Çözüm parlamento mu?

02 Temmuz 2019 Salı

23 Haziran seçiminin gün yüzüne çıkardığı gerçeklerden biri de, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denen ne kuş ne de deve düzen ile Türkiye’de işlerin yürümediği oldu.
Ekonominin duvara toslama süreci başladığından beri, bu yönde düşünceler, AKP içinde de ileri sürülmeye başlanmıştı. 23 Haziran ertesinde, bu görüşlerin daha sıkça dillendirildiğine tanık olduk.
Bunları gördükçe, “demek ki, bir musibet bin nasihattan evlaymış” deyip geçmek de çare değil. Çünkü aklın yolunu ararken, hep deneme yanılma metoduna başvurmak topluma öylesine pahalıya oturuyor ki...
Her neyse, tartışmaya hukukçu, eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk de katılmış ve sistemin sonunun geldiğini, en geç 2023’te parlamenter sisteme geri dönüleceğini söylemiş.

***

Açıklamayı okuyunca düşündüm, parlamenter dönemi ne çabuk unuttuk.
O dönemde de, demokrasinin işleyişinden şikâyet ediyorduk.
O dönemde de, kuvvetler ayrılığı ilkesinin ayaklar altına alınmasından yakınıyorduk.
O dönemde de sistemin işlemediğini haklı olarak söylüyorduk.
O dönemde de yargı bağımsızlığının olmadığından, adaletin yerine zulmün kaim olmasından şekvacıydık.
Daha Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçmeden de OHAL KHK’leriyle temel hak ve özgürlükler üstelik yargı denetiminden de yoksun olarak ayaklar altına alınıyordu.
Daha o dönemde de, Türkiye’yi yakından izleyenler diktanın işaretlerini görüyorlardı.
Tek fark o dönem diktanın resmi etiketi parlamenterdi, şimdi ise başkanlık.
Etiketin dışında, değişen bir şey yoktu. Şimdi de sistemi daha önce uyguladığınıza benzer parlamentere çevirin, aynı kadroların elinde, etiketli değişik, özü aynı bir sonuç elde edilecektir. Demokrasilerde esas olan, her ülkenin kendi deneyimleri ve tarihinden süzülüp gelen derslerle zenginleştirilmiş, dengeler ve denetlemeler sistemi ile hak ve hukuk ihlallerinin önüne geçecek güvenceleri işletmek ve ister parlamenter olsun, ister başkanlık her sistemde demokratik dengelere riayet etmektir.
Başkanlık sistemi tartışmaları sırasında bu nokta çok vurgulandı, hassas demokratik denetim dengelerine uyulması zorunluluğunun altı yeterince çizildi.

***

Ama amaç, demokrasinin sistemini değiştirmek değil, kendisini ortadan kaldırmak olduğundan kulak asılmadı.
Zaten o demokratik denetim kurumlarının esas güvencesi olan, halkın uyanık sivil demokrasi bilincinin varlığı konusunda da ciddi kaygılar mecvuttu.
O da olmadı mı, hangi sistem, hangi etiket gelirse gelsin fark etmiyordu.
Nitekim öyle de oldu. Türkiye’de uzun yıllar parlamanter sistem de, seçilmişlerin, atanmışlığı olgusu yüzünden tam anlamıyla demokrasinin yeşermesini sağlayamadı.
Bu durumda, aynı AKP kadroları ve lideri veya benzerleriyle eskinin uygulamasına tekrar dönersek, yeni bir anayasa kabul etsek de iktidar değişmeden demokrasi gelmeyecektir.
Unutmayalım, demokrat toplumlar daha demokrat anayasalara sahip oldukları için demokrat olmuyorlar, ama daha demokrat oldukları için o anayasalara sahip oluyorlar.
Ama bu defa durum farklı olabilir. Çünkü 23 Haziran seçimi demokrasimizin şimdiye dek en büyük eksikliği olan sivil demokratik bilincin varlığını ve kararlılığını ortaya koymuştur.
En büyük güvence de budur ve zaten kimi çevrelerdeki son günlerin telaşı da o yüzdendir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları