Uçardık Gökyüzüne Doğru

22 Temmuz 2018 Pazar

Sevgili Zeynep Oral’ın Joan Baez röportajını okuyordum; içimdeki 70’lik adam, biraz hüzün, biraz gurur, kuşkusuz en çok da yükü gittikçe ağırlaşan anılarla; “uçardık gökyüzüne doğru” dedi bana. Uçardık gökyüzüne doğru, öyleydik, sokakta gazete satardık, işçi kahvelerinde “Ne Yapmalı”nın sırrına erdiğimizi düşünür, anlatırdık sömürünün şiddetini, fakülte önünde saldıranlarla kavga etmek için koşar adım giderdik ve ben yetişemezdim Deniz’in adımlarına.

***

Uçardık gökyüzüne doğru, Vedat’ımızın içimizi yakan acısıyla, Vilayet önünde bir bir toplardı polisler bizi; çıkınca nezaretten, koşar adım, koca Nâzım’ın oğlunun “de yayınlarına” gitmez miydik peki, giderdik; orada beyaz kapaklarıyla bizi gökyüzüne uçuran şiirler vardı. “Bir gün mutlaka” yeneceğimizi anlatırdı Ataol, daha gencecik bir delikanlıyken. İsmet daha keşfetmemişti uhrevi hayatın amentüsünü, “yıkılma sakın” diyordu arkadaşına, alanlara çağırıyordu bizi; “alanlara çok bilenmiş yüreğim alanlara / vurulsun kösleri şu gâvur sevdamızın / vursun isyanın bacısı olan kanım karanlığa /Zülküf de vursun /Yüzüne ay kırıkları çarpıp uyansın sevdiğim.”

***

Öyle olurdu, “yüzüne ay kırıkları çarpıp” uyanırdı sevdiğimiz. “Bir gün mutlaka yeneceğimize” inanırdık da peki yenmedik mi sanıyorsunuz, kaç kere yenmişizdir biz gulyabaniyi, kaç kere hayata karşı yürümüş, kaç kere “teşekkürler hayat” şarkısını söylemişizdir Violeta Parra’yı anarak, kaç kere fısıldadı Joan Baez “gracias a la vida” diye kulağımıza.
Her şarkı, her şiir bir zaferdir bizim tarafın belleğinde, hayatı güzelleştirmeye çabalayan genç yanımızın tükenmeyen kayıtlarıdır onlar; kim alacak elimizden 15-16 Haziran’ı, kazıyacaklar mı Vietnam zaferini tarihten, silip atacaklar mı Deniz’in arkadaşlarının denize süpürdüğü, uçak gemisinin uzaklardan getirdiği, ne işleri varsa, Amerikan Bahriyelilerini.

***

Uçardık gökyüzüne doğru, sonra ölürdük birer ikişer, şiir şairinden kopar bize gelirdi; yenilmedik biz hiçbir zaman, olsa olsa “pusmuş bir şahanız şimdilik, ne kadar şahan olsak /ama budandıkça fışkıran da bizleriz /ölüyoruz, demek ki yaşanılacak” derdi çünkü şiir. Uçardık gökyüzüne doğru, Süreyya Berfe dökülürdü dilimizden, anlattığı tükenmeyen umut olurdu hep; “ama sen / yine de verirsin çiçeğini yaralı ağaç / uçarsın yaralı keklik / kan diner yol açılır / gün döner gece kısalır / isteyen denize isteyen kendine baksın” derdi.
Hiç yenilmedik işte biz bu yüzden.

***

Uçardık gökyüzüne doğru Joan Baez’le birlikte, “bir gün yeneceğiz” derdik hep birlikte, bak işte anlatıyor, “tiz seslere çıkamıyorum artık” diyor, ne yapıp ne yapamayacağını biliyormuş, söyler o şarkıyı aslında, insanı insan yapan “alçakgönüllülük” mü diyorlar, o ruh dinginliği olmasa, “sonsuza kadar genç” şarkısını...
“Yaşarsa havaya sıkılı bir yumruk gibi yaşamalı insan” demişti Özkan Mert; hani dördü bir olmuşlar, Doğan’ın, İnci’nin tükenmeyen cesareti Ant dergisinde kafa tutmuşlardı süzgün şiirlere. Sonsuza kadar genç işte hepsi de, ayrılmış olsa da yolları duruyor orada Ant dergisi; kim alacak, “birgün yeneceğiz” şarkısını benden.

***

Uçardık gökyüzüne doğru, şimdi bakıyorum da 68’liler ayağa düşmüş her biri bir yere çekiyormuş; hepsi de yalandır, tarihin acılı, öfkeli, yorgun ya da çılgın tarafları değiştirilemez. “Imagine” şarkısı orada öylece durur. Ataol yaşlanır, ben 70’e doğru dönerim köşeyi, işte bakın 77’sinde gencecik duruyor Zeynep’in yanında tutsam elinden sokağa fırlayacak Joan Baez.
Hep diyorum ya, uçardık gökyüzüne doğru, yıkılmadık daha...
Öyle diyor çünkü içimdeki ses: “Gracias, Gracias a la Vida”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları