İnsan faktörü...

04 Şubat 2019 Pazartesi

‘İnsan faktörü’, bütün sistemlerde, bütün olaylarda işin gelip ‘insana dayandığı’ noktasına dikkat çeken bir deyim.
Evet, her şey sonunda gelip ‘insana dayanır’.
O ‘insan’, bir yerde öğretmendir, başka bir yerde hat bekçisidir, bir yerde annedir, başka bir yerde gardiyandır.
Ama işte sonuçta insandır. Zaaflarıyla, korkularıyla, düşünceleriyle, duygularıyla, umutlarıyla, hayal kırıklıklarıyla ‘insan’dır.
İşte bu ‘insan’, karar verir, verilmiş bir karara uyar, seçim yapar, kimi zaman karşı çıkar, kimi zaman boyun eğer.
Şimdi bu ‘insan toplulukları’ ile seçime gidiyoruz. Ve gönlümüzdeki sonucu istiyoruz, bekliyoruz.
Gönlümüzdeki sonuç mu?
Peki, bunun ne olmasını bekliyoruz, ne olacağını umuyoruz?

CHP ve adayları
Cumhuriyet Halk Partisi önseçim yapmadı. Yanlış yaptı.
Önseçimin de sakıncaları var ama, yararları çok daha fazla. İstanbul ve İzmir adayları, Ekrem İmamoğlu ve Tunç Soyer ülkenin kazancıdır. Her ikisini de çalışmalarıyla yakından tanırım. Çankaya’da Alper Taşdelen çok başarılı işler yapmıştır. Bu yöneticiler toplumu dönüştürücü liderlerdir.
Silivri’de Özcan Işıklar’ın projelerini sürdürmesini isterim. Kadıköy’de Aykurt Nuhoğlu başarıyla çalışmıştır.
CHP’de karışıklık gibi görünen çalkantılar demokratik işleyişin seyridir. Buna bakıp da umut kesilmesini hiç doğru bulmam. Tam tersine canlılıktır, olağan karşılanmalıdır.
Ama seçimde adaylarının partinin oyu üstünde oy almaları parti yönetimini düşündürmelidir. Bunu önemli bulurum.
‘İnsan faktörü’ önem kazandığı zaman çok şeyi değiştirebilirsiniz.

Çocuk imamlar
Gazetemizin manşetten verdiği bu haber, her şeyden daha önemlidir. 4-6 yaş arası çocuklara yönelik Kuran kursları, pedagojik anlamda yanlışın yanlışı, bu nedenle de çocuk hukuku açısından ‘çocuk haklarının ihlali’ sayılmalıdır.
Yanlışın yanlışıdır, çünkü bu yaşlardaki çocukta soyut düşünce gelişmemiştir, dinsel kavramlar ve ibadet çocuğa yapılan kalıcı telkindir. Ama zaten bu amaçla yapılmaktadır.
Bu ‘kalıcı telkin’, çocuk zihninde ‘zihinsel çerçeve - mental framework’ oluşturacak, sonraki her bilgi bu çerçeve içinde yer alacaktır. Dogmatik düşünceler böyle oluşur.
Hadi bakalım, bu ülkenin pedagogları, öğretmenleri, anneleri, babaları, çocuk psikologları, çocuk psikiyatristleri, sesinizi çıkarın, görüşünüzü açıklayın, ayağa kalkın, ülkenin geleceğiyle ilgili bu büyük yanlışı topluma duyurun.
Hiçbir ses duymuyorum.
Hiçbir karşı çıkış görmüyorum.
Sindirilmiş bir toplumun dilsizliğe itilmiş bilimi mi?
Yoksa ürkütülmüş insanların içine kapatılmış korkusu mu?
‘Çocuk imamlar’ dönemine giriliyor olması, önümüzdeki seçimlerden çok daha önemlidir.
Çünkü, yapacağınız seçimler, böyle ambargolu zihinler ile seçim olmaktan çıkar, sandığa atılan bir teslim belgesi olur.
Seçim, özgür zihinler ile özgür iradelerin yapabileceği iştir.
Demokrasiyi belirleyen simge sandık değildir, özgür zihinler ve özgür iradelerdir.
Dogmatik zihinlere hiçbir mantığın ulaşmadığının tarihsel pek çok örneği vardır.

Peki, ne yapalım?
Böyle bir durumda ne mi yapılır?
Atatürk’ün ne yaptığına bakacaksınız.
‘Eğer bugün Atatürk olsaydı ne yapardı’ sorusunun yanıtını bulacaksınız ve onu yapacaksınız.
Yapıp yapamayacağınızı da hep birlikte göreceğiz.
Yıl 2019. 1919 yılının yüzüncü yılıdır...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları