Euroleague’de kupa Real
Madrid’in oldu. Çeyrek finalde
elenmeye doğru giderken
kavga çıkarıp dengeli ceza (!)
dağıtımıyla yakaladığı avantaj
sonucu Partizan’ı eleyen İspanyol
takımı, eksik Fenerbahçe Beko’yu
hatalı yürümeyle karışık mucize bir
üçlükle eleyen Olympiakos’la finalde
karşılaştı. Aslında maça Olympiakos
çok iyi başlamıştı. Her şey onlar için
iyi gidiyordu. Real Madrid’in alan
savunmasına dönmesiyle ivme değişti.
Bence Avrupa’nın tartışmasız en iyi
uzunu olan Tavares beklediğim gibi
ortayı çok iyi kapattı, kolay yakın atış
vermedi. Hele bir de rakipte şutunu
riske edeceğiniz bir dış oyuncu varsa
(Walkup) alan savunmasının tadından
yenmez. Nitekim öyle oldu. Tek
maçlık seride yaş faktörünün önemli
olmadığını bir kez daha gördük.
Rodriguez, Causeur ve son basketi
ile Lull (yaş ortamaları 37) bu maçı
gurur meselesi yaptı.
Olympiakos cephesinde koç Bartzokas anlaşılmaz bir şekilde Walkup’ta israr ederek, alan savunmasında Fall’u kenarda tutarak Real Madrid’e büyük bir kıyak yaptı. Arkasına sığanacağı tek şey Walkup’ın topa yapacağı baskı olabilirdi! Ama o da olmadı. Rodriguez evinin arka bahçesinde oynar gibi oyuna damgasını vurdu.
Ülkemizde menajerlerin de
etkisiyle bir Yunanlı koç modası çok
gündemde. Bari cümbür cemaat
gelmesinler! Yardımcı antrenör,
kondisyoner derken yakında malzeme
sorumlusunu bile getirirlerse hiç
şaşırmam! 20 yıla yakın yurt dışında
çalışmış birisi olan bana bile kimse bu
imkânı vermemişti.
Eğer en iyisi (Bartzokas) bu ise bize gelenlerin durumu ayrı bir tartışma konusudur. Hoş bazı kulüplerimiz işe geç de olsa Tofaş örneğinde olduğu gibi uyandı ama dileğim bunun diğer kulüplerin kulağına küpe olmasıdır.
Kimse kolay kolay bize kapıyı
açmıyor. Ancak tırnaklarımızla
kazıyarak bir yerlere geliyoruz. Bunu
en iyi benim gibiler bilir. Ben Türk
basketboluna katkı yapabilecek
yabancı antrenöre karşı değilim ama
burası da kimsenin babasının çiftliği
değil.