Barışın ve demokrasinin gerçekleşmesini ve yerleşmesini hedeflediğini ilan eden girişimlere, elbette karşı çıkılmaz. Başarılar dilenir. Eğer o dileğin gerçekleşmesine katkıda bulunacak bir öneriniz varsa bu, o girişimi yürütmek isteyenlere sunulur.
AKP’nin 2010’lu yıllarda “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” adı altında sürdürdüğü etkinlikler sırasında CHP’nin önerisi şu olmuştu:
“Bunu Meclis’teki partiler arasında bir komisyon kurarak yürütelim. Partilerimizin çoğu buna katılır. Varacağımız barış hedefine hep birlikte varabiliriz ve tüm milletin benimseyeceği sonuçlara varabiliriz.” Bunu, CHP’nin o zamanki genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a önermişti. Ama AKP bunu kabul etmemişti. İmralı mahkûmu Abdullah Öcalan ile dolaylı görüşmelerini devletin memurları aracılığıyla sürdürmüştü.
Bunun yorumları şöyle olmuştu: “AKP, Kürt vatandaşlarımızın oylarını AKP’ye vermelerini istiyor.”
Sonuç şu oldu: Kürt vatandaşlarımızın önemli bir kısmının o öneriyi benimsemedikleri anlaşılmıştı. AKP de o sürece son vermişti.
Şimdi bugünkü “barış ve demokrasi süreci”, görece olarak eskisinden daha geniş bir katılımla ve destekle yürütüldü. İmralı ve siyasal partilerin büyük kısmıyla temasları DEM Parti yöneticileri yaptı, siyasi parti liderlerinin çoğunun süreçle ilgili yorumları olumluydu. Sonuç olarak bugünkü süreç eskisine göre daha olumlu koşullar altında başladı.
Fakat bu gidişte bazı olumsuzluklar da kendini gösterdi. Biri ve en önemlisi PKK temsilcilerinin silahsızlanma konusundaki kararlarını açıklarken Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası’yla ilgili suçlamalara yer vermesiydi. Konu, Cumhuriyet’in dünkü başyazısında da yer aldı. Başyazı, o suçlamalara şu yanıtı veriyordu:
“Böylesi bir yaklaşım kabul edilemez. Çünkü çözülmesi olanaksız yeni tartışma ve sorunlara kaynaklık eder ve ülkeye ‘barış’ getirmez. Terörün son bulması, herkesin istediği bir gelişmedir. Ancak Türkiye’nin tapusu olan Lozan Antlaşması’nın tartışmaya neden olması kabul edilemez.”
Bu konudaki değerlendirmeler, başka yayınlarda da yer aldı. Ve şu durumu ortaya koydu: Önümüzdeki “barış ve demokrasi” sürecine girilirken, o süreci desteklemekte olan tarafların birbirleriyle tartışmalara yol açacak konularda dikkatli olmalarında fayda var. Bugünkü işleri, 100 küsur yıllık tarihin içinden iddialar çıkararak onlarla uğraşmak değil, bugünün sorunlarını çözmeye çalışmaktır.
***
Yazı konumuzla ilgili bugünkü sorunlarımız da az değildir. Bugün sadece birine değinelim:
PKK’nin, bundan sonra silah bırakacak mensupları arasında, şimdiye kadar haklarında soruşturma açılmış olanlar da vardır. O yüzden hapse giren veya Türkiye dışında oldukları için cezalarını çekmemiş olanlar da vardır.
Onların durumu ne olacak? Haklarındaki soruşturmalar, kovuşturmalar veya infaz kararları kaldırılmayacak mı?
Bugünkü gibi bir barış sürecine girilince o işlemlerin durdurulması ve kesinleşmiş cezaların infazlarının kaldırılması esastır.
Tabii, sadece eski PKK’lilerin değil, Türkiye’de başka partilerin mensubu veya partisiz olup da haklarında benzeri soruşturmalar açılmış, yargılanmış, cezalandırılmış, cezalarını çekmiş veya çekmekte olan insanların sayısı da az değil.
Onlar hakkındaki işlemlerin, soruşturma ve kovuşturmaların da durdurulması şarttır. Onlar hakkındaki işlemlerin dayanağı olan kararların çoğu, eski PKK’lilere uygulanan kanun maddeleriyle aynı veya benzer gerekçelerle verilmiş kararlardır. PKK’li şüpheli, sanık veya hükümlülerin işlemleri iptal edilir veya durdurulurken onlarınkilerin devam etmesi anayasanın eşitlik ilkelerine aykırıdır. Nitekim, 1970’lerde çıkarılan “af kanunları”nda af kapsamı dışı bırakılan suçluların affı, Anayasa Mahkemesi kararıyla bozulmuştur, onlar da af kapsamına alınmıştır.
***
Sadece cezalar değil, belediyelerde veya diğer görev yerlerinde, seçilmişlerin yerine tayin edilmiş olan kayyumların durumu da öyledir. Kayyum atamaları sona erdirilecekse, her yerdekilerinki de sona erdirilmelidir.
Özetle: Bugünkü “barış süreci” sırasında, eski PKK üyelerinden veya örgüte “üye olmasalar da haklarında benzeri gerekçelerle soruşturma ve kovuşturma açılmış” partili veya partisiz kişiler hakkında da cezalandırma işlemlerinin durdurulması gerekmektedir.
Bu, eski deyimiyle genel veya kısmi bir “af” yasası çıkarılması gereği demektir. Adına “af” denilmese de olur, içeriğini belirtecek başka sözcükler de var.
Bu konuya devam edeceğim.