Yıllardır Türkiye ile ABD’nin “stratejik ortak” oldukları söylenir. Stratejik ortaklıkta, çıkar ve strateji birliği vardır. Türkiye ile ABD arasında nasıl bir çıkar ve strateji birliği olduğuna, konuyu Suriye ile sınırlayarak bakalım.
ABD’NİN ÇIKARLARI VE STRATEJİSİ
Suriye’de bir ulus devlet istemeyen ABD, Esad’ı devirmek için HTŞ’nin de içinde bulunduğu IŞİD’in yaratılmasına en azından başlangıçta destek vermiştir. Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozacak adımlar atmış, silahlı Kürt örgütü YPG/ PYD (SDG)’yi yaratmış, donatmış ve eğitmiştir. Ortadoğu’da bir Kürt devleti kurulması için çaba göstermektedir. Sonraki hedefinin İran’ın, Irak ve Suriye gibi parçalanarak etkisiz hale getirilmesi olduğu, Ortadoğu’yu, ABD ve İsrail’in çıkarlarına doğrultusunda düzenlemeyi planladığı ve bu amaçlarına uygun bir strateji izlediği görülüyor. Bu açıdan bakıldığında ABD’nin stratejik ortakları ancak İngiltere ve İsrail olabilir ki gerçek de budur. Irak’ın, Saddam’ın kimyasal silahları olduğunu söyleyen MI6 ve CIA düzmece raporlarına dayanılarak parçalandığının, yıllar sonra İngiltere başbakanı tarafından açıklandığı unutulmamalıdır.
TÜRKİYE’NİN ÇIKARLARI VE STRATEJİSİ
Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasını ve güçlü bir ulus devlet olmasını istiyor. PKK ile eşdeğer gördüğü YPG/PYD’nin (SDG) dağıtılmasını, Suriye’de, Irak’ın kuzeyindeki gibi, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne ve varlığına tehdit oluşturacak bir Kürt devletinin yeni bir ayağının olmamasını hedefliyor. İsrail ve ABD’nin, Suriye’de bir Kürt ünitesinin kurulmasına ve gelişmesine verdikleri desteğin durdurulmasını bekliyor. İsrail’in, Türkiye’nin çıkarlarına zarar verecek bir konuma gelmemesini; İran’ın, Arap ülkeleri ve İsrail karşısında denge oluşturan bir devlet olarak devam etmesini istiyor.
ÇATIŞAN ÇIKARLAR VE STRATEJİLER
Türkiye ve ABD’nin çıkarları ve stratejileri arasındaki zıtlık, bu iki devletin, en azından Suriye konusunda stratejik ortak olamayacaklarını gösteriyor. AKP’nin, 2011 yılından bu yana izlediği Suriye politikası ile Türkiye’yi getirdiği yer ise ne olabileceklerine ışık tutuyor.
AKP bu politikayla, Suriye’yi laik bir ulus devlet olarak yöneten Esad rejimini deviren; SDG’nin kurucusu ve hamisi; HTŞ-Şara’yı Suriye’nin yönetimine getiren ABD’ye destek olmuştur. Esad rejiminin devrilmesinden yararlanan İsrail’in Suriye’deki işgalini genişletmesine; Suriye’nin kuzeydoğusunda oluşan Kürt yönetiminin Suriye’de başat güç haline gelmesine; PKK’nin Suriye’ye yerleşmesine, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’ye müdahale olanağını yitirmesine; İran’ın, Suriye ve Lübnan’daki, İsrail’i bir ölçüde de olsa sınırlayan ortaklarının yok edilmesine; böylece İsrail’in elinin daha da serbest kalmasına yardımcı olmuştur. Bu politika, ABD ve İsrail’in çıkarlarına hizmet etmiş, Türkiye’nin yaşamsal çıkarlarını tehlikeye atmıştır. Türkiye’nin Suriye’de SDGHTŞ anlaşmasına verdiği destek bunun çarpıcı bir örneğidir.
SURİYE’DE SDG HÂKİMİYETİ
Suriye’de gerçek silahlı güç, Esad rejiminin devrilmesiyle dağılan Suriye ordusu değil SDG’dir. ABD, Türkiye’nin SDG’nin Suriye ordusuna katılmasını öngören HTŞ-SDG anlaşmasının uygulanmasına destek olmasında ısrar etmektedir. Bu anlaşma uygulandığında Suriye ordusu, AKP iktidarının PKK olduğu gerekçesiyle karşı çıktığını söylediği SDG’ye katılmış olacaktır. Bu, SDG’nin Suriye’ye hâkim olmasıdır ki Öcalan’ın beklentisinin de bu olduğu açıklamalarından anlaşılmaktadır.
ABD Türkiye’yi, Suriye ordusu dışındaki silahlı güçlerin silahtan arındırılmasına destek olması için de sıkıştırmaktadır. Basına yansıyan bilgiler, Hakan Fidan’ın, Şara ile aynı zamanda ABD’ye çağrılarak Trump-Şara görüşmesinin bir bölümüne katılmasının nedeninin, ABD’nin bu iki konudaki beklentilerinin Türkiye’ye birinci ağızdan iletilmesi olduğunu göstermektedir. Dürziler ve Alevilerin etkisiz hale getirilmesi Suriye’de Kürt hâkimiyetinin önündeki son engellerin de kaldırılması ve Kürt hâkimiyetinin güçlenmesi demektir.
ABD’NİN TAŞERONU OLMAK
Türkiye’nin, benzer bir silahsızlandırma görevi olacağı anlaşılan BM Gazze Görev Gücü’nde yer alarak Türk askerinin, İsrail’in ve ABD’nin çıkarlarına hizmet edecek bir harekâta katılması ne kadar yanlış olacaksa Suriye’de, SDG’nin tek silahlı güç olarak kalmasına yol açacak silahsızlandırma görevini üstlenmesi de o kadar yanlış olacaktır. Ulusal çıkarlarını göz ardı ederek ABD’nin peşine takılması halinde Türkiye, ABD’nin stratejik ortağı değil kirli işlerini gördürdüğü taşeronu durumuna düşer.