Ayşe Emel Mesci

Issızlaşıyoruz

12 Ağustos 2024 Pazartesi

Gülriz Sururi, “Tiyatro gerçekten âşık olmadan yapılacak bir meslek değildir” demişti. Ülkemizden bu cümleyi doğrulayacak birkaç örnek saymak gerekse ilk aklıma gelen isimlerden biri Genco Erkal olur. Dile kolay, tam 65 yıl. Evet, yeri doldurulmaz büyük tiyatro sanatçısı Genco Erkal profesyonel anlamda ilk kez 1959’da adımını attığı sahnede neredeyse son nefesine kadar kaldı, 31 Temmuz 2024’te de sahneden tanıklık etmeye hiç ara vermediği dünyaya veda etti.

GENCO ERKAL’IN ARDINDAN

1969’da kurduğu Dostlar Tiyatrosu ise tiyatro tarihimizin kilometre taşlarından biri ve yanılmıyorsam en uzun ömürlü özel tiyatromuz olarak tarihe geçti. Ayşegül Yüksel’in, “Güneşin Sofrasında. Genco Erkal’ın Dostlar Tiyatrosu Serüveni” adlı kaynak kitabında ayrıntılarıyla anlattığı süreçte, ben Genco Erkal’ı ilk kez, Bir Delinin Hatıra Defteri’nde izlemiş ve hayran olmuştum. Durdurun Dünyayı İnecek Var, Rosenbergler Ölmemeli, belgesel tiyatroya adım atışına da işaret eden Havana Duruşması, Türkiye işçi sınıfı mücadelesini sahneye taşıyan Alpagut Olayı o dönemden bir çırpıda aklıma gelen diğer oyunlar. Sonra Genco Erkal’ın Nâzım Hikmet şiiriyle tiyatro yaşamı boyunca sürecek o çok özel ilişkisi başladı, çok çeşitli biçimlerde ama hep kendince, kendi sesini, soluğunu, rengini büyük ustanın dizelerine katarak taşıdı Nâzım’ı sahneye. Bizi sahnede buluşturan da yine bir Nâzım Hikmet yapıtı olmuştu: Mehmet Ulusoy’un 1992’de Paris’te Fransızca sahneye koyduğu “Le Nuage Amoureux”de (“Sevdalı Bulut”) o “Bulut ve Şair”di, ben de “Ayşe ve Taranta Babu”. Sanat hayatımın 25. yılında Genco ile aynı sahneyi paylaşmak unutamayacağım bir tecrübe olmuştu benim için.

Mehmet Ulusoy’un yaratıcı rejisiyle sahneye taşıdığı “Sevdalı Bulut”ta şöyle der Nâzım: “Derviş servi ağacına dayanmış neyini üflüyordu. Neyin bir deliğinden bir bulut fırladı havaya. Derviş neyini üfledi, bulut da yükseldikçe yükseldi, gökyüzü çayırından otlayan bir kuzu gibi ağır ağır ilerledi, yürüdü...” 

Genco Erkal da o “Sevdalı Bulut” gibi tam 65 yıl boyunca tiyatroyu aşkla yaptı, dirençle yaptı, dik durarak, muhalif kimliğinden hiç ödün vermeden yaptı, Kara Seyfi’lere hep karşı çıkarak yürüdü, yürüdü, gökyüzünde yerini aldı. Biz eksildik.

AFŞAR TİMUÇİN’E VEDA

“Otur da konuşalım/ Gelmeyen bahardan/ Sıcak uzun yazlardan/ Yeşil rüzgârlardan/ İki çift söz edelim/ Otur da konuşalım/ Bu şehir kurtlar şehridir/ Büyük korkaklar şehridir/ Kuşkular kuyusudur/ Açlık deliliğidir/ Otur Ahmet kardeşim/ Otur da konuşalım.”

26 Temmuz’da yitirdiğimiz felsefeci, şair, yazar, çevirmen, güzel insan Afşar Timuçin’in bu dizelerinin bende ayrı bir yeri vardır. 

1970’lerin ortasıydı, sanırım 1975 yılıydı. Kompozitör Ahmet Yürür bir konser için iki bestesini söylememi istemişti. İkisinin de sözleri Afşar Timuçin’e aitti: “Çanları Kimler Çalıyor?” ve “İlk Türkü”. İlk Türkü şiirindeki “Otur Ahmet Kardeşim” dizesini nedense zihnimde kendisine yakıştırdığım Ahmet Yürür beni bir ay çalıştırdı, konser yaklaşınca da Timur Selçuk’un Tünel tarafındaki atölyesinde, onunla birlikte çalışmamı istedi. Timur ile birkaç kez çalışıp hazırlandık. Fakat ben tam konser günü, hatta konsere birkaç saat kala rahatsızlandım. Şarkıları Timur söyledi.

Afşar Timuçin hem bilgeydi hem kadife gibi yumuşak bir yürek hem de pek çok şiiri bestelenmiş usta, duyarlı bir şair.

Güzel insanlar durmadan bırakıp bizi gidiyorlar, ıssızlaşıyoruz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları