Ahmet Güvener

Hüsranın Nedeni!

19 Kasım 2013 Salı

Dünyadaki spor etkinliklerinden en önemli üç tanesi sırası ile Olimpiyatlar, FIFA Dünya Kupası ve UEFA Avrupa Şampiyonası’dır. Ülkemiz bu 3 etkinlikten ikisine (Yaz Oyunları ve UEFA Avrupa Şampiyonası) tam 8 kere başvurmuş ve hepsinde de aynı sonuca ulaşmıştır: Hüsran.
Başvuru süreçlerinden ikisinde bizzat bulunduğum Avrupa şampiyonalarını başka bir yazıya bırakarak bugün olimpiyatlardan bahsetmek istiyorum. Türkiye tam beş defa (2000, 2004, 2008, 2012 ve 2020) Yaz Oyunları’na İstanbul ile aday oldu ve hepsini de kaybetti. Olimpiyat tarihinde 5 defa aday olup 5 defa kaybeden başka bir kent yoktur.
İstanbul 2020 için son ikiye kalarak tüm adaylık süreçlerinin en başarılı sonucunu almıştır. Ama sonuçta 2020 Yaz Oyunları Tokyo’ya verilmiştir. Ve bundan 10 sene sonra Türkiye dışında kimse 2020 oyunlarının nihai oylamasında, İstanbul’un 60-36 ile oylamayı kaybettiğini hatırlamayacaktır.
Bu hafta sonu Kadir Has Üniversitesi’nde 2020 Olimpiyat adaylığı sürecimiz bir konferans ile irdelendi. Herkes İstanbul’un bir marka olarak müthiş değerinin farkındaydı. O konferanstan benim çıkardığım sonuç, adaylık başvurumuzun siyasi ve ekonomik anlamda güçlü olmasına karşılık toplumsal ve sportif açıdan zayıf olduğu şeklindeydi. Hatta siyasi açıdan çok fazla güçlü olduğumuz ve siyasetin bu kadar ön planda olmasının IOC üyelerinin bir kısmını rahatsız ettiği kanısı bende oluştu. Olimpiyat adaylığı aslında kentlerin ve Milli Olimpiyat Komitelerinin başvurusu olmasına rağmen gerek İBB Başkanı Sayın Topbaş, gerekse TMOK Başkanı Sayın Erdener başvuru sürecinde pek ön planda olmadılar.
2020 Yaz Oyunları başvurumuzun başarısızlığı ile ilgili birçok neden öne sürüldü. Doping, şike, ırkçılık, spor kültürümüzün gelişmemiş olması, U20 FIFA Dünya Kupası’na seyircinin ilgisizliği ve müsabakalardaki şiddet olayları sportif açıdan handikaplarımızdı. Bir de gerek Rio de Janeiro, gerekse Soçi’de yaşanan gecikmeler, 2020’de bu endişeleri yaşamamak için IOC üyelerine daha güçlü ve istikrarlı bir ekonomiye sahip Japonya’yı tercih ettirmiş olabilirdi.
Ama bence sonuncusu hariç -ki sonuncusu reel politik konjonktürel bir durumdur- hiçbirisi başarısızlığımızın nedenleri değil, sadece belirtileri olabilir. Asıl neden Türk spor yönetişim modelinin son 20 yıldır adaylığı kazanan ve de Avrupa’daki tüm ülkelerin modellerinden çok farklı olmasıdır. Buradaki tek istisna Beijing ve dolayısı ile Çin’dir. Ama BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinden birisi ve de dünyanın en güçlü ikinci ülkesi için her zaman istisna yapılabilir. George Orwell’in Hayvan Çiftliği adlı romanında dediği gibi “Tüm hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar daha eşittir”.
Türk spor yönetişim sistemine gelirsek, futbol dahil tüm sporlar aşağıdan yukarı bir demokratik yapılanma içinde değil, aksine yukarıdan aşağı antidemokratik bir yapılanma içindedir. Siyasal iktidarın tüm federasyonların yönetiminde çok ciddi etkisi ve maddi desteği olduğu gibi, Spor Genel Müdürlüğü gibi Batı dünyasında hiç görülmeyen bir merkezi yapı sporu yönetmektedir. TMOK’taki dostlarım alınmasınlar ama TMOK Türk spor yönetişim modeli içinde ‘pasif elemandır’. İşte bu modeli IOC üyelerinin pek anladığını ve içine sindirdiğini sanmıyorum.
Aslında Türk spor yönetişim modeli Türk siyasi yönetişim sisteminin bir izdüşümüdür. Türkiye Cumhuriyeti’nin merkezi, yukarıdan aşağıya yapılanan ve sivil toplumu dışlayan sistemi aynısıyla spor yönetişim sisteminde kendini göstermektedir. Her ikisi de evrensellikten uzaktır.
AB’ye giriş için yıllardır uğradığımız hüsranın temel nedenleriyle uluslararası spor etkinlikleri adaylıklarında uğradığımız hüsranın nedenleri aynıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hakem lobisi 9 Temmuz 2016
Kardiac Kids 17 Kasım 2015
Yeter artık (29.09.2015) 29 Eylül 2015

Günün Köşe Yazıları