz ise bugünden mutlakiyete gidiyorsunuz.”

Devamını Oku
17.09.2025
Tarih Kürsüsü ve Suçluların Telaşı ‘CHP’nin Mallarına El Konulması’

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 102 yaşına girdi.

Devamını Oku
11.09.2025
ETHEM: “İsyan ve İhanet”

“Efendiler, askerî harekâtı çapulculuktan, devlet kurup yönetmeyi, şunun bunun mâsum çocuklarını fidye dilenmek için dağlara kaldırmak haydutluğundan ibaret zanneden, şarlatanlıklarıyla, yaygaralarıyla bütün bir Türk vatanını bezdiren...

Devamını Oku
03.09.2025
Büyük Zafer'in sırrı

Tam 103 yıl önce, 26 Ağustos 1922’de, Afyon Kocatepe’de, sabah saat 05.00’te, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın işaretiyle Türk tarihinin en önemli taarruzu Büyük Taarruz başladı.

Devamını Oku
27.08.2025
Aşiret-Tarikat Sorunu

Yeni açılım sürecinde etnik ayrılıkçı siyaset ve dinci, liberal ortakları, gerçeği çarpıtmaya devam ediyorlar.

Devamını Oku
20.08.2025
Saltanat Şurası’ndan Saray Komisyonu’na

1920 yılında Sevr Antlaşması’nı kabul etmek için kurulan “saltanat şurası”nın ve uygulamak için kurulan “barış komisyonu”nun amacı vatanı, milleti değil, sarayı, (sultanı) ve hükümeti kurtarmaktı.

Devamını Oku
13.08.2025
'Doğu Sorunu' devam ediyor! 'Kürt Sorunu mu Türk sorunu mu?'

İngiliz Müsteşarı Hohler, 27 Ağustos 1919’da Londra’ya gönderdiği bir yazıda şöyle diyordu...

Devamını Oku
06.08.2025
LOZAN: Onurlu Barış

Lozan Barış Antlaşması 102 yaşında…

Devamını Oku
23.07.2025
Hedefteki Cumhuriyet

Mustafa Kemal Atatürk’e göre “Türk milleti” kavramı, sadece bir ırkın, bir etnik kimliğin, bir dinin veya mezhebin değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne “vatandaşlık bağı ile bağlı” eşit hukuka sahip tüm yurttaşların ortak-üst-ulusal kimliğinin adıdır.

Devamını Oku
16.07.2025
Atatürk’ün aşama stratejisi ve Türk Devrimi

Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta, 21 Nisan 1920 tarihinde yayınladığı, TBMM’nin 23 Nisan 1920 Cuma günü dinsel bir törenle açılacağını duyuran bildirinin, “O günün duygu ve anlayışına uyma zorunluluğundan kaynaklandığını” belirtmişti.

Devamını Oku
09.07.2025
Yaşasın laiklik

“Laiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi yürekli, Atatürk gibi inançlı olmak gerekir. İzinden gittiklerini söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil” (Uğur Mumcu- Cumhuriyet 1 Mart 1987)

Devamını Oku
02.07.2025
Atatürk’ün dünya barışını koruma formülü

Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna Savaşı devam ederken, güneyimizde İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları devam ediyordu ki, birden bire İsrail-İran Savaşı başladı.

Devamını Oku
25.06.2025
Sykes-Picot, Sevr, BOP ve Lozan

Şu gerçeği iyi görmek gerekir ki Sykes-Picot’tan Sevr’e, Sevr’den BOP’a, Türkiye’yi bölüp parçalamaya yönelik planların önündeki en güçlü kalkan Lozan Antlaşması’dır.

Devamını Oku
18.06.2025
Tek parti döneminde hac yasak mıydı?

1 Haziran 1927 tarihli ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk) imzalı bir Bakanlar Kurulu Kararnamesine göre “Hac mevsiminde Hicaz’a gönderilecek Hıfzıssıhha uzmanlarından Dr. Şerafeddin Bey’e siyasi pasaport verilmesi” kararlaştırılmıştı.

Devamını Oku
11.06.2025
Atatürk'ün Mirası Büyükdere Fidanlığı

Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle 1928 yılında İstanbul’da “Büyükdere Meyve Islah Enstitüsü” kuruldu...

Devamını Oku
04.06.2025
Lozan ve Kürtler

“Kürtler küçük lokmanın pek kolay yutulacağını vaktinden çok evvel anlamışlardır. Türk birliğinden ayrılmak zihniyetinde bulunanları Kürtler kendi milletlerinden addetmezler. Kürtlerin mukadderatı Türk’ün mukadderatıyla eştir. (…) TBMM Hükümeti dâhilinde Kürtlüğün ayrı bir unsur olarak telakkisini hiçbir zaman işitmek istemediğimizi arz ederiz.”

Devamını Oku
28.05.2025
1921 Anayasası ve Muhtariyet

“Vilayetler kendi başına bir devlet değildir. Amerika hükümeti müttehidesi gibi değildir. Her vilayetin haiz olduğu muhtariyet, mahalli işlere münhasırdır. O işler ki yalnız vilayeti alakadar eder. O işler o vilayetin işleridir.”

Devamını Oku
21.05.2025
Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerine saldırmak

Lozan Antlaşması’nın ve 1924 Anayasası’nın hedef alınması; tam bağımsız, üniter, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin hedef alınması demektir.

Devamını Oku
14.05.2025
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

Devamını Oku
07.05.2025
Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Devamını Oku
30.04.2025
‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’nin açılması

‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’NİN AÇILMASI

Devamını Oku
23.04.2025
Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Devamını Oku
16.04.2025
Atatürkçü gençliğin yükselişi

Atatürkçü gençliğin yükselişi

Devamını Oku
02.04.2025
Atatürk’ün önderliğinde cumhuriyetçi direniş

ATATÜRK'ÜN ÖNDERLİĞİNDE CUMHURİYETÇİ DİRENİŞ

Devamını Oku
26.03.2025
Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Devamını Oku
19.03.2025
Laiklik neden gereklidir?

Laiklik neden gereklidir?

Devamını Oku
12.03.2025
Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Devamını Oku
05.03.2025
Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Devamını Oku
26.02.2025