İmamoğlu’nun yolu!

10 Mayıs 2022 Salı

Başta siyaset olmak üzere yaşamın her alanına uyarlanabilecek bir söz vardır:

İnsanın en zayıf anı, kendisini en güçlü hissettiği andır!

Ekrem İmamoğlu, 31 Mart 2019 gecesi “lider” oldu. O gece AKP’nin adayı Binali Yıldırım, partinin önde ve arkada gelenleri ile durum değerlendirmesi yaptıktan sonra kameraların önüne geçti. Dedi ki:

“İstanbul’u aldık!”

Bu alışık olmadığımız bir durum değildi.

Aradan 15-20 dakika geçti, İmamoğlu mikrofonların önüne geçti. Dedi ki:

“Hayır kazanmadın… Elimde ıslak imzalı sonuçlar var. Ama ben de kazandım demiyorum. Kimsenin hakkını yemem, hakkımı da yedirmem!”

İmamoğlu’nun kazandığı an, o andır!

O anı büyük bir enerji, heyecan ve inançla taşıdı. Üç aylık uzun bir sürecin ardından 23 Haziran’da kesin zafer kazanarak başkanlık koltuğuna oturdu.

Başta Erdoğan olmak üzere AKP kadrolarının hiçbiri o yenilgiyi hazmedemedi. Üç yıldır bunu her şekilde hissettiriyorlar, dayatıyorlar.

***

İmamoğlu, sadece belediye başkanlığı ile sınırlı bir siyaset yapmayacağını her fırsatta ortaya koyuyor. Bir yandan genel iktidarın tüm medya birliklerini kullanarak saldırması, bir yandan ülke ölçeğinde siyaset yapması İmamoğlu’nu büyüttü. 

Cumhurbaşkanı adaylığının en çok konuşulan ismi oldu.

Gelinen noktada İmamoğlu, cumhurbaşkanı adaylığı unvanını da reddetmedi.

İmamoğlu halen belediye başkanlığı yapan parti büyükleriyle de diyalog halinde. Düşünce alışverişi, çerçevesinde onlarla yaptığı değerlendirme üç madde halinde özetlenebilir:

1- Ben cumhurbaşkanı adayı olmak istemiyorum. Aday gösterilmek istiyorum.

2- Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu aday olursa, ondan daha çok çalışacağım.

3- 6’lı masanın adaylık konusunda alacağı karara sonuna kadar uyacağım. Saygı duyacağım.

Bize göre İmamoğlu’nun yol haritası bu.

***

Şimdi gelelim yazının başında paylaştığımız söze ve güncel tartışmalara.

İmamoğlu’nun yüksek özgüveni yukarıda özetlediğimiz yol haritasına zarar veriyor. 

İletişim biliminde genel kabul gören yaklaşım şudur:

Eğer size bir kişi kısa sürede, olağan olmayan şekilde tepki verdiyse, o an bin kişi bunu yapmak istemiş demektir.

Yani tepki verenin sayısına dayalı bir yorum yapmamak gerekir.

Gazeteciler, gazetecilik ne yazık ki kutuplaşmanın bir parçası haline geldi. Yeni iktidarlardan beklenti, başta medya olmak üzere tüm alanlarda kutuplaşmanın ortadan kaldırılması. Ancak bunun yolu çağrılan gazetecileri uçaktakiler-otobüstekiler diye ayırmak değil. Mesleğimizin ilk yıllarında Özal bunu çok yapardı. Bir kısmını özel uçağında götürür getirirdi. O dönem gazeteciler ikiye ayrılırdı:

Uçan gazeteciler, sürünen gazeteciler!

Şu karşılaştırma çok abartılı olmaz:

Erdoğan 1996’da Siirt’e niçin gittiyse İmamoğlu da 2022’de Rize’ye onun için gitti!

Şekli, nedenleri farklı olabilir ama özü benziyor!

Türkiye’de lider zor yetişiyor. Yetişirse de belediye başkanlığından yetişiyor. Genel merkezden yetişmesi zor. Çünkü genel başkanlar yanında güçlü kişi bulundurmuyor. Ya da o güçlü kişi tasfiye olmamak için olağanüstü özenle kendini ikincilleştiriyor.

Yükselen lider adaylarının bu anlamda kendini koruma ve geliştirme sorumluluğu var.

Son sözümüz de şu olsun:

Siyasette yükselen bir kişiyi kimse tasfiye edemez.

Kendisi hariç!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İYİ Parti çıkmazı! 18 Nisan 2024
Zafer sorumluluğu... 17 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları