Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Çürümüş düzen dikiş tutar mı?
En son Birleşik Krallık seçimleri gösterdi ki,
demokrasi büyük bir aldatmacadır. Sandık bir başına anlam ifade etmiyor;
yığınlar korkularıyla, günlük kaygılarıyla tutum takınıyor. Sonuç: Yazık ki
vasatlık, bayağılık ve aslında çözümsüzlük oluyor.
Yaşlı insanlar kaygılarına iyice yenik düşüyor,
özellikle yabancı düşmanlığı kozu işe yarıyor bu seçmenin oyunu almak için.
Kapitalizm artık sürekli kriz üretiyor, yine de kimsecikler radikal bir tutum
takınarak eleştiri yapamıyor, dönüp dolaşıp birbirinin benzeri siyasal yapılara
yenik düşüyor insanlık. Artık dünya en sağcı dönemini yaşamaktadır. Bu korkunç
gerçekle yüzleşmek gerek.
Seçim analizlerini okurken, İşçi Partisi lideri Corbyn’nin
Brexit konusunda net tutum alamamasının seçmen gözünde güven sorunu yarattığı
vurgusuna rastladım sıkça. İkircikli olanı seçmen sevmez. Ancak sağ popülizm o
kadar keskin ve yıkıcı çullanıyor ki sosyalistlere, ilkeleri korumak hiç de
kolay olmuyor. Hem ırkçılık karşısında dirençli olup hem de yabancılardan
nefret edenlerden oy istemek kolay değil. Sağ siyasetin böyle bir derdi yok.
Buna karşı ne yapılabilir peki?
Gericilik kasırgası
Tüm dünya ürkütücü bir gericilik kasırgasıyla karşı
karşıya! Büyük yığınlar zaten içe kapanmış, kişisel hazlar, çıkarlar eşliğinde
gamsız bir yaşam sürüyor. Bireyi, yalnızlığı içinde tutmayı hedefleyen küresel
şirketler, bunu fırsat sayıyor. Sosyal medya bağımlılığı, çıkarcı/bencil
yığınları oyalayacak haz araçlarıyla toplum mühendisliği yapmakla meşgul.
Kimseler ciddi meselelere kafa patlatmaya meraklı değil. Bu düşünsel çöl
ortamından çıkıp, dikkat çekici olmak kolay değil. Sosyalistlerin çığlığının
duyulması için felaketin boyutlarının artması gerek!
“Felaket dediğin nedir, daha ne olması gerekiyor?” diye soran çıkabilir, haklıdır. Bana göre yaşananlar,
tüm dünyada, yeterince ürkütücü. Lakin bu doz yetmiyor demek ki! Dahası
gerekiyor. Yeniden bir Hitler çıkma olasılığı var mı bilemem, ama
faşizmin yeni kılığını yakında herkes derinden hissedecek. Dünyanın neresine
bakarsanız durum bu! Biz de dışında değiliz elbette.
Şunu söyleyeyim; sandıktan çıkmak, iktidar olmak,
haklılık anlamı taşımaz. Direnç göstermek gerek inatla. Güç, doğru. Ancak başka
çare yok. Gelecek yıkımın büyüklüğüne işaret etmek yığınları etkilemiyor. Büyük
kesimler bu türden soyutlamaları yapmak istemiyor ya da beceremiyor. Günlük
sorunlara, ani çözümler istiyorlar. An gelecek, bu da olanaksızlaşacak, işte o
zaman “biz haklıydık” demekten öte, somut çözümler önermek gerekli.
Dünyanın neresinde olursa olsun entelektüeller yorgun
geliyor bana. Gürültü içinde boğuluyor. Kendi kabuğuna çekilmelerinin bir
nedeni bu! Haksız değiller. Buyurgan, derinlikten yoksun üç beş adamın elinde
oyuncak hale geldi insanlık. Gerçi kaç kişi bu durumdan samimiyetle rahatsız, o
da başka tartışma konusu! Kolay olan duruma ayak uydurmak! Kişi: “Nasılsa
sınırlı ömrüm var, dünyanın derdini ben mi çözeceğim” diye düşünebilir. İlk
bakışta hak vermek de mümkün. Lakin bu salgın mutsuzluk içinde, kişinin kendi
ruhunu koruması mümkün mü?
Bizden söz edersek
Sözü ülkemize getirirsek, “Gelecek Partisi” türü
yeni arayışların, tıkanıklığın somut göstergesi olduğunu anlamamıza yardım
etmesi açısından bulgu kabul edilmesi gerekir. Artık baskıcı, militan
milliyetçi, dinci partinin içindekiler bile buradan çıkış olmadığını görüyor.
Yalnız çözüm diye kurulan partinin ve ardından geleceklerin “Hıristiyan
demokrat” çizgisinin çözüm olmayacağı da açık. Ne kadar kâğıt üzerinde
(programda) liberal zırvalar doluysa da, sırtında önemli kamburla dolaşan
kimseler, kelimenin tam anlamıyla “liberal demokrat” dahi olamazlar. Üstelik
bu kavramların herkesçe kutsanması da ayrı büyük açmaz!
Bizde siyasetçinin düşünmeye vakti yoktur. Dahası,
düşünene de tahammülü yoktur. Göstermelik aydın övgüsü, kalem sahibi uzak
oldukça sürer. Herhangi bir lider, yakınına ezberini bozacak biri gelirse
tedirgin olur. “Lider” meselesini de iyice konuşmak gerek. Yerel
seçimlerden sonra her yanda küçük derebeylerine rastlıyoruz. Kimse tam
tarifiyle işiyle meşgul değil. Bu da çağın başka gerçeği ve sorunu aslında.
Fikirde inat etmek!
Demokrasilerde saçma bulduğum bir gelenek var, kabaca
şöyle: “Seçimlerde kaybeden gider, yerine başkası gelir” şeklinde. Bu
tavır ilkeye değil, bireye bağlı anlayışın belgesidir aslında. Oysa, tersten
düşünürsek, eğer ilkelerimiz ve tezlerimiz doğruysa, neden kitlelerin
yanılgısını biz ödeyelim? 80 darbesinde yüzde 92 oy verenler bir partide olsaydı,
kalanlar diğer partide, haklı olan yenilmiş olacaktı. O halde asıl sorun “yapamayan
gider” meselesi değildir. Kim olursa olsun, kişiye bağlı siyaset üretmenin
yanlışlığındadır. Corbyn istifa edecekmiş, etsin. Ama asıl soru şu: “Gericiliğe
karşı verdiği kavgada haklı mıydı?” Budur. Yığınlar kolay yanılır.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Sette kavga çıkmıştı: Siyah Kalp dizisinde flaş ayrılık