Çiğdem Toker

‘Koyun mevzuatı bir kenara’

27 Ocak 2016 Çarşamba

Kartaca komutanı Hannibal’e atfedilen “Ya bir yol bulacağım ya da bir yol yapacağım” sözü fiyakalıdır. Fiyaka, iddia uğruna bedel ödeneceğini çağrıştırmasında saklıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Roma’nın fethinden kalan bu sözü, aktardığım otantik haliyle kullanmasa da kaymakamlara hitaben, “Sorunlar karşısında yol bulan ya da yol açan idarecilerle birlikte yürümek istiyoruz” dedi. Farklı bir eşik dönüldü.

***

Eşikten öncesine göz atalım:
Pazartesi, çarşamba, perşembe ya da cuma değil, ağırlıklı olarak salı.
Sabah 10’da, 11’de, öğleden sonra 14 veya 15’te yahut akşam değil; tam öğle saati. Cumhurbaşkanı’nın bundan tam bir yıl önce, 27 Ocak 2015’te başlattığı ve -az sayıdaki istisna hariç- her salı öğle saatlerinde, ortalama 400 muhtarla yaptığı toplantılar, planlı ve çok amaçlı bir stratejiye dayanıyor.
Bu stratejinin iki ana sütunu şöyle işliyor:
- Salı, gerek siyasi parti grup toplantıları, gerekse komisyon çalışmaları açısından; Ankara’daki TBMM’nin en dinamik günü olma özelliği taşıyor. Bu yanıyla Erdoğan’ın Muhtarlar Toplantısı, hep aynı saate rastlayan CHP grup toplantısının “fiili jammer” (sinyal kesicisi) işlevi görüyor.
Cumhurbaşkanı ile anamuhalefet partisi liderinin konuşmaları arasında seçim yapmak zorunda kalan televizyon kanalları, kaçınılmaz biçimde Erdoğan’ı tercih ettiğinden, CHP liderinin mesajları, medyanın her alanında, ertesi günü de içine alan nicelik ve nitelik kaybına uğruyor. (Kılıçdaroğlu’nun eleştirileri, Erdoğan’a düşünüp değerlendirme ve cevap tasarlama konusunda zaman tanıyor.)
- Dilediği her konuda, dilediği gibi konuşan, hedef tahtasına oturttuğu her kişi ya da kitleye hakaret etme özgürlüğüne sahip olduğuna mutlak inanan Erdoğan’ın yurt sathında canlı olarak yayımlanan sözleri, bütün devlet katında talimat olarak algılanıp uygulanırken rejim inşasında “motor” görevi görüyor.

***

Cumhurbaşkanı’nın 19’u geride kalan (Her toplantıda 400 muhtarın hazır bulunuşundan hesapla 7600 mahalle) Muhtarlar Toplantısı’na bir dün “kaymakamlar” ile virgül atması şüphesiz rastlantı değil.
Saray’daki kaymakamlar toplantısının, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki sokağa çıkma yasaklarıyla tırmanan hak ihlalleri ve bu hak ihlallerinin durdurulması için gösterilen meşru ve hukuki zemindeki çabaların yoğunlaştığı günlere rastlamasının anlamı açık:
Görev yaptıkları ilçelerin en büyük “mülki amiri” konumunda bulunan ve son aylarda, en çok çatışmalı ya da çatışmasız yaralanıp ölen sivillere ambulans çağrılması için arandığını okuduğumuz kaymakamlara, “konjonktür”e uygun yeni pozisyon ve misyon çerçevesi çizmek.
Böyle bir konjonktürde, Erdoğan’ın kaymakamlara “Yeri geldiğinde koyun mevzuatı bir tarafa” diye seslenerek gerekirse, belediye araçlarına da el koyabileceklerini söylemesini, sonuçsuz kalacak bir “temenni” olarak varsayamayız.
Buradaki temel soru ise “yeri geldiğinde koyun mevzuatı bir tarafa” sözünün muhatabının sadece kaymakamlar olup olmayacağıdır.
Kaymakamların, hepimizin uymak zorunda olduğu kuralları bir kenara bırakarak “zihinsel inkılabını” devreye sokacağı anlar ve durumlar nedir?
O anlar geldiğinde, sıfatı kaymakam olmayanların da kendini mevzuatla, yasalarla bağlı hissetmemek gibi bir hakkı olacak mıdır?
Yoksa bu hak, yalnızca Cumhurbaşkanı’nın şifahi talimatıyla, kaymakamlar topluluğuna bahşedilmiş bir özgürlük alanı mıdır?
Kaymakamların mevzuatı bir kenara bırakıp misal rejim partisine mensup olmayan bir belediye aracına el koyması halinde çıkacak sorunlar hangi mevzuat çerçevesinde çözülecektir?
Meclis Anayasa Komisyonu’na üye veren muhalefet partileri “Koyun mevzuatı bir tarafa” talimatı karşısında, nasıl bir “yolda” ilerleneceğini düşünmektedir?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları