‘Kanal İstanbul’ ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi I- Tarihsel durum
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

‘Kanal İstanbul’ ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi I- Tarihsel durum

02.01.2020 07:30
Güncellenme:
Takip Et:

Prof. Dr. Rona Aybay 

Son günlerde yurdumuzda gündemden düşmeyen bir konu var “Kanal İstanbul Projesi” Bu “Çılgın Proje”nin hangi kaynaklardan esinlendiği ve ne ölçüde “yerli ve milli” olduğu konusunda isteyen istediği tahminde bulunabilir. Ama, bu “niyet okuma” işlerini bir yana bırakarak saptayabileceğimiz bir özellik var: Sadece adına bakarak, bunun Türkçe açısından hiç de “yerli ve milli” olmadığı söylenebilir. Niçin “Kanal İstanbul”? İstanbul Boğazı’na “Boğaz İstanbul” demek ya da Beyazıt Kulesi’ne “Kule Beyazıt” demek ne denli yanlış ise açılacağı söylenen bu kanala “Kanal İstanbul” demek de öyle yanlış! 

Ama, yanlışlıklar Türkçe konusundaki bu özensizlikle sınırlı değil. Binlerce değil on binlerce yıllık ekolojik dengeleri altüst edecek; bölgede yaşayan hayvan, böcek popülasyonuna ve bitki örtüsüne yok edici zararlar verecek bu “Çılgın Proje”nin hazırlanmasında da gerekli özenin gösterilmediği, yaratacağı sorunların bilimsel yönden değerlendirilmesine önem verilmediği yolunda çok ciddi kaygılar ve tepkiler var. Bu sorunlara sadece değinip geçerek, konunun Montrö Boğazlar Sözleşmesi açısından önemli yönleriyle ilgili kısa bazı açıklamalar yapmak istiyorum. 

Montrö Sözleşmesi’nden önceki dönem 

Boğazlarımız, tarihin hemen her döneminde gerek askeri ve stratejik gerek ticari açılardan önemli sayılmış ve hukuksal düzenlemelere konu olmuştur. Bu düzenlemeler, yapıldıkları dönemde uluslararası ilişkilere egemen olan güçlerin çıkarlarının çatışmasına göre biçimlenmiştir. Bu düzenlemelerde, zamanın Osmanlı-Türk yönetimlerinin askersel ve ekonomik güç durumunun ve diplomatik becerisinin de rolü olmuştur. 

Genel bir anlatımla şöyle denilebilir: Karadeniz’e kıyısı olan devletler, öteki devletlere oranla Boğazlardan yararlanmakta ayrıcalıklı bir statü elde etmek ve öteki devletlerin Karadeniz’e girişlerini olabildiğince engellemek istemişlerdir. Buna karşılık her dönemde dünyanın ekonomik ve askersel bakımdan güçlü devletleri ise Boğazlardan serbest geçiş hakkı istemişlerdir.

Dünyanın, kendine uzak bölgelerini de kapsayacak genişlikte ekonomik ve askeri çıkarları olan devletler; Türk Boğazlarının, kendi bayrağını taşıyan ya da kendi sermayedarlarının mülkiyetinde olan gemilere açık olmasını isterler. Tarih boyunca İngiltere ve daha sonra ABD, bu devletlerin tipik örnekleridir. 1830’lardan bu yana, ABD’nin “devlet politikası” gerek askersel, gerek ticari gemiler için, hem savaş hem barış dönemlerinde açık denizlerin serbestliğini savunmak olmuştur. ABD’nin görüşüne göre Türk Boğazları da iki açık denizi birleştiren bir su yoludur.

Buna karşılık, Karadeniz’e kıyısı olan devletler de ekonomik ve özellikle askeri çıkarları gereği; Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin gemilerinin Boğazlardan geçişinin olabildiğince sınırlanmasını isterler. Bu devletlerin tipik örneği tarihin akışı içinde adı değişmiş olsa da, kısaca Rusya’dır (Çarlık Rusyası, SSCB ve günümüzün Rusya Federasyonu).

İstanbul’un fethedildiği 1453 yılından sonra Boğazlar üzerinde tam egemenlik kurmuş olan Osmanlı Devleti’nin yabancı devletler karşısında gittikçe azalan gücüne koşut olarak Boğazlar üzerindeki denetimi de azalmıştır. TBMM Hükümeti’nce “yok” sayılan 1920 Sevr Antlaşması, bu sürecin son aşamasını göstermektedir: Sevr’e göre, Türk Boğazları bütün gemilerin geçişine açık olacak; Boğazlar Bölgesi İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerden oluşan bir komisyonun denetiminde olacak; Türk tarafı ancak “danışma” niteliğinde görüş bildirebilecekti. 

1923 Lozan Barış Antlaşmasının, mecazi anlamda “Türkiye Cumhuriyeti’nin Tapu Senedi” olduğu söylenir. Bu, yerinde bir benzetmedir. Çünkü Ulusal Kurtuluş Savaşımızın zaferle sonuçlanıp  Türkiye’nin uluslararası topluluğun eşit bir üyesi olarak kişilik kazanması, Lozan Antlaşması’yla resmen belgelenmiş ve Cumhuriyet bu ortamda ilan olunmuştur. 

Ama bazı tapularda, mülkiyet hakkını sınırlayan “şerh”ler görülür. Lozan Antlaşması’yla Boğazlar Bölgesinde, Türkiye’nin egemenliği -ilke olarak -kabul ediliyordu ama bunu belgeleyen Tapuda bazı şerhler vardı: 

Boğazlar Bölgemiz askerden arındırılıyordu; Türk askeri güçleri sadece İstanbul ve çevresinde 12 bin kadar asker bulundurabilecekti. 

Boğazlardan geçişlerle ilgili uygulamalar ve denetimler, kurulması öngörülen Uluslararası Boğazlar komisyonunun yetkisinde olacaktı. Bu Komisyon’un Başkanı Türk olacaktı ama ilke, Boğazlardan geçişlerde denetim yetkisinin komisyonda olmasıydı. Türk başkan, kararların oluşmasında ve özellikle uygulamada Türk görüşlerinin baskın olmasını sağlıyordu.

Yazarın Son Yazıları

Yeni bir tür: ‘Barrack-us’ - Dr. Çiğdem Bayraktar Ör

“Devletler arasındaki çıkarları uzlaştırma sanatı” olarak tarif edilen diplomasiyle ülkelerarası diyalogun yapılandırılmasında; bir devletin kimi, nereye, ne zaman gönderdiği son derece önemlidir.

Devamını Oku
15.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025