Murat Sabuncu

PKK ‘şimdilik’ savaşmak istemiyor. Devlet yeniden ‘barışı’ arayacak

28 Temmuz 2015 Salı

2014 yılının mart ayı. Ankara’da gazetecilik yapıyorum. Her kesimden haber kaynağım var. Kaynaklarımdan biri Abdullah Öcalan ile görüşen “devlet yetkililerine” yakın bir isim. Barış sürecinin kalıcılığı üzerine konuşuyoruz. “İniş-çıkışlar olacak, büyük sıkıntılar çıkacak ama olumlu sonuçlanacak. Görüşenler için, elini taşın altına koyanlar için de bu şart” diyor. “Görüşenler için niye şart?” diye soruyorum.. “Eğer olumsuz sonuçlanırsa devlet yetkilileri cezaevine, siyasetçiler Yüce Divan’a gider” diyor. Kaynağım, Öcalan’ın Anayasa Mahkemesi’ndeki bir başvurusu için bir “devletin bir grup yetkilisinin” çalıştığını anlatıyor.

Aradan çok değil 15 ay geçiyor. Üstelik bu süreçte “Öcalan’ın silahsızlanma çağrısı yapmaya hazırlandığı Dolmabahçe Mutabakatı” bile var. Ve ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kurucusu olduğu partiye milliyetçi oyları kazandırmak için “kendi kurduğu masayı dağıtması”...

Tam bir hafta önce Suruç’ta 32 gencin IŞİD tarafından öldürülmesiyle başlayan yeni süreç. Bu sürecin hemen ardından Urfa Ceylanpınar’da gencecik 2 polisin öldürülmesi. Polis cinayetini HPG’nin üstlenmesi. Ardından Türkiye jetlerinin Kuzey Irak’taki kampları vurması. AKP içinden kimi isimlerin HDP’nin kapatılabileceğini ima etmesi. Lice’de askeri konvoya saldırı, 2 askerin ölmesi. Yeniden ağlayan anaların, eşlerin, çocukların fotoğrafları. Son olarak önceki gün Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun süreçle ilgili söyledikleri:

HDP “Her şey konuşulabilir” diyor, konuşsunlar. Gitsinler, kimle konuşurlarsa konuşsunlar, ister Kandil’le, ister orayla, “Çıkın bu ülkeden, silahlı gruplar buradan çıksın” desinler. Önce silahlar terk edilecek. Öcalan, normal bir mahkûm olarak Türkiye’de avukatı ile yakınları ile görüşür. Ama bir siyasi heyetle görüşmesi için açık ve net şekilde o siyasî heyetin teröre karşı tutum almasını bekleriz. Açık ve net şekilde bütün silahların bırakılacağı ve silahlı grupların Türkiye’yi terk edeceği hususunda hem beyan hem de adımın atılması gerekir.

Kan, gerginlik, yeniden endişe dolu günler. Peki ne olacak?

Her iki taraftan isimlerle konuştum. Ortaya çıkan sonuçlar şunlar:

- PKK savaş istemiyor ama saldırılar sürerse bu savaşmayacağı anlamına gelmiyor. Bölgedeki önemli gazetecilerinden Amed Dicle bunu “Saldırılar savaş ilanı olarak değerlendirildi, ancak kendisi savaş ilan etmedi” diye açıklıyor.

- Savaşı toplumsal mücadele ile önlemek istiyor. Serhildan, Türk halkının barış için harekete geçmesi, Meclis’te aktif tavır alınması gibi.

- PKK içinde özellikle Ceylanpınar saldırısına tepki gösteren bir grup var. “Yerel birimler yaptı” diye açıklama yapılıyor.

- PKK Türkiye ile yeniden savaşmayı istememe sebepleri şöyle sıralanıyor: Yeniden kan akmasın. İŞİD’e karşı savaşırken yeniden bir cephe açılmasın. Ve başta ABD, Batı ile yakalanan (özellikle PYD için) uluslararası meşruiyet tartışılır hale gelmesin.

Devlet tarafı da yeniden “bayrağa sarılı tabutların” ülkenin dört bir yanına gitmesinin yaratacağı moral çöküntünün uzun süre sürdürülemeyeceğini düşünüyor. Hatta “barış için” atılacak adımların “beyin jimnastiğinin” başladığı anlatılıyor. IŞID ile uğraşırken konsantrasyonu farklı taraflara kaydırmanın da “negatif etkileri” olabileceği hesaplanıyor. Bir kaynak “Ölüm oruçlarından en kanlı günlere, çözümde hiç umulmadık anlarda nasıl adımlar atıldığını unutmayın” diyor.

Dün iktidara yakın yazarlardan Abdülkadir Selvi “Başbakan Davutoğlu’nun operasyonlar sürerken çözüm süreci yönünde ortaya koyduğu irade önemli” diyordu.

Ancak görüştüğüm aynı kaynak, bugünkü denklemde en önemli soru işaretinin asker olduğunu söylüyor. Oradaki kaygı düzeyinin yüksek olduğuna işaret ediyor. Bir de anketler. Eğer AKP, özellikle Erdoğan PKK’ye müdahalenin kendisine oy olarak döndüğünü görürse seçime kadar “barış” ertelenebilir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları