Evin İlyasoğlu
Evin İlyasoğlu evini@boun.edu.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Acılar ve müzik

06 Mayıs 2020 Çarşamba

18.yüzyıl sanatçısının yapıtında öz ve biçim birbirine eşit bir denge kurar. Çektiği acılar, geçirdiği travmalar, iç dünyasındaki hüzün ya da neşe dinleyiciyi yönlendirmez. Esas olan öz ve biçimin dengede olmasıdır. Bu dönemin en ünlüleri, Haydn, Mozart ve genç Beethoven gibi besteciler yapıtlarına dinleyiciyi yönlendiren başlıklar da koymazlar. Biçimsel olarak şekillendirilen sınıflamalar (sonat, senfoni, konçerto gibi) ve onların içindeki sıra numaralarıyla biliriz yapıtlarını. Sıra numaraları da genellikle Opus (eser), Op. olarak belirir. Örneğin Op. 23, bestecinin 23. eseri demektir. Mozart gibi kimi bestecinin yapıtları daha sonra Köchel gibi bir uzman tarafından düzenlenmiş ve onun adına ilişkin sıra numarası almıştır. Örneğin Saraydan Kız Kaçırma operası K. 334 numarasını taşır. 

19. yüzyılın romantik bestecisi, opus numarasının yanı sıra yapıtlarına dinleyiciyi yönlendiren alt başlıklar verir. 20. yüzyıl bestecisi ise opus numarası yerine kendi seçtiği başlığı koymuştur. Örneğin senfoninin bir bölümü, örneğin Allegro veya Andante gibi tempo tanımıyla değil de bestecinin verdiği bir başlıkla tanımlanabilir. Gustav Mahler, 1899-1901 tarihli 4. Senfonisinin son bölümünde “acelesiz, sakin” bir tempo öngörür. Ve burada duru bir soprano, hatta erkek çocuk sesi “Das Himmlische Leben” (kutsal yaşam) şarkısıyla cennetin bulutsuz göğünü anlatmakta, bestecinin çocuk ölümleri üstüne duyarlılığını yansıtmaktadır.

Dmitri Şostakoviç’in Op. 60, 7. Senfonisi “Leningrad” başlığını taşır. Besteci, bu yapıtı 27 Aralık 1941’de ölüm-kalım savaşı verdiği Leningrad’da tamamlamış. Yaklaşık 900 gün Alman kuşatmasında kalan kentteki direnişin simgesi olan eser, sonra da Sovyet yönetiminin propaganda aracı olmuş. Bu senfoninin besteleniş sürecindeki acıklı öyküyü Sarah Quigley’nin “Orkestra Şefi” başlıklı kitabından okumuştuk. Giderek ölen ve yaralanan orkestra üyeleri azaldığı halde eserin 9 Ağustos 1942’de ilk kez nasıl özveriyle seslendirildiği anlatılıyordu.

‘Anneciğim Sakın Ağlama’

Polonyalı besteci Henry Görecki, “Acılı Şarkılar” başlığını taşıyan 3. senfonisinde tarihi bir felaketi müziğine yansıtmıştı. Göerecki, serialist ve minimalist yöntemleri kullanan bir besteci. 1970 yılında rastladığı bir kitapta Polonya’daki Zakopane Hapishanesi’nin duvarına kazınmış sözler bulur. Bir genç kızın annesine seslenişidir: “Hayır anneciğim, sakın ağlama. Cennetin her şeyi izleyen kraliçesi beni hep koruyacak”. Altındaki imza: Helena Wanda Blazusiakówna,18 yaşında, 26 Eylül 1944 tarihinden beri hapis yatmaktadır. Belki de biraz sonra gaz odasına gönderilmiştir.

Görecki o şiiri müziğine trajik veya melankolik olarak işlemek istemediğini söyler: “Yumuşak ve olumlu bir müzik olmalıydı. Evet, aslında çok trajikti. Bu genç kız o duvardan annesine bir mektup yolluyordu. Korkunç bir acı, ancak güçlü bir duruş ve trajediye çevrilmemişti.” Ünlü soprano Dawn Upshow’un 1992’de seslendirdiği 3.senfoni kaydı piyasaya sürüldüğünde 1 milyon adet satılmış ve ilk kez bir klasik müzik eseri pop müzik gibi geniş ilgi görmüştü.

Bakalım bugünlerin değişen dünyası tarihe nasıl müzik örnekleri bırakacak!

İdil Biret Ne Yapıyor Bu günlerde?

İdil Biret her zamanki gibi yine çok hamarat! Önce son zamanlarda kayda alınan eserlerin kurgularını yapmış. Örneğin Beethoven’in “Diabelli Çeşitlemeleri” gibi. Şimdi Mendelssohn ve Çaykovski triolarının kurgusu üzerinde çalışıyor. Sonra da kasımda kaydedilen Mozart 21. ve 22. konçertoların kurgularını tamamlayacak. Bu arada her zamanki gibi müthiş kitap okuyor:  Osman Necmi Gürmen’in “Mühtedi-Kiliseden Camiye” başlıklı kitabı; Hakkı Bilen’in “Moda’nın Mülteci Profesörleri” ve Fritz Neumark’ın “Boğaziçine Sığınanlar” adlı kitabı. 

Ne mutlu ona ki kendi alanının dışındaki iç dünyasını zenginleştiriyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları