Şanghay'da Donghua Üniversitesi ile birlikte bir öğrenci gezisi için gittiğimiz Şanghay Vahşi Hayvan Parkı'nda otobüslerle geçmiştik, "vahşi" olarak tanımlanan hayvanların arasından... Beyaz aslan ve leoparların yanından geçerken göz göze geldiğimiz an anlamıştım; otobüsten insem, bana zarar vermeden iletişim kuracaklarını.
Oysa ki korkuyor kimi insanlar leopardan; doğal ortamlarını geçtim, podyumda gördüklerinde bile. Öldürüyorlar, içini doldurup sergilemekten de utanmıyorlar. Korktukları leoparın kendisi değil aslında, kadına yüklediği anlam. Vahşi, feminen, seksi, vamp, ne dersen de, bir kadının üzerinde kazanılan tüm bu anlamlar gücü çağrıştırdığından olsa gerek, korkutucu olabiliyor. Barneys New York’un Kreatif Direktörü Simon Doonan diyor ki, "leopar desenin mesajı açıktır; avının tüm sakatatlarını yemekten keyif alan bir avcıyım!" Bu çağrışımların etkisiyle leopar desenine hem hayranlık duyuluyor, hem de diğer desenler arasında ötekileştiriliyor.
Leopar desenine duyulan hayranlık yeni değil. 17.Yüzyıl Fransız aristokratları deseni statü sembolü olarak bedenlerinde taşıyor. Christian Dior, 2. Dünya Savaşı sonrası "New Look" Koleksiyonu'nunda feminen silüetler kullanırken, "Leopar desenini giymek için sofistike bir kadınsılığınız olmalı. Tarzınız daha çok tatlı ve yumuşak ise, giymeyin..." diye de uyarıyor. 1980'lerde Yves Saint Laurent, 90'larda Dolce&Gabbana, desenin cazibesine kapılan tasarımcılardan.
Jean Paul Gaultier ise 1994-95 Tarbullboud'deville Koleksiyonu'nda leopar desenini erkek giysilerine taşıyarak önyargıları sorguluyor... Burada klişelere bir el sallayalım mı; zira görüyoruz ki erkekler de leopar deseni giyer. Olur mu, gayet de güzel olur.
Hollywood yıldızlarından Yeşilçam'a, gizemli cazibenin peşinde film yıldızları desenin popülerleşmesine yardımcı oluyor. Moda endüstrisinde seri üretimin yükseldiği 1920'lerde Joan Crawford, 30'larda Josephine Baker, 50'lerde Eartha Kitt, 60'larda The Graduate filminde Mrs. Robinson karakteri, Elizabeth Taylor, Andy Warhol'un esin perisi Edie Sedgwick deseni zarif, zengin, feminen stillerle taşırken; 1970 ve 80'lerde punk rock stiline bürünen leopar Debbie Harry ve Grace Jones'un üzerinde tüm asiliğiyle dünyaya meydan okuyor.
Yeşilçam'da Ahu Tuğba, Banu Alkan, Serpil Çakmaklı 80'lerin abartılı, gösterişli dünyasının altına leopar desenle imzalarını atıyor. Bugün bile memleketimizde leopar desen denilince ilk akla gelen isimler oldukları düşünülürse, imzalar hepimizin bilinçaltına sağlam atılmış olmalı.
Politik figürler de leopar desenini giysilerine dönem dönem taşıyor... Nelson Mandela'nın 2003'deki doğum gününe leopar desenli şifon elbisesiyle katılan Hillary Clinton, 2000 yılında Anayasa görüşmelerine kahverengi bir etek-ceket takım içine leopar desenli fular takan Tansu Çiller, 2009'da Beyaz Saray'daki Halloween partisinde leopar ceketle görülen Michelle Obama ve leopar desenli türbanıyla Emine Erdoğan hakkında bir leopar ne düşünürdü, hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Politika bir leopardan çok uzakta olmalı, zira "leoparın benekleri asla değişmez."
2016 Sonbaharında güç, leoparın beneklerinde!
Leopar deseni, 2016 Sonbahar sezonunun da en önemli trendlerinden biri olacak. Prada'dan Givenchy'e, Anna Sui'den Dries Van Noten'e, tasarımcıların leopar deseninin "yeni güç elbisesi" olarak konumlandırdıklarını görüyoruz.
Hep klişelere sığdırılan leopar desenini rock şıklığa adapte etmek de mümkündür, hippi, yüksek moda ya da hip-hop stiline de... Çünkü insanoğlunun parmak izi gibi, her leoparın beneği de farklıdır. Dikkat çekmek için kullanıldığı düşünülen leopar deseni isterse leoparın kendisi gibi gizlenmeyi gayet iyi becerir.
Oysa korkuyor kimi insanlar leopardan; öldürüyorlar, içini doldurup sergilemekten de utanmıyorlar. Leopardan korkmamak gerek.
Anna Sui, 2016 Sonbahar Koleksiyonu
