Amerika’yı Yeniden Keşfetmek..

19 Kasım 2014 Çarşamba

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Amerika’yı Columbus’tan önce Müslüman denizciler keşfetti” iddiasıyla şaşkınlık yarattı. Bir an için bu iddianın doğru olduğunu varsaymak ilginç olabilir diye düşündüm.
Aklıma ilk önce, bu iddiayla tepetaklak olan
“Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok”
deyimi geldi. Düşünsenize, Amerika ilk keşfe-dildiğinde tarihin akışı hiç etkilenmemiş. Ama Columbus Amerika’yı yeniden keşfettiğinde hem
o kıtadaki halkların yaşamlarını altüst edecek, hem de dünyanın geri kalanında kapitalist uy-garlığın gelişmesini hızlandırarak Afrika’yı, Arap halklarını sömürgeleştirilmeye, az gelişmişliğe mahkûm edecek bir süreç başlamış. İlk keşfi bir işe yaramadığından, Amerika’nın ikinci kez keşfedilmesi gerekmiş.
Öyleyse bu pratikte bir işe yaratılamamış olayla övünmeye kalkmak ne anlama geliyor? Bu sorunun cevabı, bence siyasal İslamın, “Batı” karşısındaki iktidarsızlığına katlanmasını kolaylaştıran “Batı uygarlığı çürüyor. Bu uy-garlığa karşı tek alternatif Müslümanlıktır!” fantezisinde yatıyor.
Amerika’nın “ikinci keşfine” dönersek, 15. yüzyıldan itibaren yeni bir üretim tarzı giderek gelişti ve kendisinden önceki tüm üretim tarz-larını, “uygarlıkları” yıkarak ya da dönüştürerek yaygınlaştı, egemen oldu. Bu üretim tarzının egemen sınıfları da dünyanın efendileri (sömürgeciler, emperyalistler) konumuna yükseldiler.
“Müslüman uygarlık” bu yeni üretim tarzının ürettiği uygarlığın karşısında kendini koruyamadı. Çünkü Amerika’yı “keşfettiğinde” uygarlığa bir “katkı” yapamamış olmanın ötesinde, uygarlığının enparlak döneminin mirasını, Gazali’nin “başarılı” müdahalesi sayesinde, kullanılamaz hale getirecek bir “eksiltme” işlemini gerçekleştirmeyi “başarmıştı”.
Cehalete övgü
Bu noktada, devam etmeden önce bir “U” dönüşü yaparak, Hıristiyanlığın kurucusu Paul’ün “başarısını” anımsamamız gerekiyor. Paul, yeni bir inanç sistemini, Sokrates, Platon, Aristotales gibi, hakikate ulaşmak için inancın değil, insan aklının, rasyonal, bilimsel düşüncenin uygun olduğunu savunan filozofların mirasının üzerinde kurmaya çalışıyordu. Bu mirasla hesaplaşamayacağını görünce Paul, çözümü, hakaret etmekte buldu: Kendilerine ne kadar filozof dedilerse o kadar aptallaştılar. Mantıktan mantıksızlık çıkardılar, boş kafaları giderek daha da karanlıklaştı” (Romalılar). “Bu dünyanın bilgeliği, Tanrı katında aptallıktır(Korintlilere mektup). Paul’ün akılcılığa, felsefeye olan nefretine, cinselliğe, bedensel hazlara, kadına yönelik şiddetli bir nefretin de eşlik ediyor olmasıysa ayrıca anlamlıydı.
Böylece tarihçi Charles Freeman’ın “Batı’nın zihninin kapatılması” dediği, bilgiyi küçümseyen, cahilliği yücelten, bilinecek her şeyin kitapta olduğunu, nedeni açıklanamayan şeylerin de Tanrı’nın işi olduğu düşüncesini egemen kılan bir “karanlık çağlar” başlıyordu. Bu dönem, 15. yüzyıla doğru dinin koyduğu sınırların ayırdına varılmaya, “cahilliğin” yeniden keşfedilmesine, bilimin, felsefenin yeniden önem kazanmaya başlamasına, Rönesans’a, kapitalizmin doğu-şuna kadar devam etti.
Avrupa’da yeni kapitalist birey aklı, bilimi öne çıkarmaya başlarken, Ortadoğu’da, Gazali’nin, Platon’u, Aristotales’i, Müslüman uygarlığın İbni Sina, Farabi gibi, Rönesans olayında büyük yeri olacak filozoflarını hedef alan, kuşkuyla karşılaştığı noktada “Allah’ın işi” açıklamasına başvurmayı seçen yaklaşımı hızla yayılıyor, daha sonra “içtihat kapıları kapandı” ifadesine olanak verecek biçimde egemen oluyordu.
Böylece Amerika’nın “ikinci keşfiyle” uygarlık bir yöne dönerken, Gazali’nin mirasıyla Arap ve Müslüman dünyası tam tersi bir yöne dönüyordu.
“Müslüman dünyası”, 11. yüzyılda terk ettiği “muhteşem yere” geri dönmek istiyorsa, önce Müslüman entelektüellerin ve siyasilerin ayaklarını yere basmaları gerekiyor. Hem Batı uygarlığına alternatif olacağız deyip hem de bizzat bu “Batı-Doğu” kavramını, Batı uygarlığını üreten “kapitalist üretim tarzını” benimseme saçmalığından kurtulmak, uygarlık alternatifi iddiasını bir fantezi olmaktan çıkaracak, bu uygarlığı destekleyecek bir üretim tarzı düşünmeye başlamak gerekiyor. Bunun için ise neden-sonuç ilişkisinin fantastik açıklamalar-dan, histerik şiddet tutkusundan kurtarılması, akılcılığın, bilimsel yöntemlerin itibarının iade edilmesi, bireyin düşünce çabasının, özellikle kadının kendi bedeni üzerindeki tasarrufunun özgürleşmesi gerekiyor. Bence olacak iş değil! En iyisi başka yöne bakmalı!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları