“Kendini gerçekleştiren kehanet”, post-truth (hakikât sonrası) çağının en önemli getirilerinden.
Bireylerin ve toplulukların bir durum veya olgu hakkında karar verirken veya o durumu, olguyu algılarken yaşadıkları sürecin gerçek bilgilere değil de inançlara veya baskın söylemlere dayandığı bu süreç kendini gerçekleştiren kehanetin ortaya çıkması için gerekli ortamı sağlıyor.
Türkiye gibi geleceği ile ilgili karar aşamasında olan ve karar vermekte de zorlanan birçok ülke için kendini gerçekleştiren kehanet sık sık karşılaşılan bir bölüm sonu canavarı gibi.
“Silivri şimdi soğuktur.” Neredeyse Gezi olaylarından beri sosyal medyanın gündeminde olan kimi zaman tehdit kimi zaman mizah amaçlı olarak kullanılan bu cümle Türkiye’de korku algısının nasıl biçimlendiğine, muhalif toplulukların üzerinde nasıl bir korku duvarı inşa edildiğine iyi bir örnek.
Adım adım kendini büyüten bir “Silivri” metaforu ülkenin üzerinde bir kara bulut gibi dolaşıyor. Bu karanlıktan en az çekinenlerin gençler olması oldukça önemli. Onlar geçmişe o kadar hakim değiller ve doğal olarak adım adım büyüyen korku duvarı onları o kadar korkutmuyor.
Bu yüzden eyleme katılıp demokratik protesto hakkını kullanan onlarca gencin tutuklanması “bihaber” oldukları veya büyükleri kadar ciddiye almadıkları Silivri korkusunu kendilerine hatırlatmakla ilgili olabilir.
Sırf kendileri değil tabii. Başına gelenleri anlatacakları yaşıtları, arkadaşları, onlar için endişelenen aileleri bir daha ki eylemde onlara ne diyecek?
Bir kere ölen, ölmekten korkmaz ama yakınının ölümünü görenler için ne kadar korkutucu ve üzücüdür. Kendini gerçekleştiren kehanet de bunu kullanır.
BELİRSİZLİK VE GELECEKSİZLİK
Bir şeyi protesto etmek için bir araya gelen yurttaşlar eğer haklarını koruyacak bir hukuk düzeni yani gerçeği güvenilir kılan bir sabitten mahrumlar ise gelecekleri belirsizdir. Geleceksizlerdir.
Bu durumda, olasılıklar kendilerini üretmeye başlar. En baskın olasılık en korkutucu olandır, en çok o dile getirilir, farklı biçimlerde kimi zaman kaygı kimi zaman mizah yoluyla yeniden üretilir.
Bundan güç sahipleri habersiz midir? Elbette değillerdir. Hele sosyal medya ile her duygu ve düşüncemizin büyük bir veri olarak yayıldığı bir devirde…
İnternette paylaşım yapan hemen herkes kişisel verilerinin güvende olmadığından şikâyetçi oysa sizi izleyenler için öznel varlığınızdan çok davranış ve eğilimlerinizle oluşan kategorik topluluk hareketleriniz önemli.
Çünkü ortak davranış ve eğilimler bir topluluğun sonraki adımı, adımları için çok sayıda veri içerir. Bu veriler bir gelişmenin sanki kendiliğinden yaşanmışçasına oluşmasına zemin hazırlar.
Korkularınız ve korkularınızın güdülediği diğer duygular başınıza geleceklerin kahini haline gelir.
Bu yöntemler sırf toplum psikolojisini manipule etmek için kullanılmaz. Para piyasalarında da sık sık uygulanır.
Finansal anlamda sözü geçen birisi örneğin bir ekonomist, uluslararası fon yöneticisi veya büyük bir sermaye sahibi herhangi bir yatırım alanı hakkında olumlu veya olumsuz öngörüde bulunduğunda yatırımcılar bu öngörünün kesinlikle gerçekleşeceğini düşünür ve yatırım eğilimlerini o yönde belirler. Sonuçta söz konusu öngörü kendiliğinden gerçekleşmiş olur.
Dünya yakın zamanda görülmemiş bir değişim içinde. Artık diplomasinin nazik ve barışçıl dili uluslararası siyasette pek de geçerli değil. Trump’ın ve Putin’in başını çektiği yeni bir siyaset dili oluşuyor. Bu dil hem kurumları hem de kurumlar çevresinde oluşan kültürü değiştirecek.
20. yüzyılın aparatları yavaş yavaş ortadan kalkarken bir sonraki adımda sıra kurumlara gelecek. Bildiğimiz her doğrunun alaşağı olabileceği bir dönemdeyiz.
Bu dönem yani hakikât sonrası çağı kahramanları, hainleri, doğruları, yanlışları değiştirilebilir, birbirinin yerine konulabilir kılıyor. Çünkü gerçekler topluluk inançları ve baskın söylemin gücüyle eğilip bükülebiliyor.
Böylesi bir dönemde asıl soru şu olmalı: Hakkını arayan kitleler dünyayı paylaşımcı bir düzene doğru dönüştürebilecek mi? Bunun yanıtını elbette zaman görünür kılacak.