Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Sadizmin kollarında
Başkasına
acı çektirerek zevk alan “sadist”lerin
isim babası Marquis
de Sade,
yetmiş
dört yıllık ömrünün otuz yılını düşünceleri yüzünden
zindanlarda geçirdi. Kapsadığı şiddet, vahşet ve cinsel
sapkınlıklar yüzünden yazdığı kitapların yarısı, 18. yüzyıl
Fransası’nda yakılarak yok edildi. Büyük Fransız Devrimi
sonrası, 1791 yılında devrim liderlerinden Marat
için
bir oyun yazan Sade, Cumhuriyetçiler tarafından hapisten çıkarıldı
ve acımasız davranır önyargısıyla Kral yanlılarının
yargılanıp, genellikle giyotine gönderildiği devrim
mahkemelerinden birinin başına getirildi.
Oysa Sade’ın kendisi, “sadist” değildi!
Ölüm cezasına karşıydı ve devrimci dostlarına, “Ey dürüst insanlar, bir insanı başka bir insanı öldürdüğü için ölüme gönderiyorsunuz. Bir yerine iki cinayet işlemek anlamına gelmez mi bu?” diyordu.
Celladını bağışlayan kurban
Devrim
mahkemesi başkanı Sade’ın karşısına,
günün birinde kendisini 13 yıl Bastille zindanlarında çürüten
adam, baş düşmanı Yargıç Montreuil
getirildi.
Cumhuriyetçilerin
safına geçen Montreuil, eski hükümlüsünün başkanlık ettiği
mahkeme heyetinde görev almak istiyordu! Marquis de Sade’ın değil
ona görev vermek, giyotine göndermek olanağı bile vardı. Oysa
Sade, Yargıç Montreuil’ün yanına giderek elini sıktı, sırtını
sıvazlayarak cesaret verici sözler söyledi ve kendisini mahkeme
heyetine dahil etti.
İnsandaki
kötülük dürtüsünün, iyilik dürtüsünden daha güçlü
olduğuna inanan Marquis de Sade, Napolyon
tahta çıkınca yine içeri tıkıldı ve
zindanda öldü. Ama kötülük dürtüsüne adını koyan Sade öldü
diye, insanlar daha iyi olmadı.
Kutsanan
sadizm
Tarihte
şiddetten şehvet damıtan ilk kurum din
olmuştur. Sadizmin isim babası Marquis de Sade üstüne en mükemmel
incelemeyi yapan Georges Bataille,
“Sadizmin
tanımlanması, dinlerin kurbanlık
dehşetine açıklanması zor bir gariplik diye bakan zihniyeti
değiştirerek, bu dehşetin temelinde cinsel içgüdülerin
yattığını ortaya çıkardı” diye
yazar.
Yine Bataille’ın
kaleminden, tarihte çocukları kızgın demirlerle dağlamak,
insanları küme küme sepetlere kapatıp yakmak gibi dinsel
törenlerin ve canlı canlı soydukları kadınların kanlı
derilerini üzerlerine geçirerek ayin yapan Hıristiyan din
adamlarının, aslında şiddette şehvet arayan ve vahşetle doyuma
ulaşan cinsel içgüdüleri “kutsayarak”
sadizmi tinsel anlamda meşru kılmaktan başka bir şey
yapmadıklarını öğreniriz.
İslamiyetin ortaçağı
Türkiye’yi
kasıp kavuran sadizm süreci, işte bu anlamda hiç de şaşırtıcı
değil, değerli okurlarım.
Sadizmin, acı çektirmekten alınan tinsel ve cinsel zevk olduğunu bilirsek; dinen günah, ahlaken kötülüğün ta kendisi bu sapkınlığı öğretilmiş (dayatılmış da diyebiliriz) inançlardan bağımsız düşünmek abestir.
İslamiyet, Hıristiyanlıktan 700 yıl sonra doğan din olarak ortaçağını sürüyor. Aslı olmayan bir ruhban sınıfının yaratılıp, halk sefalet içinde debelenirken; semirdikçe semiren diyanet, cemaat ve tarikatların, hatta bazı müritlerin fütursuzca zenginlik gösterileri, tinsel sadistlik değilse nedir?
Hıristiyanlığın ortaçağında Papalık devletleri de aynı yozlaşmaya sahne oldu.
Keza siyasal İslam sayesinde ahlaksızlığın tavan yaptığı Türkiye’de, sözde din adamlarıyla müritleri arasında bazen akıl almaz türden cinsel ilişkilerin, çocukları kurban seçen pedofillerin, hayvanlara musallat olan zoofillerin ve hatta cesetlere bile dadanan nekrofil sayısının hızla artması; ne bir eksik ne bir fazlasıyla Hıristiyan cemaat ve tarikatlarda da yaşandı.
Aşağılık duygusu megalomani yarattı
Günümüzde cinsel açlık, bastırılmışlık ve kadın erkek eşitsizliğinin ürettiği aşağılık kompleksi, Müslüman ülkelerde “İslami” gerekçelerle erkek sadizmine dönüştürülerek onarılıyor.
Çağımızda bile Papalığa bağlı kilise yetkilileri ve Katolik egemenler pedofil papazları hâlâ nasıl gizleyip kolluyorsa; İslam ülkelerindeki erkek egemenler ve yargı erki de gerek kadın katillerini, gerekse pedofil sadistleri yok ağır tahrik, yok çocuğun rızası vardı, olmadı takım elbiseli “iyi hal” indirimiyle gözetiyorlar.
Başka bir deyişle sadistler arası küresel bir dayanışma var, değerli okurlarım. Hem de ezelden ebede...
Hıristiyan âlemi, kilisenin sadizminden uzun mezhep savaşlarından sonra “din devleti”ni ortadan kaldırmakla kurtuldu. Ruhban sınıfının topluma verdiği kültürel zararı da böylece sınırladı.
Türkiye’yi, bir din devletine dönüşmekten mutlaka alıkoymalıyız. Çünkü sadizmin sonunda, zevk alınsa da alınmasa da mutlaka kan akar. Tamam, mazoşist bir toplumuz, ama bir yere kadar.
Unutmayalım ki mazoşist olmayan yerde sadistin de işlevi kalmaz!
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- DEM Partili vekillerle 'Suriye' atışması!