Çiğdem Toker

Merkez Bankası ve ‘Paralel Yapı’

16 Nisan 2014 Çarşamba

Sonsuz ve yıkıcı iktidar hırsından beslenen “arıza”lardan biri:
Kavramların birbirine karışıp hızla aşınması, kirlenmesi.
Belki de bu yüzden, doğası gereği bir “operasyon” kurumu olan Merkez Bankası’na operasyon haberlerine şaşırmamalıydık.(!)
Ama şaşırdık işte makul insanlar olarak.
Şimdi nefesler tutulmuş beklenmekte ki, yarınki yıllık genel kurulda Merkez Bankası yönetimi, değişecek mi değişmeyecek mi?
Umulur ki, Merkez Bankası’na “siyasi” operasyon yapmayı düşünenler, “kredibilite” kavramından da haberdardır.
Ve böyle bir operasyonun, “kriz” algısını tetikleyeceğinden de.
Gerçi, değişik zamanlarda faiz artırımı kararı nedeniyle, kapalı kapılar ardında, “Müslümanlık” hatırlatması yapıldığı söylentileri kulislerde yayıldığında, bu günlerin de geleceğini anlamalıydık.
Yine de insan bu kadar “kör kör parmağım gözüne” bir “operasyon”a ihtimal vermek istemiyor.

***

Devletlerin bağımsızlığı ile merkez bankalarının bağımsızlığı, birbiriyle akrabadır.
Ve tıpkı devletler gibi merkez bankaları da bağımsızlıklarını zorlu savaşlarla kazanır.
Tam da bu nedenle, para otoritesinin “bağımsızlığının” ekonomik krizlerin ardından gerçekleşmesi rastlantı değil.
Bizim Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (ki, “Cumhuriyeti” değil de “Cumhuriyet” olması bile tek başına çok şey anlatır) bağımsızlığı da 1994 ve 2001 krizleriyle inşa edildi.
Bundan 20 yıl önceki finansal krizin gösterdiği en önemli ders şuydu:
Merkez Bankası, kaba tabirle “çiftlik”; teknik tabirle müdahaleye ve keyfi yönetime açık bir “kamu kuruluşu” olarak görülmemeli.
O dönemler, bankanın Hazine’ye kullandırdığı kısa vadeli avansın, yüzde 15’lerden yavaş yavaş yüzde 3’lere kadar düşürülmesinin ardında, işte bu “çiftlik algısına son” niyeti yatar.
Merkez Bankası bağımsızlığının “pekiştiği” dönemin altyapısını ise “büyük kırılma”nın yaşandığı 2001 krizi oluşturdu.
Bankanın bağımsızlığı kanunlarla güçlendirildi. “Fiyat istikrarı” temel amaç olarak belirlendi. Bu amacı gerçekleştirmede kullanılacak para politikası araçlarını da “kendisinin” belirleyeceği garanti altına alındı. Bankanın Hazine’ye avans verip kredi açması yasaklandı.
Amaç yine aynıydı: Merkez Bankası’nın, kamunun para ihtiyacını karşılayan bir kaynak olmaktan çıkarılması.

***

Gelgelelim, Türkiye sınırları dışına çıkıldığında, havalı “road show”larda pek övünülen bu “bağımsızlık”, içeride yöneticilerin hiç hoşuna gitmedi.
Özellikle ihracattan sorumlu bakanlar Merkez Bankası’nı hep “hasım” olarak gördü.
Kamuoyu önünde “gölge boksu” oynamaktan kaçınmadı.
Sanki Merkez Bankası’nın bağımsızlığıyla, yasasıyla çelişmiyormuş gibi, “büyümeyi desteklemeli, faizleri indirmeli” demeçlerini bol keseden verdiler.
Merkez Bankası’na vurmak Başbakan’ın hoşuna gitmenin ve paylamalarını azaltmanın garantili yoluydu çünkü.
Bu yüzden, banka başkanlarının “Çok istiyorsanız değiştirin kanunu, ‘Merkez Bankası’nın hedefi büyümeye destek olmaktır’ maddesini koyun” izahını da umursayan olmadı.
Sonuç olarak: “Paralel yapı tasfiyesi”, bugünkü konjonktürün görünen gerekçesi olabilir.
Ne var ki, Merkez Bankası’na dönük “operasyon” söylentilerinin gerçek sebebi, kurumun yasalarla korunan “bağımsızlığı” ve AKP iktidarları öncesinde verilmiş bu “bağımsızlık”tan duyulan alerjidir.
O koltuklarda olmayı çok isteyen “birileri” ise olsa olsa birikmiş bu hoşnutsuzluğun güncel aktörleri.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları