Bu seçimde neler kazanıldı? Neler kaybedildi?

15 Nisan 2019 Pazartesi

Bu yazı yazıldığında İstanbul seçiminin nereye varacağı belli değildi. Yayımlandığı zaman öğrenmiş olur muyuz, bilemiyorum.
Ama artık gerçekten de önemi kalmadı.
Çünkü, kazanılan kazanıldı.
Kaybedilen kaybedildi.
Seçimde kazanılan, uygarlığa inanan kararlı insanların artık bu yönetimi değiştirmek için gösterdikleri azimdir.
Bu azim, bu kararlılık, bu irade kazanılmıştır.
Artık buradan geriye dönüş olamaz. Bu mücadele gücü artarak sürecektir. Önümüzdeki dönemde ne denli önem taşıdığı da görülecektir.
Bir büyük kazanç da, yeni toplum liderlerinin ortaya çıkışıdır.
Seçimi kazanan yeni belediye başkanları, mücadele eden aktif politikacılar, yeni kazançlardır. Yenileri de çıkacaktır.
İstanbul seçimlerini ise CHP kazanmıştır, yeni belediye başkanı da Ekrem İmamoğlu’dur.
Bu gerçeği inkâr etmeye çalışan, ayak sürüyen, baskıyla Yüksek Seçim Kurulu’nu açıkça durduran AKP başkanı ve yöneticileri ülkedeki kayıpların sorumlularıdır.
Ülkenin kayıpları neler midir?
En başta, yöneticilere duyulması gereken güven kaybolmuştur. Artık AKP’ye oy verenler bile onlara güven duymamaktadır.
İnsan, insan olduğunu soluk alıp vermesiyle değil, insanlık ahlakıyla, insanlık vicdanıyla, şerefiyle, adaletiyle anlar.
Eğer bir insanda ahlak olmazsa, vicdan, şeref, adalet olmazsa o artık bir insan değildir, fuzuli bir varlıktır.
Şimdi, bu durumda, bugün, herkesin kendine sorması gereken soru budur:
BEN, AHLAKLI, VİCDANLI, ŞEREFLİ, ADALETLİ BİRİ MİYİM, yoksa DEĞİL MİYİM?
İster AKP’li olun, ister CHP’li, ister MHP’li, İYİ Partili, HDP’li olun, Saadet Partili olun, sağcı olun, solcu olun, kim olursanız olun, bu soruyu kendinize soracaksınız.
İnsan mıyım, değil miyim? Soru budur.
AKP’li yöneticilerin, elbette MHP ile birlikte ülkedeki herkesi sorgulamak zorunda bıraktıkları şey budur:
İnsan olma onuru.
İstanbul seçimlerinin getirildiği noktada en önemli ikilem budur.

***

Emile Zola’yı tanırsınız. Ünlü Fransız romancı. Yazdığı romanlar artık klasik olmuştur. 1840 yılında Paris’te doğmuş, 1902 yılında Paris’te ölmüştür.
Ama onu ölümsüz kılan, romanlarından daha çok, yaşamında verdiği adalet mücadelesidir. Fransız ordusunda Alfred Dreyfus adında bir yüzbaşı, Almanlara casusluk yaptığı öne sürülerek yargılanır, suçlu bulunur, Guyan açıklarındaki Şeytan Adası’nda hapse atılır.
Avukatı, Emile Zola’ya gider, Yüzbaşı Drayfus’un suçsuz olduğunu, bir komploya kurban gittiğini anlatır. Ona inanan Zola, Cumhurbaşkanı’na açık bir mektup yazar. Bu mektup zamanın gazetesi L’Aurore’de birinci sayfadan yayımlanır.
Ordu yöneticileri çok öfkelenir, Zola aleyhinde dava açarlar ve Emile Zola ceza alır.
Tek başınadır Emile Zola. Yazar arkadaşları yüz çevirir, halk aleyhine dönmüştür. İngiltere’ye gitmek zorunda kalır.
Ama tek başına inandığı adalet mücadelesini sürdürür.
Tek başına.
Tevfik Fikret de “hak bellediğin yolda yalnız gideceksin” demiştir.
Sonrası. Emile Zola haklı çıkar. Dava yeniden görülür. Dreyfus’a törenle kılıcı verilir. Bir başkası suçludur, ortaya çıkar.
Bu yaşanmış olayı neden yazdığımı biliyorsunuz.
Ne yaparsanız yapın.
Nasıl zulmederseniz edin.
Her zaman insanın ahlakı kazanmıştır.
Her zaman insanın vicdanı, insanın şerefi, insanın adaleti kazanmıştır.
Her zaman, her yerde, her koşulda doğru olan kazanmıştır.
Zor da olsa, geç de olsa, bu kez de;
Ahlak kazanacaktır, vicdan, şeref, adalet kazanacaktır.
Asla kuşkum yok...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ben başkan olamazsam? 11 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları