Kayyumlu rejim...
Altan Öymen
Son Köşe Yazıları

Kayyumlu rejim...

06.11.2024 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

“Kayyım” veya “kayyum” sözcüklerini, ben ilk, 1949 yılında, siyasal bilgiler fakültesinin birinci sınıfında işittim. Bize orada, iktisat ve diplomasiyle birlikte, hukuk dersleri de okuturlardı.

Konunun ilk sorunu, sözcüğün nasıl yazılıp okunacağıydı. “Kayyım” mı diyecektik, “kayyum” mu?

Öğrendiğime göre, ikisi de kullanılabilirdi. Ama eski Osmanlı dilinde, ikisinin anlamı farklıydı. Bugün, eski bilgilerimi lügatlara bakarak tazeledim. Hangisi kullanılırsa kullanılsın, ikisinin karşılığı olan anlamlar da iki çeşitti: 

1- Biri şuydu: Cami ve mescitlerdeki temizlik görevlilerinin adı.

2- Öteki, vakıf sahiplerinin geçici olarak kendileri yerine vekil olarak belirledikleri kişinin sıfatı. Bu, zaman içinde gelişmiş, ekonomik ve siyasal kuruluşların da yönetimlerinin, sahiplerinin güvendikleri kişilere geçici olarak, teslim edilmelerinin yolu olmuştu. Hukuki esaslara bağlanmıştı.

Kuruluş sahiplerinin mirasçıları arasında anlaşmazlık çıkması gibi sorunların mahkeme yoluyla çözülmesi için kurallar konmuştu.

Kuralların esası ise şuydu: Hangi şekilde olursa olsun “kayyım veya kayyum” tayin edilen kuruluşların, daha önceki hedeflerinin gereğinin yerine getirilmesi yolundan şaşmamaları ve her alandaki karar ve uygulamalarında, o mülk veya kuruluşun çıkarlarının korunmasında çok dikkatli olmaları.

Bu, eski Osmanlı’daki durum. Cumhuriyet döneminde o alandaki yasalar karar ve uygulamalar gelişti. Ama işin esası değişmedi. Daha sonrasına bakalım: Türkiye Cumhuriyeti’nin kanunlarından sonrasına...

***

“Kayyım-kayyum” konusuyla, benim doğrudan doğruya karşılaşmam, 1980 yılında oldu. 12 Eylül darbesinden hemen sonra. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ile kuvvet komutanlarının başlattığı askeri yönetim zamanında.

Askeri yönetimin ilk hedeflerinden biri, tüm ülkede siyaseti yasaklamak ve Meclis’le birlikte mevcut siyasal partileri de kapatmaktı. Ben o sırada, CHP’nin genel sekreter yardımcılarından biriydim. 

Daha 12 Eylül sabahında, o zaman genel başkanımız Bülent Ecevit ile -o sıradaki azınlık hükümetinin başında olan- Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel evlerinden alınmıştı. İki partinin de genel merkez binasına ve yerel örgütlerine el konmuştu.

Ecevit ve Demirel, Hamzaköy adındaki bir yöreye götürülüp -o günlerdeki deyimiyle- “koruma altına” alınmışlardı. Alparslan Türkeş’in başkanlığındaki MHP ile Necmettin Erbakan’ın başkanlığındaki Milli Selamet Partisi (MSP) de gene askeri bir mevkide, “koruma” altındaydılar. Partilerinin diğer milletvekillerinin bir kısmı da Ankara’da Dil Okulu diye anılan bir binada aynı durumdaydılar. Genel başkanlar gibi bir kısım milletvekili siyasal yasaklıydık ama, biz parti genel merkez kurullarının yöneticileri, askeri yönetimce, partilerin teslim alınması işlemlerinin tanığı olmamızı bizlerden istiyorlardı. Ayrıca biz, bazı iddialarla açılmış soruşturmalarda askeri savcılara ifade verecektik.

Bu koşullar altında, Ankara’da bir arkadaşımızın evini toplantı yeri haline getirdik. “Koruma” altındaki Ecevit yerine, başkanlığımızı fiilen üstlenen genel sekreterimiz Mustafa Üstündağ’ın yönetiminde, orada toplanıp sorgulara hazırlanıyorduk.

İşte o sırada o “kayyım-kayyum” konusu ortaya çıktı. Askeri yönetimin, fiilen kapattığı partilerin resmen de kapatılmasını hedeflediği belliydi. O geçiş sürecinde yapılması gereken işler için bizim varlığımıza ihtiyacı vardı. O işlerden biri de partiye bir kayyum tayin edilmesiydi. O konuda bizim görüşümüzü almak istiyorlardı Partinin varlığı açısından, faaliyetini o zamana kadar sürdürenler biz olduğumuza göre, o geçiş işlemleri sırasında, ortaya çıkabilecek soruları bize de soracaklardı.

Ve sordular, görevlendirmeye karar verecekleri “kayyım-kayyum”lar kimler olmalı diye.

***

Bundan sonrası bu yazıya sığmaz. Daha sonraki yazılarda o süreci de anlatmak isterim. Ama özeti şu: “Kayyım-kayyum” konusundaki fikirlerini bazı arkadaşlarımıza, gayri resmi bir anket yapıyormuş gibi sordular. “Kimler münasiptir?” diye. Ve o “gayri resmi anket”in sonucunu uyguladılar. “Kayyım-kayyum” heyetinin başına önceki valilerden Cezmi Kartay’ı getirdiler. Ve böylece, bir darbe süreci içinde de o konuda kanunların gerektirdiği kurala uygun bir metot uygulamış oldular. Kartay, o görevde “kayyım-kayyum” olduğu kuruluşun hedeflerinin korunmasında gerçekten çok dikkatli davrandı. Ve partinin yeniden açılmasının uzun bir zaman almasına rağmen, varlığını fiilen sürdürmesinde de çok faydalı oldu.

Daha sonrası, daha da ilginçtir. Onu da bir başka yazıda anlatmak isterim. Tabii bu dönemde karşılaştığımız olaylara da değinerek.

Yazarın Son Yazıları

Kim ne istiyor?

“Anayasamız değişmelidir. Çünkü askerler tarafından yapılmıştır. Bunun yerine, siviller tarafından yapılacak yeni bir anayasa hazırlanmalı ve yürürlüğe sokulmalıdır.”

Devamını Oku
04.06.2025
Dalga... Dalgalar

Başlıktaki “dalga” sözcüğü ve onun çoğul hali, daha çok, edebiî eserlerde kullanılır. Romanlarda, hikâyelerde, şiirlerde...

Devamını Oku
28.05.2025
CHP ve ‘75 yıl’

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 19 Mayıs günündeki bayramlaşmamız sırasında hatırlattı: O mayıs gününde, benim bir de özel anım var. Anımı kitaplarımda anlatmıştım. Oradan aklında kalmış.

Devamını Oku
21.05.2025
Barışın ve adaletin yolu

Barışın ve demokrasinin gerçekleşmesini ve yerleşmesini hedeflediğini ilan eden girişimlere, elbette karşı çıkılmaz. Başarılar dilenir. Eğer o dileğin gerçekleşmesine katkıda bulunacak bir öneriniz varsa bu, o girişimi yürütmek isteyenlere sunulur.

Devamını Oku
14.05.2025
Başsağlığı, mizah, şiddet ve dilek

Başsağlığı, mizah, şiddet ve dilek

Devamını Oku
07.05.2025
Hedeftekiler (2)

Hedeftekiler (2)

Devamını Oku
30.04.2025
Hedeftekiler…

Hedeftekiler…

Devamını Oku
16.04.2025
CHP, kurultay ve gençler

CHP, kurultay ve gençler

Devamını Oku
09.04.2025
Halkın dediği...

Halkın dediği...

Devamını Oku
26.03.2025
Yarışmak yerine, seçime sokmamak...

Yarışmak yerine, seçime sokmamak...

Devamını Oku
19.03.2025
Bunlar, başka hangi ülkelerde var?

Bunlar, başka hangi ülkelerde var?

Devamını Oku
12.03.2025
‘Barış süreci...’

‘Barış süreci...’

Devamını Oku
05.03.2025
‘5N 1K’

‘5N 1K’

Devamını Oku
26.02.2025
‘Hapishanecilik’

‘Hapishanecilik’

Devamını Oku
19.02.2025
Uğur Mumcu

Uğur Mumcu

Devamını Oku
29.01.2025
Turplar...

Turplar...

Devamını Oku
22.01.2025
‘Alacakaranlık’tan aydınlığa doğru

‘Alacakaranlık’tan aydınlığa doğru

Devamını Oku
15.01.2025
Barış süreci

Barış süreci

Devamını Oku
08.01.2025
Yeni yıl kutlu olsun!

Yeni yıl kutlu olsun!

Devamını Oku
01.01.2025
‘Silkeleme...’

‘Silkeleme...’

Devamını Oku
18.12.2024
Suriye ve iki soru...

Suriye ve iki soru...

Devamını Oku
11.12.2024
Gene gündemde

Gene gündemde

Devamını Oku
04.12.2024
Hangi alanda iyiyiz (2)

Hangi alanda iyiyiz (2)

Devamını Oku
27.11.2024
Hangi alanda iyiyiz?

Hangi alanda iyiyiz?

Devamını Oku
20.11.2024
Atatürk ve İnönü

Atatürk ve İnönü

Devamını Oku
13.11.2024
Kayyumlu rejim...

Kayyumlu rejim...

Devamını Oku
06.11.2024
Kutlu olsun...

Kutlu olsun...

Devamını Oku
30.10.2024
İstanbul Sözleşmesi

İstanbul Sözleşmesi

Devamını Oku
23.10.2024
TBMM’de ayağa kalkmak

TBMM’de ayağa kalkmak

Devamını Oku
11.10.2024
Kapalı ve açık...

Kapalı ve açık...

Devamını Oku
09.10.2024
Meclis açılırken...

Meclis açılırken...

Devamını Oku
02.10.2024
Bir o eksikti...

Bir o eksikti...

Devamını Oku
25.09.2024
Eylül ve CHP (3)

Eylül ve CHP (3)

Devamını Oku
18.09.2024
Eylüldeki yıldönümleri (2)

Eylüldeki yıldönümleri (2)

Devamını Oku
11.09.2024
Eylül günlerindeki savaş ve barış...

Eylül günlerindeki savaş ve barış...

Devamını Oku
04.09.2024
Meclis’teki ‘darbe’ler...

Meclis’teki ‘darbe’ler...

Devamını Oku
21.08.2024
Demokrasiden ‘kurtuluş’ yolu(!)

Demokrasiden ‘kurtuluş’ yolu(!)

Devamını Oku
14.08.2024
Normalleşme...

Normalleşme...

Devamını Oku
07.08.2024
Savaş ve Meclis...

Savaş ve Meclis...

Devamını Oku
31.07.2024
Kıbrıs ve barış...

Kıbrıs ve barış...

Devamını Oku
24.07.2024