Meslek ahlakı ve insan vicdanı...

18 Eylül 2017 Pazartesi

Yargıçlık yeminli meslek olmalıdır.
Bir hukukçu yargıç olacağı zaman sağ elini kaldırmalı ve yemin etmelidir:
“Yargıç olarak mesleğimi yaparken hukukun kurallarını tarafsız uygulayacağıma; hiçbir etkinin altında kalmadan karar vereceğime, sadece ve sadece nesnel hukuk kurallarına bağlı kalacağıma, namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”
Yargıç meslek yaşamı boyunca da bu andına sadık kalmalıdır.
Çünkü yargıcın yaptığı iş, insanın yaşama hakkı üzerinde karar vermektir.
Yargıcın doğru kararı, kişinin yaşama hakkını koruyacaktır.
Yargıcın yanlış kararı, kişinin yaşama hakkını elinden alacaktır.
Yargıçlık bu nedenle kutsal bir meslektir.
Yargıcın bilerek yaptığı yanlış da bu nedenle kendisine ağır bir vicdan yükü, topluma da verilen ağır bir zarardır.
12 Eylül döneminin yargıçları bu yanlışın örnekleridir.
FETÖ’nün yargıçları toplumun ağır suçlularıdır.
Bu dönemin yargıçları da bu ağır yükün altında sınav vermektedir.
Verdikleri kararlar, karar verdiklerinden çok kendileri için verilmiş kararlar olacaktır.
ADALET,
TÖRENLERDE KONUŞULANLARDA DEĞİL,
MAHKEMELERDE VERİLEN KARARLARDA ARANIR.

***

Tıp doktoru Mengele, Nazi döneminde kurulan Auschwitz toplama kampında tıbbi araştırmalar yaptı. İnsanların çeşitli koşullarda nelere dayanabileceğini, bunların sınırlarını araştırdı.
Sonradan amacının araştırma olduğunu söyleyecekti ama yaptıkları insanlık suçuydu.
İşkencelere yardımcı olan tıp doktorları, işkence izlerini görmezden gelerek rapor veren tıp doktorları meslek ahlaklarını çiğneyen suçlulardır.
Tıp mesleği yeminli bir meslektir ve bu hekimler kendi yeminlerini çiğnemişlerdir.
Tıp tarihi insanlığın hizmetinde yaşamını geçirmiş Pastör’ler, Robert Koch’lar (tüberküloz basilini bulan), Fleming’ler (penisilinin kâşifi) gibi yüz aklarının yanında böyle yüz karaları da vardır.
Meslek ahlakı ve insan vicdanı.
Böyle bir şey.

***

AKP’nin 15 yıllık iktidar dönemi bize bir şeyi gösterdi.
Sahip olduklarını iddia ettikleri din inancı, demek ki ahlakı ve vicdanı sağlamaya yetmiyor.
Bizim bildiğimiz din inancı;
Yalan söylememeyi emreder,
Hırsızlığı en büyük günah sayar,
Kul hakkı yemeyi Tanrı’nın affetmeyeceğini söyler,
Zulmü, kibri, haksızlığı yasaklar.
Oysa, AKP iktidarı bütün bunların her derecede örnekleri ile dolu.
Ya onların yaptığı, kendilerinin bildikleri nedenle günah sayılmıyor,
ya da onların inandığı din bizim bildiğimiz değil.
Ama öyle değil işte.
Dine dayalı ahlak ve vicdan, kişinin kendisine ait değildir, kulun ödül ve ceza almasına bağlı bir sistemdir.
Din ahlakı için insanın kul olması gerekir. Kul olunca da ödül ve ceza sistemine girer.
Oysa, laik ahlak ve vicdan, kişinin kendisini bağladığı “doğru- yanlış” sistemidir.
Laik ahlak içindeki insan kendi iradesiyle doğruyu bilip yaşayan insandır. O insanı ürküterek, korkutarak yanlışa sürükleyemezsiniz.
Onun için de laik insan ahlakı çok sağlamdır ve etkilerin dışında kalır.
Din ahlakını temsil eden hoca takımının “küçük yaştaki kız çocukları” hakkında, “kadınların itaati” hakkında söyledikleri kendi yorumlarıdır.
Tarih boyunca Batı’da Katoliklerin, Doğu’da fanatiklerin yaptıkları hep bu olmuştur.
İslamı akıldan koparıp dogmaya döndürenlerin fanatizmi de, toplumlara zarar veren uygulamaların kaynağı olmuştur.
Önümüzdeki dönemin karar kavşağı budur:
Ülke dogmaların fanatizmine teslim mi edilecektir?
Ülke, özgür aklın toplum yaşamını yönetmesine mi karar verecektir?
Kavşak budur. Karar sizindir...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları