Enver Aysever

‘Vasatlığa, bayağılığa, cehalete yenilmek...’

30 Aralık 2018 Pazar

1-Londra’da hava açıktı, rahat gezme olanağı bulduk. Trafalgar Meydanı her zaman olduğu gibi hareketliydi, geceleri caddeler ışıl ışıldı. Dünyanın dört yanından gelenler iç içe, yeni yıl sevincini paylaşıyordu. Aklımda memleketim, henüz bir gün bile olmamış oysa ayrılalı! Sosyal medya zamanı hızlandırıyor. Olanları anbean görüyor, izliyor insan.
Metin Akpınar ve Müjdat Gezen için fetva verilmiş, yargılanacaklar!
12 Eylül’ün ardından zulüm en ağır şekliyle hüküm sürerken Devekuşu Kabare sözünü söylemenin yolunu bulurdu. Çocuk yaşta izledim Zeki Alasya - Metin Akpınar ikilisini. “Aşk Olsun”, “İnsanlığın Lüzumu Yok” ve daha niceleri. O zamanlar kasete kayıt ediliyordu oyunlar, evde teybin başına toplanır dinlerdik. Herkes az çok ezbere bilirdi replikleri.
Metin Akpınar’ın bir başına yürürken fotoğrafı gözümün önünden gitmiyor. Hazin. Sosyal medyada hep yazılıyor #bilmemkimyalnızdeğildir diye! Oysa bu memlekette herkes yalnızdır, üstelik yapayalnız!

2-Londra’da son gün “Ulusal Müze”yi geziyoruz. Monet önünde duruyorum uzunca. Cezanne, Van Gogh yan yana. Böyle büyük müzelerin insanda yarattığı tuhaf duygu, yapıtların sıradanlaşması! İnsan nereye bakacağını, hangi resmi izleyeceğini şaşırıyor. Her biri insanlığa, sanata büyük katkı yapmış sanatçıları yan yana görünce, garip bir kanıksamaya kapılıyor kişi.
Müzeler ücretsiz Londra’da. Temel ihtiyaç olarak görülüyor sanattan yararlanmak. Diyelim yarım saat boşluğun var, eline kahveni alıp eserler arasında dolaşmak mümkün. Herhangi birine bakmak, dostluk etmek, söyleşmek ve ardından güne devam edebilmek müthiş olanak doğrusu! Küçücük çocuklara rastlamak mümkün, müzeler yaşıyor. İmreniyor insan.
Uçakta uyumuşum. Bazı düşler vardır, daha doğrusu kâbusa yakın görüntülerdir bunlar, aklına kazınır insanın. Tuhaf, tedirgin uykuydu uçaktaki. Görüntüleri anımsamıyorum, duygu çok net belleğimde. Sancıydı, hep kanayan yaranın, derin sızısı!

3-Aziz Nesin’in 12 Eylül mahkemelerinde yaptığı savunmadan: “Bir insanı vatan haini görmekten daha aşağılayıcı ne olabilir? Devlet başkanının bizleri vatan hainliği ile suçladığından beri ne yapmam gerektiğini düşünüp duruyorum.
Susmam, kabul etmem anlamına mı gelecek? Yoksa korkak ve umarsız olduğum mu sanılacak?
İnsan onur için yaşıyorsa, kimi konularda sorumlu bulunmaması, sorumsuz olduğu anlamına gelmez.
Cumhuriyet tarihimizin yedi devlet başkanından hiçbiri, kamu önünde yurttaşlarını böyle aşağılamamıştır. Yani olayın başka örneği yoktur.
Cumhurbaşkanı da yurttaştır ve onun da cezai ehliyeti ve sorumlulukları bulunmaktadır.”

Nesin yaşasaydı şimdiki cumhurbaşkanı örneği karşısında ne derdi acaba?

4-1984’te “Aydınlar Dilekçesi” ardından Evren yine hönkürmüş, savunmada Aziz Nesin yanıt veriyor: “Bu dilekçeyi imzalayanlar devlet başkanına göre ‘kendilerini aydın zanneden’ bazı kişilerdir. Aydın olanlar, aydınım diye ortaya çıkmamalıdırlar. Bizler bu dilekçeyi yazar ve imzalarken, bunun karşılığında aydın olduğumuz için bir nimet beklemiyorduk ve aydın olmanın ayrıcalıklarından yararlanmaya kalkmış değildik.
Bu dilekçeyi imzalayanlar arasında sadece ulusal düzeyde değil, uluslararası düzeyde sanatçılar, yazarlar, gazeteciler, bilimciler, hukukçular, eski bakanlar vardır. Bunlar aydın değillerse, Türkiye’de Aydın ilinden başka aydın kalmaz.”

5-RTE’nin Akpınar ve Gezen’e “sanatçı müsveddesi” dediği hafta;
Şener Şen 77 yaşına bastı. Saraya gittiydi bir ara, şimdi suskun. Allah uzun ömür versin!
Fazıl Say “Truva Sonatı” adlı eserinin Ankara prömiyerine reisi davet etti. Olumlu yanıt aldı.

6-Yıl sonu döküm yapma gereksinimi duyar insan. Zamanın ileriye doğru gittiği inancı, aslında iyiye yol alındığı varsayımından kaynaklıdır. Bilimsel dayanağı yok elbette. Zaman neden daha olumlu yöne doğru aksın ki? Bilişim olanaklarının zenginleşmesi bize daha iyi dünya getiriyor mu sahiden? Kısıtlı kaynakları tükeniyor dünyanın ve buna canlılar içinde sadece insan neden oluyor. Edindiği deneyimle, bilgiyle daha güzel koşullar yarattı mı insanlık? Kapitalizm ayakta kalmak için ırkçılığı körüklüyor, dinciliği besliyor ve giderek dayanılması, yaşanması olanaksız bir yere dönüyor yerküre.
Düşünme yetisi olan biri mutlu olamaz bu koşullarda. Üstelik giderek daha yabancı sayıyorum kendimi. Zaman hızlı akıyor, buna diyeceğim yok. Ama bu akış iyiye doğru mu, diye düşündüğümde olumlu yanıt veremem! Geçen yıl yine baskı, zorbalık, şiddet, yasaklar içinde geçti. Görüyorum bölgemizde garip tezgâh kurulmuş, Suriye sorunu yeni yıla damga vuracak, yerel seçimler için daha çok kutuplaştırıcı dil kurulacak ve ardından karmaşa gelecek...
Bencil insan kendi gettosuna çekiliyor, böyle yaşanır mı ki?

7-Robert Musil “Günlükler”den altını çizdiğim bir bölüm:
“Diktatör; Sen ya nasyonel sosyalistlerin geleceğine inanacaksın, ya da Almanya’nın çökeceğine. Ne olursa olsun bu güne kadar huzur içinde yaşadığın gelenekler yok olacak. Bu durumda insan çalışmalarını nasıl sürdürsün?
Çalışsın ve mutlu olsun. Ben bunu hiç başaramadım. Sayfalar dolusu yazıyorum, sadece dürüst ve inançlı olduğum için. Böyle yaptığım için de hiç kimse bana teşekkür etmeyecek.”
Sadece kendiyle meşgul insanlar arasında büyüyor yalnızlık!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İflas 25 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları