Füsun Onur’un Harikalar Dünyası

11 Haziran 2014 Çarşamba

Adına uygun olarak aynaların oluşturduğu bir labirentten geçerek giriyorsunuz Füsun Onur’un Arter’deki “Aynadan İçeri” adlı retrospektifine. Sonra karşınıza Füsun Onur’un harikalar dünyası çıkıyor.
Füsun Onur, 1957’de İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü’nden mezun olmuş. İlk kişisel sergisini 1970’te Taksim Sanat Galerisi’nde açmış. 50 yıllık verimi olan bir usta. Türkiye’nin ilk kadın heykeltıraşlarından. Çağdaş sanatın da öncü isimlerinden. “Türkiye’de heykel sözcüğünün sınırlarını genişletip, mekâna yönelik düzenlemeler yapan ilk kadın sanatçı” diye tanıtılıyor (istanbulkadinmuzesi.org).
Füsun Onur’un yapıtlarını “geçicilik ve naiflik üzerine kurduğu” belirtiliyor. Gündelik hayat, yarattığı soru ve sorunlarla ilgi alanı. İşlerinin kaynağını da kullandığı nesneleri de gündelik yaşamdan alıyor. “Asla geriye dönüp bakmam. Bir iş yapıldığında, bitmiştir” demiş. Sergiyi gezerken “Bir iş yapıldığında, bitmiştir” cümlesinin anlamını da kavrıyoruz. Özellikle 60’larda 70’lerde ürettiği ve “depolama sorunları nedeniyle saklamaktan vazgeçilen” ya da günümüze ulaşamayan işleri bu retrospektif için yeniden üretilmiş.
Ben sanat eserinin kalıcı olması gerektiğine inanırım. “Yerleştirme” (enstalasyon) özü itibarıyla geçicidir. Sergilendiği yere ve zamana göre tekrar üretilmesi gerekir ve kuşkusuz her yeniden üretim öncekinden farklı olur. Malzeme korunup aynı tasarıma göre tekrar kurulsa bile zaman ve mekân farkı onu algılamamızı etkiler. Füsun Onur’un işlerinde malzemenin tamamı korunamadığı için onlara yeniden üretim diye değil “yeni” diye bakmak gerekir. Hele bazı işlerin eskizlerden bu sergi için özel olarak üretildiği düşünülürse çoğu işi, ilk defa gördüğümüzü söyleyebiliriz. O nedenle “Aynadan İçeri” bir resropektiften çok Füsun Onur’un yeni bir sergisi olarak da görülebilir. Benim için öyle oldu.
Emre Baykal’ın küratörlüğünü yaptığı sergi Füsun Onur’un sanatının elli yıllık öyküsünü 40 eserle anlatan, gelişimini ve geçişleri de izlememizi sağlayan bir mantıkta kurulmuş. “Aynalı Labirent”in içinden geçtikten sonra Onur’un erken dönem çizgilerinden başlayarak 80’lere, 90’lara doğru tırmanıyoruz.
Füsun Onur’un kendine özgü bir bakışı ve kendine has malzemeleri var. Bu bakışta ve kullandığı malzemelerde “ev”in büyük bir ağırlığı olduğu anlaşılıyor. Ev’de bulunan ve doğrudan kadının ilgi alanında olan, kadına özgü malzemeler kullanıyor, kadın bakışını yansıtıyor. Bir elbise askısı, bir sehpa, dolap, simli, oyalı kumaşlar, etamin ya da bir elbise, bir gömlek onun müdahaleleri ile ya da “yerleştirme”si ile yeni bir anlam kazanıyor, bakanda farklı bir imge halini alıyor. Çünkü onun daha önce nasıl bir ortamda kullanılmış olabileceğine dair bir bilgimiz yok. O bilgiye serginin bitişindeki Ali Kazma’nın “Ev” adlı videosu ile ulaşacağız. Serginin bir parçası olduğu için Füsun Onur’la ve retrospektifin verdiği mesajla bağlar kurduğumuz, ama farklı bir bağlamda izlesek başka anlamlar yükleyebileceğimiz etkileyici bir video.
Füsun Onur’un kendine özgü bakışı oluştururken heykelin, resmin geleneksel malzemeleri ile de uğraştığı görülüyor. Resim ve heykel ilişkisini sorgulamış. Resme, tuvale üçüncü bir boyut katarsak heykel halini alır mı sorusunu sormuş. Çerçevenin içine alışılmadık malzemeler katmaya çalışmış. Işık, gölge, derinlik üzerinde düşünmüş. İlk kez 1982’de üretilmiş sergi için yeniden üretilmiş işi “Çiçekli Konturpuan” sessizliği ve yarıkapalılığı ile bana bir kış bahçesi izlenimi veriyor. Evden bahçeye adım atıp Füsun Onur’un harikalar dünyasından ayrılıyoruz.
Füsun Onur’un “Aynadan İçeri” sergisi Beyoğlu’nda Arter’de 17 Ağustos’a kadar sizleri bekliyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ara Güler Müzesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları