Kadri Gürsel

Musul’u almak için savaşa mı gidiyoruz?

07 Ekim 2016 Cuma

Tankları Musul’a gönderince bir taşla iki kuş vurulacak: Hem Musul yeniden bizim olacak, hem de darbe tehdidinden ebediyen kurtulacağız.
Askeri darbe tanksız olmuyor çünkü. Bunları Çatalca’ya transfer etmek yetmez; en iyisi yurtdışına yollayıp ebediyen kurtulalım ki darbeciler binecek tank bulamasın.
Bu arada fena mı, Musul da eski sahibine geri dönecek.
Zaten Musul’dan İngilizlerin Kürtlerle aramızı açması sonucu 1926’da küçük menfaatlar karşılığında vazgeçmek zorunda kalmıştık.
İşte 90 yıl sonra, aramızın iyi olduğu bazı Kürtlerle birlikte, gidip geri alıyoruz.
...
Mübalağa ettiğimin farkındayım. Memleket idaresine hâkim olmuş fikirsel basitliği biraz abartınca, şaka kendiliğinden ortaya çıkıyor. O halde gerçek, bu şakanın altında bir yerlerde olmalıdır.
Belki de tanklardadır...
Ama yok; IŞİD’e karşı büyük Musul taarruzunun eli kulağında iken birbiri ardına sınırı geçen tank taburlarının palet gıcırtılarını duymuyoruz.
Çünkü böyle bir durum söz konusu değil.
Gürültü şimdilik, Ankara ve Bağdat arasındaki söz düellosundan kopuyor.
Ankara, “yağmasa da gürleyecek”.
İktidar, Türkiye’yi “Komşularla Sıfır Sorun” fantezisinden “sıfır komşu”ya savuran mezhepçi dış politikayı terk etmediği için, “Çok dost, az düşman” dedikten kısa bir süre sonra yine sıfır noktasına dönüyor.
Türkiye’nin, “Musul’da sadece Sünni Araplar, Türkmenler ve Sünni Kürtler kalmalıdır” diye konuşarak, mezhepçi karakterini yine, yeniden ilan eden bir liderlikle bu bahiste de kazasız belasız yol alması zordur.
AKP’nin Türkiye’yi bir Sünni gücü olarak konumlandıran dış politikası, Türkiye’yi Irak’taki mezhepçi bölünmenin eksenine oturtmuştur. Bu durumda Ankara, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunmasına doğal olarak öncelik vermiyor. Hatta, ülkenin bölünmesi halinde payına düşecek olan nüfuz alanının da hesabını yapmış, bu seçeneği “satın almıştır”.
İran, Irak’taki mezhepsel bölünme ekseninin Şii tarafındadır.
Ana denge unsuru ise ABD’dir.
Obama yönetimi, görevi kasımdaki seçimlerle belirlenecek yeni yönetime devretmeden önce IŞİD’e karşı Musul’da zafer kazanmayı hedef olarak belirledi.
Ve bugünkü şartlarda ABD, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunmasına öncelik veriyor; bu tercih de onu Bağdat yönetimiyle çalışmaya zorluyor.
Bağdat, Türkiye’nin Musul operasyonuna katılmasına karşı ve malum, parlamentosu da bir karar alarak Başika’daki Türk birliğini işgalci ilan etti.
Türkiye ve ABD arasındaki Musul makasının son günlerde açılmasının arkasında yatan nedenler bunlar.
İlaveten, ABD’nin Kürt yönetimi üzerindeki etkisinin, özgül ağırlığı nedeniyle Ankara’nınkinden büyük olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Bu şartlarda, sadece sınırlı miktarda bir Türk birliğinin, Başika’da eğitilen Sünni milislerin sevk ve idaresi için Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin askeri unsuruyla birlikte Musul taarruzuna katılabileceği öngörülmelidir.
Türk zırhlı birlikleri uzun konvoylar halinde Habur’dan Irak’a geçiş yapmıyorsa nedeni budur.
Gerisi, yani iktidar medyasının bastığı savaş havası, ülkeyi OHAL ile çok daha uzun bir süre idare etmek içindir. Seçmenin rızası güçlensin isteniyor. Niyet, olağanüstü hallerimiz hiç bitmesin, hep sürüyormuş gibi gözüksün...
Yakın bir gelecekte yaratılması muhtemel fütuhat ve seferberlik atmosferlerinin gerçeklikle alakası olmayacağını bir kenara not edelim...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İdlib’de yüzleşmek 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları