Türk Lirası’nın çöküşü, dış operasyon falan değil. Bunu iyi kötü ekonomi bilen herkes biliyor. Nedeni, artık AKP’ye oy veren Hatice Teyze’nin bile bu ülkenin geleceğine güvenmiyor oluşu, gizli gizli yastık altında biraz dolar biriktirmesi.
Seçim sürecinde birileri çıkıp sabah-akşam “Dış güçler operasyon yapıyor” diye propaganda yapsa da, gerçekte TL çöküyor, çünkü Türkiye çöküyor.
Bu kanama yeni değil, 2015’ten beri devam ediyor. Miladı, demokrasiden sapma kararını aldığınız andır. Zavallı TL’nin buraya kadar dayanmış olması bile mucize.
Karşımızda sürdürülemez bir finansal denge var. Bir yanda inanılmaz şatafatlı devlet harcamaları, diğer yanda yatırım yapılamayacak kadar kuralsız ve otoriter bir ülke görüntüsü. Kasaya girenle çıkan, eşit değil. Olmayan paramızla köprü, havaalanı, yazlık saray yapıp, sonra dolar yükselince şaşırıyoruz.
İkinci sıkıntı, adaletsizlik. Yatırım yapılamaz bir ülke görüntüsündeyiz, çünkü memlekette hukuk yok. Hukuk olmayan bir yere el âlemin şirketi de gelip fabrika açmak istemiyor. Para da getirmiyor. Gazeteciyi, akademisyeni, Ali’yi Veli’yi cezaevlerine atmaktan nefesi kesilmiş sevimsiz bir otoriter ülke görüntüsü ne Doğu ne de Batı’da hiçbir yatırımcıya cazip gelmiyor. Çünkü bu baskının istikrarsızlık getireceğini görüyorlar.
Üçüncüsü, yönetim biçimi. Türkiye, demokrasi ve katılım olmadan tek elden bir yönetim modeline yöneldi. Bunlar 17’nci yüzyılda iflas eden rejim modelleri. “Tek adam rejimi kötüdür” derken, sadece ahlaken değil, pratik olarak da bu tarz yönetimlerin başarı şansı olmadığından söz ediyorduk. Dünyada demokratik bir ülkeyi alıp tek elden yönetmeye çalışan kimse o işin hayrını görmemiştir. Tayyip Erdoğan değil Steve Jobs bile gelse bu ülke bu modelle yönetilemez.
Üçüncü sorun, kadroların kalitesizliği. Sesini çıkaran adamı kapı dışına koyup yönetici sınıfını kalitesiz şakşakçılarla doldurdunuz. Medyayı tamamen zapturapt altına alıp devasa bir ‘basın bültenine’ dönüştürüyorsunuz. Bu sayede etrafınızda sanal bir balon yaratıldı ve o paralel gezegende gerçeklerden kopuk, yapayalnız durumdasınız. Ha deseniz gerçekleri fısıldayacak kimse kalmadı.
Bir de tabii kurumsal çöküş var. Devleti ayakta tutan, adamlar değil kurumlardır. Ama o kurumlar son 5 yılda lime lime edildi. Türkiye’deki yandaşlık, particilik, kutuplaşma, darbe vs. derken, kurumların bütünlüğü kalmadı. Mıncık mıncık makarna. Bırakın yargıyı, eğitimi, 2001 yılında IMF sayesinde belli bir seviyeye getirilen Rekabet Kurulu, Merkez Bankası, EPDK, SPK ya da BDDK gibi yapılar bile içi boş, işlevsiz ve hükümetin emriyle hareket eden birer tabela kurum haline geldi. Adamlar zamanında ısrarla “Bu kurumlar bağımsız kalsın” derken bir bildikleri varmış. Çünkü 900 milyarlık bir ekonomiyi tek elden bakkal dükkânı gibi yönetmek mümkün değil. O kurumlara ihtiyacınız var.
Yapılması gereken, bu yönetim modelinden vazgeçmektir. Tek adam sistemiyle ve bu ölçüde kalitesiz kadrolarla, olmaz. İktisat teorisinde ‘faiz’ neden değil, sonuçtur ve ancak bunu tane tane size anlatacak kadrolarınız varsa bu ülkeyi yönetebilirsiniz.
İkincisi, demokrasiye dönmek zorundasınız. Öyle ya da böyle.
Konuştuğunuz bütün bankacıların, bütün ekonomistlerin, bütün yatırımcıların ağzından çıkan ilk cümlenin “OHAL’i kaldırın” demesi tesadüf mü? Adamlar basın özgürlüğünü, hapisteki gazetecileri çok taktığı için değil; ancak sınırsız yetkisi olan baskıcı bir devletin o ülkeyi istikrarsızlığa sürükleyeceğini bildikleri için söylüyorlar. Bunlar 20. yüzyılda onlarca defa test edilen konular.
Her durumda karşımızda acı reçete, muhtemelen önümüzdeki yıl itibarıyla bir IMF anlaşması var. Demokrasi olmadan bunları denemek, Türkiye’yi daha da zorlar. Venezüella noktasına getirir.
Yapılması gereken, IMF’nin eninde sonunda önünüze koyacağı acı reçete gelmeden, ülkeye nefes aldırmaktır.
Ne yapmalı? (24.05.2018)
Yazarın Son Yazıları
Yaklaşan facia
Yalancı bahar mı ikinci bahar mı?
Bu mu devlet aklı?
Lale Devri bitti!
Mutsuzluk beter umutsuzluk daha beter
Avrupa ile yakınlaşmak için
Trump, Brunson’la ilgili ne demiş?
Alis harikalar diyarında
Türkiye ile ABD arasında tarihin en büyük krizinde gerilim düşüyor. Henüz bir “el sıkışma” olmasa da, Brunson krizinin nasıl aşılacağı konusunda bir formül yavaş yavaş şekillenmeye başladı. Formül, iki ülkenin de aylardır konuştuğu “Andrew Brunson-Hakan Atilla” takası. Brunson’ın ABD’ye gönderilmesi karşılığında Atilla bir süre sonra Türkiye’ye gelecek.
Brunson yaptırımları ve devam eden pazarlıklar
Brunson’la takas fikri kimden çıktı
Al Papaz’ı ver Halkbank’ı
Sessizlik
Bir demokrasi kendini nasıl savunur?
Batı’yla pazarlık
Osmanlı bu değildi
Yeni dönem ne olur?
Dünya karıştıkça biz geriliyoruz
Hüzün
Sonuçlara bir de böyle bakın
Kazanacağız
25 Haziran Türkiye’si
Emanetim sende saklı
İki seçim arası
MERKEL: Kendine gel! TRUMP: Dükkân benim
Oyun büyük
Ver Papaz’ı, Al Münbiç’i
Ben sana iktidar olamazsın demedim...
Sessiz çoğunluk
Burası Rusya değil kardeşim
Ne yapmalı?
Dip dalga ne gösteriyor?
Baskıda kaosa geçiş süreci
Dışarıda olan seçimi nasıl etkiler?
Attım bunu cebe
Bilinenler, bilinmeyenler
Piyesin son sahnesi
Diktatörlüğün sıradanlaşması
CHP’nin zor kararı
İki çift lafım var...