Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Aydın Çizgiyi Nereden Çeker?

28 Aralık 2014 Pazar

Bu soruya genellikle, “özgürlükten” diye yanıt verilir. Peki, bu kavramı “bilim”le zenginleştirmek kavramın özünü zedeler mi? Bu konuda kuşkuların yaygın olduğunu biliyoruz. Çünkü özgürlük, bilime kökten itiraz etme hakkı olarak da anlaşılabiliyor. Kuşkudan güç alan bilimin metafizikle, ideolojiyle, idealizmle hesabı henüz kapanmamıştır. Bilimin dinle ilişkisinin, kavgasının, mücadelesinin, tartışmasının, artık ne derseniz, temelinde de bu bitmez tükenmez hesaplaşma yatıyor. Bu kavgada aydının nerede durduğu tüm zamanların sorusudur.

***

Özgürlüğün siyasetle ilişkisi de böyle bir şey. Siyaset, özgürlüğü kısıtlıyor; belli kalıplar içinde hareket etmeye zorluyor. Siyaset derken kuşkusuz verili sistem tarafından belirlenmiş, maddi ve ideolojik koşullar içinde şekillenmiş siyasetten söz ediyoruz. Üstelik bu siyasetin, algıları yönetme ve her eğilimden mahalle baskısıyla muhalif olanları da kalıplara uymaya zorladığının ya da ilkesiz muhalefete mecbur ettiğinin bilincindeyiz. Aydının, özgürlük-siyaset ilişkisinde nerede durduğu yine bütün zamanların sorusudur.

***

Siyaset, önümüze çıkan sorular, sorunlar konusunda çözüm üretmek, teorik çerçevemizi pratikte en doğru bir şekilde uygulayabilmektir. Burada aydına yol gösterebilecek olan ilkelerden söz edebiliriz. İlkelerimiz; dünya görüşümüz, siyaset tarzımız, doğru bulduğumuz siyasi çizgiyi geliştirebilmek, onu gerçekleştirmek için başvurduğumuz strateji ve taktikler bütünü, kısacası tüm bu saydıklarımızın özü, “usaresi”dir. Arada bir iş yaparken ilkelerimize dönüp bakarız.

***

Kavramlar dünya görüşümüzün prizmasından geçerek bizim kavramlarımız haline geliyorlar. Özgürlük de öyle bir kavram. Sözgelimi basın özgürlüğünden söz ederken Cumhurbaşkanı, “Türkiye bu konuda en özgür ülkedir” diyebiliyor. Cumhurbaşkanı’nın özgürlük kavramının dinden kaynaklanan bir geri planı var. Bu nedenle de o, özgürlüğü tanımlarken bu arka plandaki anlayışına dayanıyor. Çok kabaca söyleyelim; ona göre gazetecinin gazetecilik yaparken bir sınırı var ve bu sınır da “ulül emr’e itaat” olmalıdır. O nedenle bir patron ya da genel yayın yönetmeni gibi davranmak, sınırları kendi politikasına göre çizebilmek istiyor.

***

Her neyse, şimdi bizim sorunumuz Cumhurbaşkanı’nın baş düşman ilan ettiği eski dostu ve ortağı ile olan mücadelesinde bizim konumumuzun ne olacağıdır. Konu basın özgürlüğü ile sınırlı olsaydı yanıt kolaydı; onunla sınırlı kaldığı ölçüde hâlâ kolaydır. Hiçbir gazeteci, isterse sürekli nefret suçu işlemeyi ilke edinmiş bir “gazeteci” olsun tutuklanmamalıdır. Hatta biz sözlerin sahibinin tutumu konusunda farklı bilgilerimiz olsa bile Voltaire’ci olabilir, “başkalarının katılmadığımız fikirlerini açıklayabilmeleri için ölümü göze alacağımızı” iddia edebiliriz.

***

Bu kadar laftan sonra artık okurlarımızdan özür dilemeli ve sadede gelmeliyiz. Sadedi şudur: Basın özgürlüğünü savunma konusunda aydın her gün, günde birkaç kez, ne kadar isterse o kadar bildiri yayımlayabilir, imza verebilir. Versin. Ama özgürlükle ideoloji ve siyaset arasındaki ilişkiyi unuttuğu anda imzasının arkasında durma sadakatinin, dürüstlüğünün kendisini sınava çekeceğini de unutmamalı. Özgürlüğü savunmakta hiç beis yok, yeter ki kimin değil, neyin özgürlüğünü savunduğumuzu bilelim. Yeterince sadede gelemedik mi? Gelelim o zaman.

***

AKP’nin eski ortağıyla kavgasından söz ediyoruz. Baştan söyleyelim; bu kavga ideolojik değildir. Kısacası, “ulül emr’e itaat” konusunda aralarında bir fikir ayrılığı yoktur; “emir-ül mümin”in kim olacağı konusunda anlaşamıyorlar. Yöntemler konusunda da farklı düşündüklerini sanmıyorum. “Hayır canım, bak işte özür de dilediler” diyen olursa işte külahım orada duruyor. Bir zamanların muktedir polis müdürü Hanefi Avcı’dan Devrimci Karargâh militanı çıkaran ben miyim? 9. Daire kararına herhangi bir eleştirel bakış ben göremedim, siz gördünüz mü?
Gazetecinin özgürlüğünü savunmak, kim tersini söyleyebilir, başım gözüm üstüne; lakin özgürlüğün dinle; “ulül emr’e itaat”le, geçmişten bugüne ve kuşkusuz yarına hem teorik, hem pratik uzayıp giden bir kavgası var kardeşler...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları