Beynin alarm sistemi arızası

05 Nisan 2018 Perşembe

Tedirginlik , huzursuzluk, gerginlik ve her an kötü bir şey olacakmış duygusu çağımızın hastalığı


Çağımızın “anksiyete çağı’ olduğu söyleniyor.
Gerçekten, “kaygı çağı” da olabilir.
Güvensizlik.
Belirsizlik.
Bilinmeyen tehditler. (Yoksa bilinen mi desek?).
Kayıp korkuları.
Her toplumun kendine özgü kaygıları.
Her dönemin kendine özgü kaygıları.
Ama durun. NO PANİK.
İnsan demek biraz da kaygılar demek değil mi?
Yani, hiç kaygısız olunabilir mi?
Gamsız kasavetsiz, kaygısız insan ottan farksızdır.
Hoş, otları da bilmiyoruz, belki onların da ‘biçilme kaygısı’ vardır.
Şu açık ki, kaygılar, yaşamımızın ayrılmaz bir parçası.
O zaman neyi tasa ediyoruz?
Şunu tasa ediyoruz ki, eğer kaygı yaşamımızı etkiliyorsa o zaman sorunumuz oluyor.
Gergin oluyoruz, sıkıntılı oluyoruz, yaşamımız kısıtlanıyor.
Her an bir kötülük olacakmış gibi tedirgin oluyoruz.
Aklımıza hiç iyi bir şey gelmiyor.
Daha da artarsa hareketlerimiz bile kısıtlanıyor.
Peki bize neler oluyor?
 
                                                  ***
 
Olan şudur:
Zihinsel programlarımız hayatta kalma amacına yönelik genetik kodlamalardır.
Beynimizin bu bölümleri (limbik sistem- amigdale- nucleus acumbens) bizi ani tehlikelere karşı uyarır.
Bu alarm sistemi bize ‘saldır ya da kaç’ komutu vererek hayatta kalmaya yöneltir.
Bu normal işleyiş, strese karşı verilen yanlış komutlarla ‘nedeni belli olmayan kaygı’ durumuna dönüşür.
Bu kaygı, artık bir ruhsal bozukluk biçimini alır ve kişinin yaşam sürecini zorlaştırır.
Kişi tedirgin, huzursuz bir duruma girer, gerginlik içinde, her an kötü bir şey olacakmış duygusuyla yaşar.
İnsanı gergin, huzursuz kılan durum budur.
Dünyanın en yaygın ruhsal bozukluğu anksiyetesi ve toplumsal bir tehdittir.
Neden böyle oluyor?
En önemli nedeni her alandaki rekabettir.
Rekabet.
Evde rekabet. Meslekte rekabet.
Toplumda rekabet.
Geride kalma korkusu.
Başarısızlık korkusu.
İşsizlik korkusu.
Yalnızlık korkusu.
Bunlardan kurtulmak için ‘başarılı olma’ya sığınma.
Bu yaygınlaşan korkular bir süre sonra kaygıya dönüşür.
Kaygı, nedeni bilinmeyen süregelen endişe.
Ne yapmalıyız?
Yapmamız gereken ‘bilinçli yaşam sanatı’nı kavramak.
Kendimizi tanımak.
Kıyaslama baskılarından kendimizi kurtarmak.
Rekabet duygusunu gelişime çevirmek.
Hayatla ve kendimizle barışmak.
Doyumlu bir yaşam ekseni kurarak yaşamak.
Yapmamız gereken budur.
Çok yönlü, uygar, bilinçli yaşam.
Elbette bilimsel destek alınabilir.
İlaçlar da var.
Durumu geçici olarak rahatlatan.
Siz, yaşamla barışma modelini tercih edin.
Çok daha iyi olduğunu göreceksiniz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları