Vahdettin nasıl kaçtı?

Vahdettin nasıl kaçtı?

19.11.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

“17 Kasım 1922 günlü resmi bir telgrafın ilk cümlesi şu idi: ‘Vahdettin Efendi bu gece saraydan kaçmıştır.’ (M. Kemal Atatürk, Nutuk)

Son Padişah Vahdettin, 17 Kasım 1922’de, İstanbul’u işgal altında tutan İngiltere’ye sığınarak Türkiye’den kaçtı. II. Mehmet (Fatih) 1453’te İstanbul’u fethetmişti. VI. Mehmet (Vahdettin) ise 1922’de İstanbul işgal altındayken İstanbul’u işgal edenlere sığınıp kaçtı. 

KARDEŞ KANI DÖKÜLDÜ

Kurtuluş Savaşı sırasında Vahdettin'in onayı ile yayımlanan “Kuvayimilliyecilerin katli vaciptir” fetvaları, Vahdettin'in onayladığı Mustafa Kemal ve arkadaşlarının idam fermanları, Vahdettin'in Kuvayımilliyecilere saldırttığı Anzavur eşkıyası ve Hilafet Ordusu nedeniyle özelikle 1920 yılı baharından itibaren Anadolu'da bir iç savaş çıktı. Padişahçı isyancılar Bolu, Gerede, Adapazarı, Yozgat, Konya ve pek çok yerde Kuvayımilliyecilere saldırdılar. Damat Ferit Hükümetinin ve Padişah Vahdettin’in kışkırtmaları nedeniyle çok kardeş kanı döküldü. 

TBMM’DEN YÜKSELEN “HAİN” SESLERİ

Vahdettin kaçtıktan sonra Kemalistler tarafından değil, daha kaçmadan önce TBMM’de milletvekilleri tarafından “hain” ilan edildi. Atatürk, daha 25 Eylül 1920’de TBMM kürsüsünden Vahdettin’in “hain” olduğunu söyledi. Milletvekilleri de TBMM’de 8 Şubat 1921 tarihli gizli oturumda, 23 Nisan 1921 ve 9 Temmuz 1921 tarihli oturumlarda Vahdettin hakkında çok ağır sözler söylediler. 30 Ekim 1922 tarihli oturumda ise birçok milletvekili Vahdettin’e “hain” dedi. Hatta Diyarbakır Milletvekili Hoca Şükrü meclise verdiği bir önergede “Padişah Vahdettin’in besmele ile şeytan gibi taşlanmasını” istedi. Aynı gün saltanatı kaldırmak için TBMM’ye verilen 78 imzalı önergede de Saray ve Babıali’nin vatana, millete “ihanet ettiği” ifade edildi.

VAHDETTİN KÖŞEYE SIKIŞTI

Büyük Zafer kazanılıp Türk ordusu 9 Eylül 1922’de İzmir’e girdiğinde bütün ısrarlara rağmen Padişah Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa’ya kutlama telgrafı çekmedi. (Sonyel,  s.189) 

Sonraki süreçte Padişah Vahdettin, her geçen gün daha fazla köşeye sıkıştı. Şöyle ki: 19 Ekim 1922’de Refet (Bele) Paşa, TBMM adına Doğu Trakya’yı teslim almak için İstanbul’a geldi. Sadrazam Tevfik Paşa, 29 Ekim 1922’de Lozan’da Türkiye’yi İstanbul Hükümeti ile TBMM Hükümetinin birlikte temsil etmesini önerince TBMM 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldırdı. Vahdettin artık sultan değil, sadece halifeydi. 4 Kasım 1922’de Refet Paşa Kadıköy’de Fenerbahçe Stadı’nda yaptığı konuşmada, “milli egemenliğe dokunmak isteyecek olan padişah bile olsa vay haline” dedi. (İleri, 5 Kasım 1922). 4 Kasım 1922’de İstanbul’daki Tevfik Paşa Hükümeti istifa etti. 5 Kasım 1922’de Milli Mücadele karşıtı yazılarıyla tanınan Ali Kemal, İstanbul’dan İzmit’e kaçırılıp orada linç edildi. Bunun üzerine diğer Milli Mücadele karşıtları İngiliz elçiliğine sığındılar. Sadrazam Damat Ferit ise Eylül 1922 sonunda İngiliz Yüksek Komiserliğinden elde ettiği seyahat belgeleri ile İtalya’ya kaçmıştı. 

Bu sırada İstanbul’da tramvaylara tebeşirle “Kahrolsun Vahdettin!” diye yazılıyor, gazetelerde Vahdettin’in kaçacağı yönünde haberler çıkıyor, ihanetlerinden söz ediliyordu. (Yeni Gün, Renin) İşte Vahdettin, bu ortamda hayatını tehlikede görmeye başladı. Milli Mücadele’de yaptıklarının hesabını veremeyeceği için de İngilizlere sığınıp kaçtı. Ancak Vahdettin, 1923’te Mekke’de yayımladığı “Beyanname”sinde “yaptıklarının hesabını vermekten korktuğu için değil”, “hayatını göz göre göre tehlikeye atmak gibi Allah buyruğunun kabul etmeyeceği bir şeyden kaçınmak ve Peygamberin ‘güçlüklerden kaçınmak’ sünnetini yerine getirmek için tıpkı Peygamberin Mekke’den Medine’ye hicret ettiği gibi” hicret ettiğini belirtecekti. Görülen o ki Vahdettin, düşmana sığınıp ülkeden kaçmasını bile dinsel gerekçelerle meşrulaştırmaya çalışıyordu.

İNGİLİZLER VAHDETTİN’E YARDIM ETTİ

Vahdettin, Kurtuluş Savaşı boyunca İngilizlerin bir dediğini iki etmemiş, kelimenin tam anlamıyla İngilizlere yardım ve yataklık etmişti. İngilizler de Ekim 1920’de, Padişah Vahdettin kişisel olarak tehlikeye girerse onu korumak için ellerinden geleni yapacaklarına söz vermişlerdi. 26 Eylül 1922’de İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold, Londra’daki Lord Curzon’a gönderdiği gizli ve kişisel bir yazıda Vahdettin’e verdikleri bu sözü hatırlatarak “Dileğim, zamanı gelince onun (Vahdettin’in) hayatını ve kişisel özgürlüğünü sağlamaktır,” diyordu. Rumbold, yazısını şöyle bitiriyordu: “Padişahla aramızda aracılık yapan kişi, Kemalistler er geç İstanbul’da başa geçerlerse padişahın tek çare olarak İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalacağını bildirmiştir.” (Sonyel, s.190-191)

İngilizlerin Vahdettin’in kaçmasına yardım etmelerinin asıl nedeni ise çok daha başkaydı. İngilizler, Vahdettin’in “halifelik” sıfatından yararlanarak İngiltere’ye karşı ayaklanmaya başlayan Müslüman sömürgelerini, özellikle Hint Müslümanlarını kontrol etmeyi düşünüyordu. 

4 Kasıma 1922’de Tevfik Paşa Hükümeti’nin istifa etmesi, 5 Kasım 1922’de Ali Kemal’in kaçırılıp linç edilmesi Vahdettin’i telaşlandırdı. 6 Kasım 1922’de Vahdettin, İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold ve yardımcısı Andrew Ryan ile üç buçuk saat süren bir görüşme yaptı. Vahdettin, bu görüşmede, “Bolşevik” olarak tanımladığı Kemalistlerin silahsız bir darbeyle hükümeti ele geçirdiklerini, görevinden istifa etmeyeceğini, Kemalistlerin aslında azınlık olduklarını belirtti. İtilaf devletlerinin, İstanbul’u Kemalistlere karşı koruyup korumayacaklarını sordu. Rumbold, İstanbul Hükümeti’nin ortadan kalktığını, Lozan’da Türkiye’yi Ankara’nın temsil ettiğini söyledi. Bunun üzerine Vahdettin, ülkeden ayrılmaya karar verirse İngilizlerin kendisine yardım edip etmeyeceklerini sordu. Rumbold “yardıma hazır olduklarını” söyledi. Bunun üzerine Vahdettin, nereye; Kıbrıs’aMısır’a mı götürüleceğini sordu. Rumbold, Mısır’ın olanaksız olduğunu söyledi. (Sonyel, s. 197)

İngiltere Dışişleri Bakanlığı’ndan Ronald Lindsay, 6 Kasım 1922’de şu açıklamayı yaptı: 

“Fırsattan yararlanarak padişaha Kıbrıs’ta siyasi barınak önererek veya ona görevinden istifa etmemesini telkin ederek İslam ülkelerinin gözünde saygınlığımızı yükseltme olanağını inceleyelim. Halifenin, İngiltere tarafından Türkiye’deki milliyetçilere ve cumhuriyetçilere karşı korunması, Hindistan ve öteki İslam ülkelerinde pek etkili olabilir.” (Sonyel, s. 198)

Lord Curzon, “padişaha siyasi barınak verme” düşüncesini “mantıklı” buldu, bunun tartışılmasını istedi. İngilizler, Padişah Vahdettin’in “halifelik” sıfatını kullanmak istiyorlar, bunun için halifeyi götürecekleri bir yer arıyorlardı. Özellikle Hindistan üzerinde duruyorlardı. Ancak 10 Kasım 1922’de Hindistan Kral Naibi, İngiltere’nin Hindistan Bakanlığı’na şu gizli telgrafı gönderdi:   

“Padişahın halifeliği dışında, kendisi Hindistan’da pek az tanınmıştır. Türkiye’nin işgali sırasında onun İngilizlerin aleti olduğundan kuşkulanılmaktadır. Onun tahtan indirilmiş olması Hindistan’da ilgisizlikle karşılanmıştır. Mustafa Kemal ise ülkesinin kurtarıcısı ve İslam’ın şampiyonu olarak görülmektedir.” (Sonyel, s. 198) 

Vahdettin’in Hindistan’a götürülmesinden vaz geçildi. 

 VAHDETTİN İNGİLİZLERE SIĞINIP KAÇTI

İstanbul İşgal Kuvvetleri Başkomutanı İngiliz General Sir Charles Harington, Vahdettin’in kaçışını şöyle anlatıyor:  

“15 Kasım Çarşamba günü yemekte iken sultanın yaveri geldi. Sultanın, cuma selamlığına çıktığında öldürüleceğini düşündüğünden hayatını kurtarmam için bana haber yolladığını bildirdi. Ben, sultanı kaçırmakla suçlanmamak için bu talebin yazılı olarak yapılmasını istedim.”

Bunun üzerine Vahdettin, 16 Kasım 1922’de İstanbul İşgal Kuvvetleri Başkomutanı Harington ’a şöyle bir kişisel mektupla başvurdu: 

“Dersaadet (İstanbul) İşgal Orduları Başkomutanı General Harington Cenaplarına. İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere devleti fahimesine iltica ve bir an evvel İstanbul’dan mahall-i ahara naklimi (başka bir yere götürülmemi) talep ederim efendim. 16 Teşrin-i sani 1922. Müslümanların Halifesi Mehmet Vahideddin.” (Sir Charles Harington, Tim Harington Looks Back, John Murray, London, 1940, s. 125; Oral, s.474)

Image

Vahdettin’in, 16 Kasım 1922’de İstanbul İşgal Kuvvetleri Başkomutanı Harington’a yazdığı mektup

Vahdettin 17 Kasım 1922’de oğlu Ertuğrul ve yanındakilerle birlikte İngiliz HMS Malaya zırhlısı ile Malta adasına kaçtı.

Vahdettin, 20 Kasım 1922’de İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı Harington’a, 25 Kasım 1922’de de Büyük Britanya Kralı ve Hindistan İmparatoru V. George’a, kendisine yardım etmelerinden dolayı bir teşekkür telgrafı gönderdi. Vahdettin, Britanya Karlı’na gönderdiği telgrafı şöyle bitiriyordu: “Majestelerinize en derin minnetlerimi sunarım. Majestelerinizin ailesinin tüm mensuplarının sağlık ve refahı için Allah’a dua ederim.”  (Oral, s. 474; Sonyel, s. 200)  

Dikkat edilirse, Vahdettin, iltica mektubunu “Müslümanların Halifesi” sıfatıyla imzalamıştı. Çünkü İngilizler, Vahdettin’in halifelik sıfatı sayesinde sömürgelerindeki Müslümanları kontrol etmeyi planlıyordu. Ancak bu İngiliz oyununu da Mustafa Kemal (Atatürk) bozdu. TBMM, 18 Eylül 1922’de Vahdettin’in halifelik yetkilerini elinden aldı, Abdülmecit Efendi’yi “halife” seçti. 

 Vahdettin, 21 Kasım 1922’de Malta’ya ayak basarken artık “halife” değildi. Bu haliyle İngilizlerin hiçbir işine yaramazdı, yaramadı da. İngilizler, “kullan at” politikası gereği etkisiz ve yetkisiz padişahtan kurtulmaya karar verdiler. Vahdettin’in İngiliz topraklarında oturmasını uygun bulmadılar.    

Vahdettin, Hicaz Kralı Şerif Hüseyin’in daveti üzerine Malta’dan Mekke’ye gitti. (21 Ocak 1923).  Orada Araplardan yüz bulamayınca İsviçre’ye gönderildi. Oradan da İtalya’ya geçirildi. Vahdettin, 20 Mayıs 1923’te San Remo’da 40 odalı Manolya Kasrı’na (Villa Magnolia) yerleşti. Bu köşkte saray hayatını sürdürdü. Çünkü yanında ve yabancı bankalarda yeterli miktarda parası vardı. Türkiye Cumhuriyeti karşıtı tertiplere çok para harcadı. Har vurup harman savurunca hazıra dağ dayanmadı. 1926’da borç içinde öldü. Şam’da Yavuz Sultan Selim Camisi’nin bahçesine gömüldü. 

HİLAFET MAKAMINDAN İNGİLİZ KUCAĞINA

Vahdettin’in 17 Kasım 1922’de İngilizlere sığınıp ülkeden kaçması sonrası 19 Kasım 1922 tarihli gazeteler şu manşetlerle çıktı:

Tavhidi Efkâr: “Vatanına, milletine, dinine son ihanetini de gösteren Vahdettin” firar etti. 

Hâkimiyeti Milliye: “Vahdettin en son melanetini de gösterdi ve Hilafet makamından firar ile İngilizlerin kucağına atılmak hıyanetini de irtikab etti.” Gazete, “Hilafet Makamından İngiliz Kucağına” başlıklı haberde de Vahdettin’in İngilizlere iltica ederek firar ettiğini belirtiyordu. 

Ziya Gökalp, 17 Kasım 1922’de İleri gazetesinde yayınlanan “İstida” adlı şiirinde Vahdettin’den “tepemizdeki gizli düşman”, “düşmanların dostu hakan”, “yaldızlı yılan” ve “Kara Sultan” diye söz ediyordu. (İleri, 17 Kasım 1922, s.2)

Atatürk de Nutuk'ta İngilizlere sığınıp kaçan Vahdettin hakkında şunları söylüyor:

“Gerçekten, neden ve nasıl olursa olsun, Vahdettin gibi özgürlüğünü ve canını kendi ulusu içinde tehlikede görebilecek kadar adi bir mahlûkun, bir dakika dahi olsa bir milletin başında olduğunu düşünmek ne hazindir! (…)” “Aciz, adi, his ve idrakten mahrum bir mahkûk; kabul eden herhangi bir ecnebinin (yabancının) himayesine girebilir; fakat böyle bir mahkûkun, bütün Müslümanların halifesi kimliğini taşıdığını söylemek elbette doğru değildir…” (Nutuk/ Söylev, C.II, s.924-925) 

***

Gerçek şu ki, Son Padişah Vahdettin, İstanbul işgal altındayken İstanbul’u işgal altında tutan İngilizlere sığınıp Türkiye’den kaçtı. Dönemin milletvekilleri, gazetecileri, aydınları ve Mustafa Kemal Atatürk, Vahdettin’i çok ağır sözlerle eleştirmişti. Bugün Vahdettin’i aklamaya yönelik açıklamalar tarih-bilimsel temelden tamamen yoksundur.  

Kaynakça:

Atilla Oral, İşgalden Kurtuluşa İstanbul, İstanbul, 2013.

Bilal Şimşir, “Vahdettin’in Kaçışı ve Sonu”, Cumhuriyet, 27 Kasım 1973.

Gazi Mustafa Kemal (Atatürk), Nutuk/ Söylev, C.II, 3. Bas., Ankara, 1989. 

Hâkimiyeti Milliye, 19 Kasım 1922

İleri, 5, 17, 19 Kasım 1922.

Naşit Hakkı Uluğ, Halifeliğin Sonu, İstanbul, 1975.

Osman Selim Kocahanoğlu, Atatürk-Vahdettin Kavgası, İstanbul, 2014.

Salahi Sonyel, Gizli Belgelerde Mustafa Kemal, Vahdettin ve Kurtuluş Savaşı, Ankara, 2007.

Sinan Meydan, Cumhuriyet Tarihi Yalanları, 1. Kitap, 11. bas, İstanbul, 2017.

Sinan Meydan, Hafıza, Yakın Tarihin Kitabı, İstanbul, 2019.

Tevhidi Efkâr, 19 Kasım 1922.

Turgut Özakman, Vahdettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele, 6. bas, Ankara, 2007.

Yazarın Son Yazıları

Lozan Antlaşması ve ABD

“Bugün Türk Delegasyonu ile imzaladığımız dostluk ve ticaret antlaşması, benim elde etmek istediğimden çok uzaktır. Bu anlaşma, Türklerden koparmak istediğimizden çok fazla imtiyazı (ayrıcalığı) bizim Türklere verdiğimizin belgesidir.”

Devamını Oku
17.12.2025
‘ABD’nin ‘Yeni Türkiye’ hayali’

Samuel Huntington, “Medeniyetler Çatışması” adlı kitabında Türkiye’nin yönünü Batı’dan Doğu’ya çevirerek İslam dünyasının lideri olmasını öneriyor, bunun için de “Atatürk’ün (laik Cumhuriyet) mirasının reddedilmesi” gerektiğini belirtiyordu.

Devamını Oku
10.12.2025
Atatürk’ün ders kitabında ‘Demokrasi ve Kadın Hakları’

“Özetle kadın, seçmek ve seçilmek hakkını elde etmelidir...

Devamını Oku
03.12.2025
Millet Mektepleri

“Türk harflerinin bütün vatandaşlara kapılarının önünde ve işlerinin başında öğretilebilmesi için daha bu sene içinde Millet Mektepleri teşkilatı yapacağız.

Devamını Oku
26.11.2025
Vahdettin nasıl kaçtı?

“17 Kasım 1922 günlü resmi bir telgrafın ilk cümlesi şu idi: ‘Vahdettin Efendi bu gece saraydan kaçmıştır.’

Devamını Oku
19.11.2025
Türkiye'de Opera ve Vals

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” (M. Kemal Atatürk)

Devamını Oku
05.11.2025
Cumhuriyetimiz

Dile kolay, ilan edildiğinde bazı İngiliz yetkililerin sadece iki yıl ömür biçtikleri Türkiye Cumhuriyeti 102 yaşında...

Devamını Oku
29.10.2025
Cumhuriyet’in şeker fabrikaları

“Meclis kürsüsünde bir de ‘üç beyaz’ parolası revaçtaydı...

Devamını Oku
22.10.2025
Nutuk 98 Yaşında: ‘İşte Bu Ahval ve Şerait İçinde…’

Atatürk Nutuk’u bir açılış ve kapanış döngüsüyle yapılandırır.

Devamını Oku
15.10.2025
Atatürk'e saygı duymayan teğmen: ‘Din Dilinin Türkçeleştirilmesi’

Mustafa Kemal Atatürk’e saygısı olmayanın onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve Anayasasına da saygısı yoktur.

Devamını Oku
08.10.2025
Patrikhane ve Ruhban Okulu

Heybeliada Ruhban Okulu Fener Patrikhanesi’ne bağlıydı.

Devamını Oku
01.10.2025
Dil devrimini anlamak

“Gece meşguliyetimiz, bildiğin gibi dil dersleri… Gündüz de yalnız olarak aynı mesele üzerinde birkaç saat çalışıyorum.”

Devamını Oku
24.09.2025
Tek Partiden Çok Partiye: ‘Partili Cumhurbaşkanlığından Tarafsız Cumhurbaşkanlığına’

“Aramızdaki farkı bilelim. Biz, mutlakıyetten bugüne geldik. Siz ise bugünden mutlakiyete gidiyorsunuz.”

Devamını Oku
17.09.2025
Tarih Kürsüsü ve Suçluların Telaşı ‘CHP’nin Mallarına El Konulması’

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 102 yaşına girdi.

Devamını Oku
11.09.2025
ETHEM: “İsyan ve İhanet”

“Efendiler, askerî harekâtı çapulculuktan, devlet kurup yönetmeyi, şunun bunun mâsum çocuklarını fidye dilenmek için dağlara kaldırmak haydutluğundan ibaret zanneden, şarlatanlıklarıyla, yaygaralarıyla bütün bir Türk vatanını bezdiren...

Devamını Oku
03.09.2025
Büyük Zafer'in sırrı

Tam 103 yıl önce, 26 Ağustos 1922’de, Afyon Kocatepe’de, sabah saat 05.00’te, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın işaretiyle Türk tarihinin en önemli taarruzu Büyük Taarruz başladı.

Devamını Oku
27.08.2025
Aşiret-Tarikat Sorunu

Yeni açılım sürecinde etnik ayrılıkçı siyaset ve dinci, liberal ortakları, gerçeği çarpıtmaya devam ediyorlar.

Devamını Oku
20.08.2025
Saltanat Şurası’ndan Saray Komisyonu’na

1920 yılında Sevr Antlaşması’nı kabul etmek için kurulan “saltanat şurası”nın ve uygulamak için kurulan “barış komisyonu”nun amacı vatanı, milleti değil, sarayı, (sultanı) ve hükümeti kurtarmaktı.

Devamını Oku
13.08.2025
'Doğu Sorunu' devam ediyor! 'Kürt Sorunu mu Türk sorunu mu?'

İngiliz Müsteşarı Hohler, 27 Ağustos 1919’da Londra’ya gönderdiği bir yazıda şöyle diyordu...

Devamını Oku
06.08.2025
LOZAN: Onurlu Barış

Lozan Barış Antlaşması 102 yaşında…

Devamını Oku
23.07.2025
Hedefteki Cumhuriyet

Mustafa Kemal Atatürk’e göre “Türk milleti” kavramı, sadece bir ırkın, bir etnik kimliğin, bir dinin veya mezhebin değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne “vatandaşlık bağı ile bağlı” eşit hukuka sahip tüm yurttaşların ortak-üst-ulusal kimliğinin adıdır.

Devamını Oku
16.07.2025
Atatürk’ün aşama stratejisi ve Türk Devrimi

Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta, 21 Nisan 1920 tarihinde yayınladığı, TBMM’nin 23 Nisan 1920 Cuma günü dinsel bir törenle açılacağını duyuran bildirinin, “O günün duygu ve anlayışına uyma zorunluluğundan kaynaklandığını” belirtmişti.

Devamını Oku
09.07.2025
Yaşasın laiklik

“Laiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi yürekli, Atatürk gibi inançlı olmak gerekir. İzinden gittiklerini söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil” (Uğur Mumcu- Cumhuriyet 1 Mart 1987)

Devamını Oku
02.07.2025
Atatürk’ün dünya barışını koruma formülü

Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna Savaşı devam ederken, güneyimizde İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları devam ediyordu ki, birden bire İsrail-İran Savaşı başladı.

Devamını Oku
25.06.2025
Sykes-Picot, Sevr, BOP ve Lozan

Şu gerçeği iyi görmek gerekir ki Sykes-Picot’tan Sevr’e, Sevr’den BOP’a, Türkiye’yi bölüp parçalamaya yönelik planların önündeki en güçlü kalkan Lozan Antlaşması’dır.

Devamını Oku
18.06.2025
Tek parti döneminde hac yasak mıydı?

1 Haziran 1927 tarihli ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk) imzalı bir Bakanlar Kurulu Kararnamesine göre “Hac mevsiminde Hicaz’a gönderilecek Hıfzıssıhha uzmanlarından Dr. Şerafeddin Bey’e siyasi pasaport verilmesi” kararlaştırılmıştı.

Devamını Oku
11.06.2025
Atatürk'ün Mirası Büyükdere Fidanlığı

Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle 1928 yılında İstanbul’da “Büyükdere Meyve Islah Enstitüsü” kuruldu...

Devamını Oku
04.06.2025
Lozan ve Kürtler

“Kürtler küçük lokmanın pek kolay yutulacağını vaktinden çok evvel anlamışlardır. Türk birliğinden ayrılmak zihniyetinde bulunanları Kürtler kendi milletlerinden addetmezler. Kürtlerin mukadderatı Türk’ün mukadderatıyla eştir. (…) TBMM Hükümeti dâhilinde Kürtlüğün ayrı bir unsur olarak telakkisini hiçbir zaman işitmek istemediğimizi arz ederiz.”

Devamını Oku
28.05.2025
1921 Anayasası ve Muhtariyet

“Vilayetler kendi başına bir devlet değildir. Amerika hükümeti müttehidesi gibi değildir. Her vilayetin haiz olduğu muhtariyet, mahalli işlere münhasırdır. O işler ki yalnız vilayeti alakadar eder. O işler o vilayetin işleridir.”

Devamını Oku
21.05.2025
Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerine saldırmak

Lozan Antlaşması’nın ve 1924 Anayasası’nın hedef alınması; tam bağımsız, üniter, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin hedef alınması demektir.

Devamını Oku
14.05.2025
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

Devamını Oku
07.05.2025
Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Devamını Oku
30.04.2025
‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’nin açılması

‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’NİN AÇILMASI

Devamını Oku
23.04.2025
Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Devamını Oku
16.04.2025
Atatürkçü gençliğin yükselişi

Atatürkçü gençliğin yükselişi

Devamını Oku
02.04.2025
Atatürk’ün önderliğinde cumhuriyetçi direniş

ATATÜRK'ÜN ÖNDERLİĞİNDE CUMHURİYETÇİ DİRENİŞ

Devamını Oku
26.03.2025
Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Devamını Oku
19.03.2025
Laiklik neden gereklidir?

Laiklik neden gereklidir?

Devamını Oku
12.03.2025
Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Devamını Oku
05.03.2025
Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Devamını Oku
26.02.2025