Barış Doster

Geleceği nasıl planlamalı?

27 Temmuz 2022 Çarşamba

Bir yandan Türk Lirası’nın ABD Doları ve Avro karşısındaki değer kaybını izliyor, diğer yandan gençlerimizin yakından ilgilendiği KYK borçlarıyla ilgili düzenlemeleri takip ediyoruz. Bir yandan milyonlarca gencimiz, üniversite tercih sıralamasını doğru yapabilmek için endişeleniyor, diğer yandan vakıf üniversitelerinin, özel yurtların yüksek ücretleri umudumuzu kırıyor. Bir yandan yoksulluk, işsizlik, hayat pahalılığı belimizi büküyor, diğer yandan geleceğini ülkemiz dışında arayan insanlarımızın, doktorlarımızın çokluğu içimizi karartıyor.  

 Biliyoruz, Türkiye; potansiyeli büyük, yetişmiş insan kaynağı güçlü, güzellikleri, zenginlikleri eşsiz bir ülke. Fakat bunları değerlendirmede, verimli kullanmada, üretim için seferber etmede, adil-hakça bölüşmede başarısız. Geleceği, eğitimi, sağlığı, nüfusu, kentleri, köyleri, sanayiyi, tarımı, konutu, istihdamı planlamada, bu alanlarda kamuyu etkin kılmada, başarılı projeleri çoğaltmada yetersiz. Bu da dünyayla rekabette elimizi zayıflatıyor. Beyin göçünü hızlandırıyor. Rekabeti, işbölümünü zorlaştırıyor. Korkunç bir kaynak israfına, zaman ve enerji kaybına neden oluyor. Bilgi çağını yakalamada, orta gelir tuzağından kurtulmada, yolumuzu daha da uzatıyor.  

ÜRETİM EKONOMİSİNİN ÖNEMİ

Yinelemekte yarar var; toplumun bilgiye olan açlığı, sanayinin bilimsel faaliyete olan talebi, kısa vadeli düşünülemez. Bu konuya uzun vadeli, bütüncül bir yaklaşımla eğilmek gerekir. Eğitim; akıl ve bilim temelinde, devletin en öncelikli işi olarak uzun vadeli planlanmalıdır. Türkiye’nin tarihsel yönelimi, kültürel zemini, entelektüel birikimi, toplumsal yapısı, siyasal, ekonomik, askeri gereksinimleri, ulusal hedefleri, avantajları ve dezavantajları, çok kapsamlı, ayrıntılı biçimde incelenmeden, günübirlik eğitim politikalarıyla, ulusal hedeflere ulaşılamaz. Yaz-boz tahtasına dönmüş eğitim ve bilim politikalarıyla, gençlerimiz yetiştirilemez. Bu işten sadece, örgütlü cehaletten beslenen siyaset esnafı kazançlı çıkar.  

Acı gerçek şudur; sanayisi ithalata bağımlı, ihraç ettiği ürünler içinde ileri teknoloji içeren ürün oranı yüzde 5’i bulmayan, tamamen tüketime odaklanmış bir toplumun geleceği parlak olmaz. Bilimsel çalışmayı, bilimsel merakı, sadece piyasanın talebine indirgeyen bir millet, bilim ve teknolojide yetkinleşemez. Sanayi atılımı yapamaz. Üretim ekonomisinde, hele de nitelikli üretimde başa güreşemez. Türkiye’de ekonomik hayat; faiz, döviz, rant, repo, borsa gelirine ve inşaata sıkışmıştır. Türkiye hızla sanayisizleşmiştir. Emeğiyle geçinenler, orta sınıflar yoksullaşmıştır. Zaten Batılı, merkez, kapitalist ülkeler için üretim yapan bir tedarikçi ekonomi olan, büyüdüğü dönemlerde bile istihdam yaratmayan, yıllarca tarım, turizm, tekstile (3 T sarmalı) dayanan Türk ekonomisi, yanlış tercihlerin ağır bedelini ödemektedir.  

 Türkiye; her konuda planlamayı öncelemelidir. Sanayileşme, ithal ikamesi ve tarımda, tarihsel deneyiminden yararlanmalıdır. Eğitimde, bilimde yetkinleşmeden, sanayi ve teknolojide yetkinleşmek olanaksızdır. Niteliksiz eğitim alan, üretimi unutan, ithalata alışmış, dışa bağımlı bir toplum, tembelleşir. Değerler sistemi aşınır, siyaseti yozlaşır. Yaşadıklarımız bunun kanıtıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları