Mehmet Ali Güller

Dış politikada iki zıt model

10 Mayıs 2021 Pazartesi

İktidarın Ortadoğu’daki normalleşme arayışı, 19 yıllık yanlış dış politikadan dönüş çabası olarak -19 yılın kayıplarına ve dönülen noktada artık eski konumu bulamayacak olmaya rağmen- yine de ve elbette olumludur.

19 yıl dememiz şundan: Bu iktidar, iktidar olabilmesinin karşılığı olarak daha ilk günden “yanlış dış politika” uygulamaya başladı çünkü...

Bir de şunun altına çizelim: İktidar 19 yıllık yanlıştan, doğruyu gördüğü için değil, kendi yanlış dış politikasını sürdürebilme şansı artık kalmadığı için, taktik nedenlerle dönüyor. Yani şartlar değiştiğinde, yapısal olarak aynı yanlışa dönme potansiyelini fazlasıyla taşıyor.

TÜRK DIŞ POLİTİKASININ ÜÇ MODELİ

Son 19 yılda yaşadığımız, kabaca ülkemizin üçüncü dış politika modelinin ikinci dönemiydi.

Birinci model, “aktif kolektivizm” olarak Atatürk’ün dış politika modeliydi.

İkinci model, Batı ittifakı içinde bölge merkezli dış politika modeliydi: İnönü’yle başlayan, Menderes ve Demirel’le ilerletilen, bölge merkezli dış politikayı Batı’yla NATO içinde uygulayan bir modeldi.

Üçüncü model ise “Alt bölgesel düzen kurma” modeliydi: Birinci dönemini Özal, ikinci dönemini Erdoğan uyguladı. Özetle ABD’nin küresel düzeninin altında ve ona bağlı bir alt bölgesel düzen kurma hedefli dış politikaydı. Bu modelin Erdoğan döneminin bir kanadında BOP eşbaşkanlığı, diğer kanadında da neo-Abdülhamitçilik vardı.

ATATÜRK’ÜN KOLEKTİF GÜVENLİK ANLAYIŞI

Birinci model, yani “aktif kolektif güvenlik” modeli, Atatürk’ün “tam bağımsızlık” ve “yurtta barış, dünyada barış” hedeflerinin gereğiydi. Bu iki hedef ise dünyayı emperyalizm ve “mazlum milletler” şeklinde çözümlemenin sonucuydu.

Yurttaki barış ile komşulardaki barış arasında birbirini besleyen ve destekleyen diyalektik bir ilişki kuran bu model, komşuların barış içinde olmasına özen gösteriyordu.

Somutlarsak: Atatürk, Türkiye’nin gücüne dayanarak ve bu gücü ittifaklarla destekleyerek ülkemizin etrafında “barış kuşakları” inşa etti. 1934’te Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya ile Balkan Paktı kurarak Türkiye’nin batısının güvenliğini sağladı. 1937’de Irak, İran ve Afganistan’la Sadabad Paktı kurarak Türkiye’nin güney ve doğusunun güvenliğini sağladı. Kuzeyden güvenlik zaten temelleri Kurtuluş Savaşı içinde atılmış Türkiye-SSCB dostluğu ile sağlanmıştı. Özetle Atatürk, Türkiye’nin dört bir tarafında “kolektif güvenlik” anlayışı ile barış ve güvenlik kuşakları oluşturdu.

ERDOĞAN’IN NEO-ABDÜLHAMİTÇİLİĞİ

Erdoğan’ın dış politika modeli ise şu dört nedenle kökten Atatürk’ün modeline zıttır:

1) Erdoğan’ın dış politika modeli antiemperyalist değil, tersine emperyalizmin bölgemizi hedef alan Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanlığının uygulanmasıdır.

2) Erdoğan’ın dış politikasının hedefi “komşularda barış” değildir. Öyle olmadığı için de “yurtta barış” zaafa uğramıştır. Komşulara müdahale, terör ithali ve büyük sığınmacı sorununa dönüşmüştür.

3) Erdoğan’ın dış politikası, genişlemeyi hedef almaktadır ve bu ihtiyaçla emperyalizmin teorisi olan jeopolitikçiliği uygulamaktadır. Tehdidi, komşulara rağmen, komşuların toprağında asker bulundurarak önlemeye çalışmaktadır. Atatürk ise tehdidi, komşularla birlikte, “kolektif güvenlik” anlayışı içinde önleme yolunu seçmişti. Bu jeopolitikçi yaklaşım haliyle, Hatay’ın güvenliğini Suriye toprağı Afrin’e, Afrin’in güvenliğini daha ilerideki Suriye toprağı İdlib’e bağladı. AKP-MHP ortaklığının Halep’i 82. il ilan eden yaklaşımları, bu jeopolitikçi tutumun kaçınılmaz sonucuydu. (Jeopolitikçilik konusunda Amerikan Hegemonyasının Sonu kitabımda yer alan ilgili bölümü ve Cumhuriyet’teki kimi makalelerimi okumanızı öneririm. Daha geniş bir değerlendirme için ise Hasan Bögün’ün haber2021.com’da yayımlanmakta olan “Jeopolitik emperyalizmin teorisidir” başlıklı yazı dizisini okumanızı öneririm.)

4) Erdoğan, neo-Abdülhamitçi bir dış politika uygulamaktadır: Rusya’yla anlaşarak kendisine alan açmaya çalışmakta, Rusya’yla ilişkisini ABD’yle pazarlıkta kullanmakta ve bu iki gücü de AB’yle dengelemeye çalışmaktadır.

SONUÇ

Dış politikadaki “Atatürk modeli”ne zıt yürütülen “Erdoğan modeli”nin iflası ortada. Türkiye’nin ihtiyacı, hükümetin o iflası görerek “taktik dönüşler” yapması değil, “Atatürk modeli”ni bugünün koşullarında kapsamlı bir şekilde uygulayacak yeni bir iktidar anlayışıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları