Türkiye birkaç aydan beri yargı kurumlarının kullanılarak siyasetin yeniden dizayn edilmesi sürecini tecrübe ediyor. Öyle böyle değil, halk gözünde azınlığa düşmüş hükümet edenlerin siyasi hırslarının gölgesini görüyoruz bu süreçte...
Bir süreç ki içinde rant ve kamu kaynaklarının tek elden yönetilerek belirli bir zümreye aktarıldığının açık bir resmi var.
İşte bu zümrenin birikimi ve yaptığı hataların sorgulanmaması ile rantın devamı için yapılan siyasi dizayn sahnelenmektedir gözlerimizin önünde.
Sahnenin en çarpıcı bölümü ise sanki tüm yanlışlıkları ve usulsüzlükleri sadece bir siyasi partinin kamu yöneticileri yapıyormuş algısının vurgulandığı kısımdır.
Bu yazımız sizlere süreci ve onun akıldışı nedenlerini anlatmaktan öte, böyle bir uygulamanın ülke ekonomisine yüklediği doğrudan ve dolaylı maliyetleri ortaya koymayı amaçlamaktadır.
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ KARARI ÜZERİNE...
30 bilmem kaç yıl önce verilen diplomanın iptali tam anlamıyla siyaset kurumuna endeksli hale gelen bir akademik camianın kendi içinde ucuz bir manevrası, kendi dışında ise ekonomide yarattığı yıkımın pahalı bir yansıması olarak gözükmektedir.
Öyle bir yıkım ki 2018’den günümüze tecrübe ettiğimiz ekonomik krizin üzerine gelen ve hepimizin emeğinden, alın terinden başla yerlere ve zümrelere aktarılan milyarlarca dolar/lirayı barındırıyor içinde.
Doğrudan maliyeti ortalama dövize yüzde 40 faiz ödemesi senaryosu üzerine kurulu sıcak para trafiğinde kaybettiğimiz (erittiğimiz) 100 milyar dolar üzerinde bir rezervdir. Enflasyonu daha da azıtmama üzerine kurulu kur politikası uğruna alınan aksiyonun sonucu oluşan kayıptır esasında bu.
Sadece dövizi eritmekle kalmadığımız gibi, halen bu toplamın faiz ve ana para ödemelerinin ek maliyetleri de buna eklenmelidir.
Daha bu faiz ve borç alınan ana paranın geri ödemesi yanında, döviz borç ve faizini döviz olarak ödemek için yine ek faizle borçlanacağımız dövize ihtiyacımız olacağı gerçeği de ortadadır.
Kurumsal maliyetler ise resmin diğer bir karesini bize göstermektedir bize. Mahkemeler, bilirkişi raporları, kamu kurumu ve personelinin zaman ve işgücü kaybı, üniversite personelinin belge derlemesi ve savunma sürecine ayırdığı zaman gibi kalemler bu tür maliyetlerin bazılarıdır.
Buraya kadar olan kısım sadece doğrudan kaybettiğimiz değeri ifade ediyor
Sürecin bir de dolaylı maliyeti var.
Bunlar:
1. Siyasi belirsizlik ve kur farkı. Bu grupta yargı süreçlerinin hukukun zedelenmesine yol açarak toplumda güven kaybına neden olan etkenler vardır. Sadece bu da değil. Ülkenin risk primindeki artışın yanında kur seviyesindeki değişim ile kur oynaklığı maliyetleri de halkın omuzlarına yüklenmektedir
2. Yatırımcı güveni ve sermaye girişi: Bu grubun değişkenleri de yabancı doğrudan yatırımcıların demokratik erozyon algısıyla yatırımlarını askıya alması ve yatırımcı çıkışları kapsamında tartışılmaktadır.
3. İç talep ve tüketici güvenindeki erime.
4. Sosyal sermaye kaybı ve uzun vadeli etki: Bu ve benzeri davalar, bireylerin kurumsal adalet, liyakat ve toplumsal barış algısını olumsuz etkileyerek gençlerin gelecekle ilgili planını değiştirmekte ve beyin göçünü hızlandırmaktadır.
Özetle, bir zümrenin kendi geleceğini toplumun sırtına yüklediği maliyetlerle yeniden inşa ettiklerinin fotoğrafıdır tüm bunlar.
Öte yandan, rasyonel temellerden yoksun, sadece siyasete şirin gözükme ve konum sağlamlaştırma güdüsü üzerine kurulmuş ve koca İstanbul Üniversitesi’ni bir kukla olarak kullanan siyaset satanlar ile akademik figüranların ülke ekonomisine verdiği zarardan sorumlu olacakları kesindir. Bunun çözümünün sadece seçim sandığı yardımıyla değil de yine temelleri hukuk kurallarına dayalı yargı yoluyla olacağını söylemek yanlış olmaz.