İnsan değerinin yok edilmesi...

01 Ekim 2018 Pazartesi

Rainer Funk, yapıtı “Ben ve Biz”de postmodern toplumun insan değerini nasıl yok ettiğini anlatıyor. Postmodern toplum, küresel ölçekte piyasa ekonomisiyle yönetilen dünyayı artık insan değerlerinden uzaklaştırıyor. İnsanın yapabilme gücü teknik araçlara devredilmiş durumda.
(Rainer Funk Ben ve BizYapı Kredi yayınları 3. Baskı2013)
R. Funk, Erich Fromm’un son asistanı. Psikanalist.
Günümüzün insanı, dijital teknolojiler ve kitle iletişim araçları (TV’ler, internet) ile kuşatılmış durumda. Artık kendi gücüne değil, bu araçların gücüne güvenir duruma gelmiş.
Bu küresel etkinin yanında ülkemize özgü bir gerileme yaşanıyor. Siyasal iktidar gücünün toplumu dincileştirme baskısı gün geçtikçe artarak bu gerilemenin temeli oluyor.

Akademik özgürlüğün yok edilişi
Akademik özgürlükler siyasal baskılarla ortadan kaldırılıyor. Okulöncesinden başlayarak ortaöğretimde devam eden din eğitiminin artırılması, laikliğin ortadan kaldırılışı, Atatürk ve Cumhuriyetin kurucu değerlerinin unutturulmak istenmesi özgür düşünce ortamını hedef alıyor.

Özgürce bilim üretmesi gereken üniversiteler bu görevlerini yapamaz duruma getiriliyor. Rektörlerin cumhurbaşkanı tarafından atanması yanında akademisyenlere yönelik suçlanma, soruşturma, görevlerine son verilmesi gibi işlemler akademik görevleri sınırlandırıyor. Hele de üniversitelerin topluma bilgi aktarımı bütünüyle tehdit altına alınmış durumda.
Bu durumun yarattığı düşünme çalışma bilgi üretme işlevinin kaybı uzun yıllar etkisini sürdürecek bir büyük kayıptır.
Laik eğitime yönelik baskılar gün geçtikçe artmakta, sonunda eğitim kurumlarında kız öğrenci erkek öğrenci ayrımına kadar vardırılmaktadır.
Eğitimin özelleştirilmesi de eğitimin piyasa ekonomisine tabi olması, öğrencinin müşteri yapılması gibi bir sonuca ulaşmaktadır.

Bilimsel bilginin tehditaltına girmesi
Bilimsel bilgiye dayalı gerçeklerin küçümsenmesi, önemsizleştirilmesi ortaya hurafelere, söylencelere dayalı bir alan açılması sonucunu doğurmuştur. Tıp biliminin yerine alternatif ya da tamamlayıcı tıp adı altında geleneksel yöntemlerin öne çıkarılışı bu tehditlerden birisidir. Hacamat gibi, etkisi bilinmeyen, ölçülmeyen bitkisel tedaviler gibi işlemler sağlık alanına sokulmakta, sessizce desteklenmektedir.

Medyumlar açıkça çalışmakta, falcılar, gaipten haber verenler, muska yazanlar, hacılar, hocalar rahatça işlerini görmekte, hiçbir denetim görmemektedirler.
Eğitimsizlik, bir yetki belgesi olmamak yeni bir üstünlük rütbesi olmaktadır.

Sanat artık eğlence sanılmaktadır
Sanat olarak bildiğimiz alanlar yavaş yavaş bir azınlığın hobisine dönüşmüş, sanat dendiğinde eğlence anlaşılır olmuştur. ‘Sanatçı’ dendiği zaman halkı eğlendiren, oyalayan, hoşça vakit geçirtenler; resmi davetlerde ise bu alanın şöhretleri akla gelmektedir.

Resim gibi, heykel gibi sanatlar siyasal iktidar tarafından soğuk karşılanmakta, bale opera gibi sanat dalları yok sayılmakta, klasik müzik ise var olan meraklısına salon bulamamaktadır.
Tiyatro sanatı resmi baskıdan kurtulamamaktadır. Sinema zaten kendi sıkıntılarıyla boğuşmakta, ancak güldürü filmleri hoşça vakit geçirme işini rahatça yapmaktadır.

Bilinci köreltme çabaları
Bu gerilemelerin sonucunda bilinci köreltilmiş, inancına hapsedilmiş insanlar topluluğu ile ülkenin ‘uygar dünyaya katılımı’ engellenmiş olmaktadır.
Bilincini koruyan insanlar giderek geleceğe karamsarlıkla bakmaya başlamıştır.
Gençlerin yurtdışına gitme isteklerinin temelinde de bu karamsarlık vardır.
İşte şimdi görevimiz, bu karamsarlığı yenmek için çalışmaktır.
Görevimiz ‘İnsan değerinin yok edilmesi’ne karşı mücadele etmektir.
Muhtaç olduğumuz kudret, Aydınlanma kültürünün bize kalan mirasıdır.
Atatürk’ün de yılların ötesinden bizden beklediği budur...
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları