Bir Japon zarafeti: Kintsugi...

08 Temmuz 2019 Pazartesi

Kintsugi, 500 yıllık bir Japon felsefesinden doğmuş sanat.
Kırılan bir vazonun parçalarını altın tozu ile birleştirerek en görünür yere koyma sanatı.
Burada “yaşanmış olanın değeri” anlatılıyor.
Yaşanmış olanın değerini bilmeye dayanan bir yaşam sanatının simgesi “kintsugi”.
İnsana “yaşamış olduğunun değerini bil” diyor. “Belki bir yeri kırıldı, belki bir yeri eskidi, yıprandı. Ama onun değerini bil. Onu onar. Hem de altın tozuyla onar ki eskisinden daha değerli olsun. Gözünün önüne koy ki neler yaşadığını sana hep anlatsın”.
Japon felsefesinin ustalığı.
Japon sanatının zarafeti.
Çok etkilendiğim bir felsefedir. Yaşamıma koymaya çalıştığım bir sanattır “kintsugi”. Yaşam derslerimin en önemlilerinden biridir. Öğrenip öğrenmediğimi hâlâ bilemediğim bir ders.

Kirpinin Zarafeti...
Muriel Barbery’nin bu yapıtı da Paris’in merkezinde lüks bir apartmanın kimsenin dikkat etmediği “kapıcı kadın”ını anlatır.
Marks okuyan, resim ve felsefe meraklısı, Japon sineması tutkunu bu kadın apartmana yeni gelen bir Japon beyefendisi tarafından fark edilir.
Bu romanda da bir Japon zarafeti vardır. Okunmasını hep önerdiğim bir yapıt. Kırmızı Kedi yayını. Çeviri: Işık Ergüden.
Japonların sadelikteki güzelliği, sakinlikteki gücü, zarafetteki inceliği nasıl anlattıklarını sanatlarında da, yaşamlarında da görürsünüz.
Bir Japon gülündeki güzelliğin içindeki dayanıklılığı İlhan Selçuk o eşsiz yazısında nasıl bir incelikle anlatmıştır.
Bir kılıç ustasının aylar boyu emek verip yaptığı o eşsiz Japon kılıcı nasıl da yüzyılların tarihini anlatır.
Nereden mi düştü aklıma bu Japon sevdası?
Bizimkilerin Japonya çıkartmasından düştü.

Ah bizimkiler...
Japonya’da yapılan G8 toplantısında ülkeyi temsil eden heyetimiz gitti ya. Başında Başkan Erdoğan’ın bulunduğu üst düzey bürokratlar heyeti Japonya’yı da gezdi, elbette ağırlandılar, program içinde birçok yeri gezdiler, merak ettikleri konular aydınlatıldı.
Ben de onların bu gezisinde gördüklerinden, Japon kültüründen, Japon felsefesinden, Japon sanatından aldıkları şeyler olacağını düşündüm.
Herhalde dedim, o sadeliklerindeki güzellikten etkilenirler.Herhalde dedim, o doğruluklarından etkilenirler.
Herhalde dedim, o yalınlıklarından etkilenirler.
Yüksek sorumluluk duygularından.
Yüksek onur duygularından.
Yüksek değerlere bağlılıklarından.
Toplumlarının bütünü için yaptıkları özverilerden. Hiroşima ve Nagazaki’den sonraki barış çalışmalarından. Dünyaca kabul edilen teknolojik gelişmelerinden.
Tek Tanrılı bir dine bağlı olmayan yüksek ahlaklarından.
Etkilenmişlerdir diye düşündüm.
Herhalde de etkilenmiş olmalılardır.
Çünkü, bu nitelikler bizimkilerde pek görülen şeyler olmuyor.
Gene de etkilendiklerini umuyorum. Ama bir konudan çok etkilenmişler: Kadın üniversiteleri.
Hatta, Başkan Erdoğan YÖK başkanına bu konunun bizde de uygulanması konusunun incelenmesini buyurmuş.
Herhalde hızlıca incelenir.

Japonya’nın kadın üniversiteleri...
19. yüzyılın başlarında, Japonya’da kadınların üniversiteye alınmadığı dikkate alınarak, “eğitimde kadın- erkek eşitliği”nin sağlanması için kurulan eğitim kurumları.
Kadınların üniversite eğitimine katılımları Avrupa’da da, Amerika’da da geç dönemlerde olabilmiştir.
Maria Montessori, İtalya’da tıp fakültesine zorlayarak giren ve mezun olan ilk kadın tıp doktorudur.
Bizde kadınların ve erkeklerin karma eğitimle her aşamada birlikte okuyabilmeleri büyük Atatürk’ün büyük bir devrimidir.
Şimdi kurulacak “kadın üniversiteleri” bu eşitliği bozacak, cinsiyet ayrımcılığını kurumlaştıracak bir geriye gidiş olur.
Japonya’dan alıp alacağımız bu ise
Yazık ki yazık.
Yazıklar olsun hepimize...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ben başkan olamazsam? 11 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları