Mehmet Ali Güller

ABD onaylı Atina tuzağının hedefi

05 Eylül 2022 Pazartesi

Önce gerçek tabloyu ortaya koyalım: ABD için Yunanistan müttefik ama Türkiye işbirliği yaptığı bir ortaktan ibarettir. Bu dün de böyleydi bugün de böyle...

Fark yarın daha da açılacak. Çünkü ABD stratejisi, Arktik Okyanusu’ndan Doğu Akdeniz’e “yeni demir perde” hedefliyor. ABD’nin İsveç ve Finlandiya’yı NATO üyesi yapmak istemesi de Yunanistan’a askeri yığınak yapması da bu nedenle.

MİÇOTAKİS’İN HESABI 

Atina ise bunu fırsata çevirerek AKP döneminde artan kazanımlarını kalıcılaştırmak istiyor. Somutlarsak Yunanistan stratejik planda işgal ettiği adaları meşrulaştırmak, ardından da havada ve denizde alan genişletmek istiyor; Miçotakis hükümeti de taktik planda bunu bir Türk-Yunan gerginliğine taşıyarak seçim kazanmayı arzuluyor.

Yunanistan’ın önce Ege üzerinde ABD B-52 bombardıman uçağına refakat eden Türk F-16’ları taciz etmesi, ardından da Girit’te konuşlu S-300 füzelerinin Türk uçaklarına radar kilidi atması, bu nedenledir... 

Miçotakis, “ABD’nin, Yunanistan’daki ayak izini artırmaya karar verdiğini” savunarak ve bunu fırsata çevirerek Türk-Yunan geriliminde Amerikan desteği almayı, hatta S-300’e karşı S-400 aktivasyonu ile Türkiye’nin NATO içinde dışlanmasını, bunu da seçime tahvil etmeyi hesaplıyor.

WASHİNGTON’IN ROLÜ

Peki Washington işaret ettiğimiz Miçotakis hesaplarından, Atina tuzağından habersiz mi? Elbette değil, dahası onaylamış görünüyor.

Kendi bombardıman uçağına refakat eden Türk uçaklarının taciz edilmesini geçiştirmesi de NATO’nun 30 Ağustos mesajını Atina uyarısıyla kaldırtması da yeterince açıklayıcı. 

ABD yönetimi açısında bunlar Yunanistan’ı boydan boya üsse çevirmenin karşılığında küçük tavizlerdir neticede.

ERDOĞAN’DAN NATO’YA ŞİKÂYET

Tabii buradan hareketle ABD’nin Yunanistan’ı Türkiye’ye tercih ettiği sonucu da çıkmamalıdır. Washington açısından Atina ve Ankara, biri birine tercih edilecek değil, biri birine karşı kullanılacak NATO kozlarıdır. 

Hatta ABD, Ankara ile Atina arasında sürekli gerginlikten yanadır ve gerginliği kullanarak hem Ankara’yı hem de Atina’yı sürekli Amerikancılığa teşvik etmektedir. 

Baksanıza, Erdoğan’ın şu sözleri “S-400 karşıtı” lobiyi nasıl da heyecanlandırdı: “Yunanistan’ın NATO görevi icra eden uçağımıza Rus menşeli S-300 Hava Füze Sistemi tarafından radar kilidi atması, NATO’ya meydan okumaktır.” 

Ne yazık ki pek de haksız sayılmazlar. “Rus menşeli S-300 ile NATO’ya meydan okunması”, S-400’e karşı çıkan ABD’nin tezlerini kabullenmektir çünkü bir bakıma...

NE YAPMALI?

Oysa Ankara “NATO’ya şikâyet” yerine, olayı bir fırsat olarak kullanmalı(ydı). 

Şöyle ki bu olay, Yunanistan’ın sadece tatbikatlarda kullandığı S-300’ü aslında aktive ettiğini belgelemiş oldu. ABD bunu bilmiyor olabilir mi? Demek ki ABD açısından S-300’ün aktif olması, Yunanistan’a satılan F-35’ler açısından sorun olmamış.

Ankara Atina’nın S-300 tuzağını fırsata çevirip S-400’e “NATO düzleminde” meşruiyet kazandırmaya yönelmeli. Madem S-300 sorun değil, S-400 de sorun olmaz demeli. S-300’ün CAATSA yasasından önce alınmış olması asıl önemli olan gerçeği değiştirmez çünkü Rus füze savunma sistemi, F-35 sırlarını Moskova’ya aktarır mı, aktarmaz mı?

Yani Ankara Yunanistan’ın S-300’ünü NATO’ya şikâyet etmek yerine, bunu S-400 kullanmanın gerekçesine dönüştürmeli. Erdoğan ise tersine “Bir gece ansızın geliriz” söylemiyle, Miçotakis’le karşılıklı seçim çalışmasına başlamayı tercih etti.

Türklerin ve Yunanların asıl sorgulaması gereken ise şudur: ABD B-52 bombardıman uçağının Türkiye-Yunanistan denizi olan Ege’de ne işi var?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Esad’ın analizi 25 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları