Hiç kolay olmadı bu noktaya gelmek. “Feda” sezonuyla başladı bu uzun yolculuk. Çok arandı, çok tarandı ve maliyeti düşük ama getirisi büyük olabilecek oyuncular bulundu. Bulunmakla kalmayıp o oyuncularda ısrar edildi. İşte şu anda takımın direği Oğuzhan da ta o zamanın ürünü.
Zaten hiçbir şey emek etmeden, plan yapmadan olmuyor. Beşiktaş eğer bugün Şampiyonlar Ligi’nde son maça kalmadan yenilgisiz gruptan birinci olarak çıkabiliyorsa bugüne değin harcanan alın terinin, alınan doğru kararların ve bu süreçte edinilen tecrübenin etkisi çok büyük bunda.
Ve hiçbir şey de bir günde inşa edilemiyor. Baksanıza hep üstüne koya koya geldi Beşiktaş. Hem içerde hem dışarda.
Son iki yılın şampiyonu Kara Kartal Avrupa arenasında da futbolunu adım adım inşa etti. Sonunda bunu tabelaya dayansıttılar. Önceki sezon Avrupa Ligi’ne iyi başladılar, son maçta gruptan çıkamadılar. Geçen sezon Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkmayı son maçta kıl payı kaçırdılar. Avrupa Ligi’nde yarı finali penaltılarla kaybettiler.
Bu yıl alınan iyi sonuçlardan öte Beşiktaş giderek olgunlaşan futboluyla beğeni kazanıyor. Asıl önemli olan bu.
Dahası içerde dışarda kendisinden en çok bahsettiren kulüp oluyor. Hele yaratıcı Beşiktaş taraftarının icat ettiği bir “Come to Beşiktaş” sloganı var ki özellikle Avrupa’da çok iyi bir tanıtıma dönüşüyor.
Ne var ki bu sezon Şampiyonlar Ligi trafiği sırasında ligde aynı futbolu sergileyemedi Siyah - Beyazlılar ve çok puan kaybettiler.
Fakat son Galatasaray maçıyla birlikte gerçek kimliklerini buldular.
Büyük takımsanız oyununuzun düzeyini çok aşağılara düşürmemeniz önemli. Karşınızdaki rakip sert savunma yapsa da, oyunu soğutmak için vakit harcasa da ve hakemler buna göz yumsa da Beşiktaş’ın oyun kalitesini düşürmeden yoluna devam etmekten başka çaresi yok.
Gecenin maçına gelince; Şenol Güneş akıllı bir uygulamayla ilk on birin beş oyuncusunu dışarda bırakarak Leipzig karşısına çıktı. Akıllı bir uygulamaydı çünkü zaten yaş ortalaması da yüksek bu oyuncuları fazla hırpalamaya gerek yoktu. Dönüşte Kayseri’de zorlu bir maçın da öncesinde.
Ayrıca sahaya çıkan kadro da pekâlâ Beşiktaş’ın alışıldık oyununu oynayabilecek kapasiteye sahipti. Hatta uluslararası arenada daha da deneyimliydiler… Zaten sadece prestij maçıydı bu bir de alınabilecek puan ya da puanların parasal karşılığı vardı o kadar.
Kolay değildi
Yazarın Son Yazıları
Sakat, cezalı ve milli takımlara gidenler nedeniyle Beşiktaş’ta Demir Ege, Kartal ve Taylan ilk on birde.
Yine değişen bir şey yok; ne maç yönetimlerinde, ne hakem atamalarında ne de kulüp yöneticilerinin tavırlarında.
Böyle skor korunamaz, korunamıyor da zaten. Skor eşitleniyor: 3-3. Uzatmalarda Beşiktaş’ı Allah koruyor. Sonuçta ben de skoru belirleyen VAR ile ilgili Trabzonlu TFF Başkanı’ndan bir açıklama bekliyorum.
TFF Başkanı Hacıosmanoğlu yaptığı açıklamalarla bize ne demek istedi?
Beşiktaş’ın ilk on birinde 6-7 oyuncu belli artık. Ama ben mesela Milli Takım kalecisi Mert’in, Sergen Yalçın’la birlikte neden itibar kaybına uğradığını anlamıyorum.
Pazartesi akşamı ne izledik biz?
Baştan söyleyeyim.
Baksanıza adalete olan inancımızın her gün daha da azaldığı şu kirlenmiş futbol ortamını birileri bahis üzerinden temizleme kararı almış.
Önde presle rakip alanda topu tutabilme, savunmadan güvenli çıkışlar, kanatların iyi çalışması Beşiktaş’ın artılarıydı
Beşiktaş’ın son mali kongresi kulüpte işlerin hangi noktalara vardığının bir göstergesi maalesef.
Beşiktaş baskılı ve enerjik başlıyor ve 2 golle öne geçiyor. Ama VAR’ın işgüzarlığıyla, hakemin sarı kartı kırmızıya dönüyor, Orkun gereksiz hareketi yüzünden atılıyor ve Kartal 10 kişi kalıyor.
Bu ligin şaibeli olduğunu zaten hep biliyorduk.
Maçın hemen başında Toure’nn soldan top sürerek ceza alanına girişi, Cerny’nin yerden topu uzatışı ve Cengiz’in net vuruşuyla Beşiktaş Kasımpaşa karşısında öne geçiyor.
Ne sebeple olursa olsun maç ertelenmesine karşıyım.
Süper Lig’i yayıncı kuruluş mu yönetiyor?
Zafer sarhoşluğu içindeyiz.
Maç yazımda “Fırsat kaçtı” başlığını atmıştım.
Fırsat kaçtı
Galatasaray derbinin favorisiydi. Ama belli ki Liverpool maçının yorgunluğu vardı.
Bitmeyen çilemiz bizim bu; tribünlerin küfürlü sloganlar nedeniyle sürekli ceza yemesi.
MHK’nin görevi iyi hakem yetiştirmek ve o iyi hakemleri adaletli bir şekilde maçlara vermek değil midir?
Garabetler ülkesiyiz; anımsarsanız 2004’te tekrarlanan Çaykur Rize-Fenerbahçe maçı ocak transferleri de kullanılarak oynanmıştı.
Beşiktaş-Başakşehir maçından çıktım koşa koşa eve geldim.
Bakın Erkek Milli Basketbol Takımımızın oyuncusu Kenan Sipahi, Avrupa Şampiyonası’nda yarı finale çıkma başarısı gösterildikten sonra “Biz saha içinde ve saha dışında birlikte zaman harcamaktan çok zevk alıyoruz” diyor.
Sürekli dön dolaş aynı noktaya geliyoruz.
Bravo bildiniz, Ole Gunnar Solskjaer Beşiktaş’ı şampiyon yapamadı.
Karşınızda çok zayıf bir takım da olsa siz oyun kuramaz, topu rakibe verirseniz istediğiniz kadar savunmacıyla sahaya çıkın o rakip istediğini yapar, öyle olur böyle olur golü de bulur.
Eldeki kadroya bakıp Solskjaer üçlü savunmaya geçmiş.
Transfer değil emek!
Beşiktaş şu anki takım performansıyla kimi rahat yenebilir sorusunun yanıtı yok maalesef.
Gerçekçi olmak gerekirse Beşiktaş’ın bugün mucizeye ihtiyacı olacak.
Beşiktaş maçın başında kaptırılan topla şanssız bir gol yiyor.
Bu kadar kötü bir zamanlama olabilirdi ancak. Malum; Beşiktaş bu akşam Shakhtar Donetsk ile tarihi bir maça çıkacak.
Daha önceki yazımda, forma aşkının olduğu, aidiyete dayalı o eski yılların çok gerilerde kaldığından, artık her şeyin değerinin para ile ölçüldüğünden bahsetmiş ve bir futbolsever olarak üzüntümü dile getirmiştim.
Fikstür çekiminin üstünden daha bir hafta bile geçmedi. Ama kimse içerdiği haksızlıklar üzerine konuşmuyor.
Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim. Beşiktaş’ta çok isabetli gözüken iki transfer yapılmış, hele Abraham gibi çok renkli bir santrfor gelmiş ama hâlâ laf edenler var.
Cemal Süreya demiş ki: “Bir takım ol Mesela Beşiktaş gibi De ki, Şerefim bitene kadar Seveceğim seni” Üstat bu sözleriyle şerefiyle kazanmayı her şeyin üstünde tutan sporseverlere tercüman olmuş. Futbola felsefi açıdan bakan ve belki de futbolun en politik figürü olan “filozof” unvanlı eski Brezilyalı futbolcu Dr. Socrates ise şu ünlü sözleri sarf etmişti: “Futbol sadece bir oyun değildir, o bir kültürdür, o bir direniş şeklidir.”
Hedefleri büyük tutmak başka bir şey, boş hayaller yayıp peşine takılmak ise bambaşka bir şey.
Futbolda en fazla sevdiğimiz, heyecanlandığımız transfer döneminin içindeyiz. Resmi olarak başlamasa da.
En sonunda anladım ki istediğin kadar güzel anlat “anlama” anlatılamıyor. Bu bir kapasite ya da vizyon meselesi.