Bolluk ve mutluluk istibdatı Yutania adasında, herkes seferberlik öncesi günleri özlüyordu. Kadın erkek, her gece süslenip püslenip tavernalarda sabahlamaya alışık ahali; savaşa hazırlanan ve cephe gerisinde kalanlar olarak ikiye bölünmüştü. Genç erkek ve kadınlar orduya yazıldığından, çağdışı kalan Yutanlar da onların yokluğunda “ikinci bahar”larını ağız tadıyla yaşayamıyordu.
Hele kocaların sürekli savaş, ordu, silah konuşmasından bıkan muktedir karıları, sıkıntıdan patlamak üzereydi. Yutania müstebiti Tzatziki Keftedes’in eşi Haganigi ile ordu komutanı Giro Baklavakis’in karısı Tumbeki sıkı dost olup, ikisi de aynı teraneden gına getirmişlerdi.
Bir gece onları savaş muhabbetiyle başbaşa bırakıp, kadın kadına kafa çekmeye karar verdiler ve yaptılar.
Dağ başında ama tanıdık bildik bir tavernada epeyce içip, biraz da göbek attıktan sonra; kendilerine tahsis edilen şoförlü arabada uslu uslu dönüşe geçtiler.
Yolda, onca içtikleri sıvının çıkış zamanı, ikisi için de aynı anda geldi.
Dağ başında tuvalet ne arasın?
Şoför bir mezarlıkta durdu. Haganigi ile Tumbeki, adam görmesin diye uzaklaşıp bir mezarın başında ihtiyaçlarını gördüler. Kâğıt mendil yokluğunda, Haganigi iç çamaşırını tuvalet kâğıdı yerine kullanıp attı. Tumbeki de bir cenaze çelengine takılan kurdeleye silindi.
Ertesi sabah Yutan Ordu Komutanı Giro Baklavakis’in özel hatlı telefonu çaldı. Saray’dan aranıyordu. Yüce müstebit Tzatziki Keftedes’in sesi kaygılıydı.
“Dün gece bizsiz çıkan eşlerimiz, epeyce eğlenmişler galiba, Yurttaş!” dedikten sonra, derin bir soluk alıp ekledi: “Haganigi eve döndüğünde, üzerinde donu yoktu!”
Giro Baklavakis, titrek bir hıçkırığı bastırmaya çalışarak içini çekti:
“O da bir şey mi? Benim Tumbeki’m kalçasına yapışık bir kâğıtla döndü. Üstünde, ‘Seni Asla Unutmayacağız’ yazıyor!”