Medyada Nefret Söylemi

30 Nisan 2018 Pazartesi

Hrant Dink Vakfı 2009 yılından bu yana her yıl düzenli olarak medyada nefret söylemini yazılı basın kapsamında tarayan bir çalışma yürütüyor. Ulusal basının tümünü, yerel basında 500 gazeteyi kapsayan araştırmada etnik, ulusal ve dini kimliklere yönelik nefret söyleminin saptanması, gazeteler bazında yüzdelenmesi, örneklenmesi ve teşhir edilmesi amaçlanıyor. Bu çok yararlı çalışma, 2017 yılında, nefret söylemine odaklanan raporun yanı sıra ayrımcı ve ötekileştiren mesajları nefret söyleminden daha üstü örtük bir şekilde veren, dolaylı şekilde kurgulamış söylemleri de inceledi.
Medyanın tüm dünyada taraflı ayrımcı önyargılı bir dilden kendini kurtarmakta zorlandığı bir gerçektir. Kimi zaman bu türden söylem ilkelere, yayımlanmış kurallara, yayın ilkelerine karşın artıyor. Zararı ise tüm topluma yansıyor, hedef alınan kişi ve gruplarda ise ağır yaralara yol açıyor. Bu kişi ve gruplar raporda da belirtildiği gibi tedirginleşiyor, sessizleşiyor, sosyal ve siyasal yaşama katılım haklarından feragat etmek zorunda kalıyor.
Raporda özenli bir dille nefret söyleminin ve ayrımcı söylemin temelinde, önyargılar, ırkçılık, yabancı korkusu / düşmanlığı, ayrımcılık, cinsiyetçilik ve homofobinin yer aldığı vurgulanıyor. Bu tür söylemlerin temelinde onları besleyen en güçlü itkinin ise farklı olana tahammülsüzlüğün olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Yazılı basını 2017 yılı boyunca izleyen raporda haber ve köşe yazılarında nefret söyleminin saptanmasında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilen tavsiye kararı esas alınmış. Bu karar, nefret söylemini, ırkçı nefreti, yabancı düşmanlığını, Yahudi düşmanlığını, azınlıklara, göçmenlere, göçmen kökenli kişi ve gruplara yönelik saldırgan milliyetçilik ve etnik merkezcilik, ayrımcılık ve düşmanlık şeklinde ortaya çıkan, dinsel hoşgörüsüzlük de dahil tüm nefret biçimlerini esas alıyor; bunları yayan, kışkırtan eşlik eden ya da meşrulaştıran her türlü ifade biçimini nefret söylemi kapsamında inceliyor.
Raporda toplam 5 bin 482 köşe yazısı ve haber içinde 79 farklı grup içinde 6 bin 782 adet nefret söylemi içeriği saptandığı belirtiliyor.
Ulusal basında en üst sırada 257 haberle Yeni Akit yer alıyor. En alta ise iki gazete var: 7 haberle Cumhuriyet, 3 haberle Bir- Gün. Bu gözden kaçmış olduğunu varsaydığım türden haberlerin, Cumhuriyet’te yer bulması üzücüdür. Bu türden haber ve yazıların 2018 yılında gazetede yer bulamayacağını, bir sonraki nefret söylemi raporunda Cumhuriyet’in yer almayacağını umuyorum. Bu tablonun dışına çıkacağımıza kesin gözüyle bakıyorum.

Bir haber analizi
Haber şöyle başlıyor: “...Cumhuriyet davası duruşmanın ilk oturumunda mahkeme başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, ‘Önceki celse Murat Sabuncu ve Ahmet Şık’ın tahliyesi sırasında sarf edilen sözleri jurnalci bir gazeteci bakana sordu. Her davanın iklimi, kendine göre bir gidişatı var. Ben kendim uydurmadım o sözü’ dedi. Dağ, sözlerle ilgili duruşmalardaki beyanlardan ve ‘Aydın Engin’in köşesi Tırmık’tan esinlendiğini’ belirtti.”
Okurumuz Ali Niyazi Öz haberi gerekli öğeler bakımından eksik ve anlaşılmaz bulmuş. “Haberdeki sözlerin ne olduğu, kimin, ne zaman sarf ettiği, hangi gazetecinin soruyu kime, (bakana mı, hangi bakana, yoksa başkana mı) sorduğu, gazeteciye neden ‘jurnalci’ dendiği. Sözlerin neden tartışma konusu olduğu, kısacası haberin konusunun ne olduğu anlaşılmamaktadır” diyor.
Okur Temsilcisi’nin Notu: Haberi, haberdeki eksiklikleri ve okurumuzun eleştirisini ilginç bulduğum için burada geniş yer ayırmakta yarar görüyorum. Önce haberin olabildiğince düzeltilmiş halini görelim:
“Cumhuriyet davasının Silivri’de gerçekleştirilen dünkü oturumu, Mahkeme Başkanı Orkun Dağ’ın, Ahmet Şık ve Murat Sabuncu’nun tahliye edildiği önceki oturumda sarf ettiği sözlerin gazetelerde yer alması üzerine serzenişi ile başladı. Dağ, önceki oturumda kararı, ‘Murat Sabuncu Boğaz’ı görmek istiyormuş, gitsin görsün. Soner Yalçın, Ahmet Şık’ın annesi ermiştir, onu çok üzmeyin demiş, üzmeyelim. Kaptanlar gemiyi en son terk eder, Akın Bey burada’ diyerek tahliye kararlarını açıklamış, Akın Atalay’ın tutukluluğunun devamını ise ‘kaptanlar gemiyi en son terk eder’ diyerek bir ‘espri’ ile duyurmuştu. Daha sonra bir gazetecinin Başkan’ın bu sözlerinin uygun olup olmadığını ilgili Bakana sorması ve Bakanın sözlerinin gazetelerde yer alması üzerine Dağ, ‘sarf edilen sözleri jurnalci bir gazeteci bakana sordu, ama her davanın iklimi, kendine göre bir gidişatı var. Ben kendim uydurmadım o sözleri, duruşmadaki beyanlardan ve Aydın Engin’in Tırmık kösesinden esinlendim’ diyerek savundu.”
Haber özetle böyledir. Görüldüğü gibi okurumuzun aktardığı haber eksikliklerle doludur. Konu “tahliye ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların resmi bir hukuk diliyle değil, neden insanları incitebilecek esprilerle açıklandığının” ilgili bakana sorulması konusudur. Ağır Ceza Heyetinin başkanı da bu haberle ilgili açıklama yapmak gereksinimi duymuştur. Ağır Ceza Heyeti Başkanı’nın görevini yapan gazeteciden “bir jurnalci” diyerek söz etmesi her ne kadar kınanmayı hak etse de ne yazık ki, kötü yazılmış haber içinde anlaşılır olmaktan çıkmıştır. Okurumuz haberi anlamamakta, yanlış anlamakta haklıdır. Muhabirlerin ve editörlerin daha dikkatli olmasında gazetecilik ve Cumhuriyet’in saygınlığı açısından büyük yarar var.

KISA KISA
Tekrarda yarar var mı diyorsunuz!
14 Nisan tarihinde gazetenizde yer alan sudoku bulmacalar aynen aşağıda belirtilen tarihlerde de yayımlanmıştır. Bu uygulama sistemli olarak yaptığınız bir şey midir? Etik midir? Benim dikkatimi özel bir nedenden sadece bu grup mu çekmiştir? En kısa sürede cevaplamanızı rica ederim. Saygılarımla. Süha Tekçe

Tarihler
14 Nisan 2018, 17 Şubat 2018, 18 Kasım 2017, 05 Ağustos 2017, 10 Haziran 2017  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları