Cumhuriyetin kurucu felsefesinin kültür alanındaki en önemli adımlarından biri tiyatro, opera, bale ve müzik alanlarında modern, kalıcı sanat kurumları yaratarak sanat sevgisini tüm yurt sathına yaymaktı. Böyle bir girişimin arkasında devletin ve belediyelerin durması, ulaşılması amaçlanan hedefe son derece uygun ve yerinde bir tavırdı. Ülkemizde tiyatronun kurumsallaşmasında, tiyatro sevgisinin ve ilgisinin yaygınlaştırılmasında ödenekli kurumların oynadığı başat rolü kimse yadsıyamaz. Onların dışında kendi yollarını çizip tiyatro sanatına gerçekten yenileyici soluklar üfleyen özel tiyatronun çığır açıcı, yaratıcı sanatçılarının katkılarını da kimsenin yadsıyamayacağı gibi...
SANATÇI DURUŞU VE LİNÇ KÜLTÜRÜ ÜZÜCÜ AMA GERÇEK...
Genel toplumsal çürüme, kalitesizleşme ve linç kültürü bunların dışında durması beklenebilecek sanat camiasını da giderek etkisi altına alıyor, sanatçı duruşunu gölgeliyor. Sanatçı duruşu derken siyasi bir tavırdan söz etmiyorum. Sanatçı duruşu olaylara, kişilere, süreçlere farklı bir duyarlılıkla bakmayı ve bu farklılığı her şeyiyle kamusal alana yansıtmayı ifade ediyor benim gözümde. Ama yaşanan aşırı kutuplaşma ve buna eklemlenen özellikle sosyal medya kaynaklı linç kültürü, her şeyi siyah-beyaz görmenin kolaycılığını öne çıkarıyor. Bu durum, çıkar odaklı lobileşmelerin kurmaca senaryolarla cirit atabildikleri sisli, puslu bir hava yaratıyor, at izi it izine karışıyor. Ne yazık ki eksik, yanlış ve kurgulanmış bilgilerle harekete geçen, geçirilen kimi siyasi yapılar da “Muhalefet ediyoruz” gayretkeşliğiyle bu tatsızlığın paydaşı oluyorlar.
MEDEA MATERİAL
Geçen sezon Ankara ve İstanbul Devlet Tiyatroları’nın ortak yapımı olarak sahneye koyduğum Heiner Müller’in “Medea Material” oyunu 25. Afife Jale Tiyatro Ödülleri’nde yedi dalda aday gösterildi ve 6 Ekim’de Haliç Kongre Merkezi’nde yapılan ödül töreninde bu yedi daldan beşinde ödüle layık görüldü: En iyi oyun, en iyi yönetmen, en iyi kadın oyuncu (Sükun Işıtan), en iyi sahne tasarımı (Murat Gülmez), en iyi ışık tasarımı (Yakup Çartık).
Evet, sanat esas olarak ödül almak için değil, bir söz söylemek için yapılır. Ama böyle adaylıklar ve ödüller de sanatçıya emeğinin görüldüğünü, fark edildiğini hatırlattığı için değerlidir.
Afife Jale Ödülleri’nin ise benim için özel bir anlamı da var. Bir kere Afife, Türkiye’de tiyatrocu olmanın, Türkiye’de kadın olmanın, üstelik Türkiye’de bir kadın tiyatrocu olmanın akla gelebilecek tüm zorluklarını 35 yıllık kısacık bir ömürde yaşamak zorunda kalmış bir simge, erkekler dünyasında yasakları delmiş bir öncü, ilk kez sahneye çıktığı “Yamalar” oyununun yazarı Hüseyin Suat Yalçın’ın ifadesiyle bir sanat fedaisidir ve ne yazık ki bu toplumda âdet olduğu üzere feda edilmiştir. Bu hazin hikâyenin bir de özel boyutu var benim açımdan. Ailemizde Afife Jale’nin adı çok sık geçerdi. Çünkü sevgili eniştem, gazeteci, yazar, tiyatro eleştirmeni, rahmetli Nusret Safa Coşkun, Afife Jale’ye son günlerinde sahip çıkan birkaç kişiden biriydi.
AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN...
Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahneye koymakta olduğum “Faust”un provalarında kötü bir kaza geçirdiğim için, o kadar istememe ve programımı ayarlamama rağmen İstanbul’a gidip törene katılamadım. Bizi bu ödüllere layık gören değerli jüri üyelerine bir kez de buradan teşekkür ediyor ve katılamadığım için üzüntümü, özrümü iletiyorum
Törende Sükun Işıtan’ı böyle bir sanat organizasyonuna asla yakışmayan bir üslupla protesto edenlere, adaylıklar açıklandığı andan itibaren ortalığı bulandırmaya çalışan yargısız infazcı medyatörlere, çıkar peşinde sanatçı duruşu nedir unutanlara, Devlet Tiyatroları’na ödül verilmesini “Devletin tiyatrosu olmaz” diye, “haksızlık” diye eleştirenlere gelince onlara da her şeye karşın sanata sanatın içinden bakmalarını tavsiye ediyorum, kör noktalardan değil. Çünkü ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.