Avrupalı turistlerin seyahat alışkanlıkları dönüşüm geçiriyor. Artık daha uzun tatiller, daha yüksek bütçeler ve kalabalıktan uzak duraklar tercih ediliyor. Peki bu değişiklik Türkiye turizmine ne söylüyor?
Son yıllarda turizm endüstrisi hem ekonomik dalgalanmaların hem de küresel krizlerin gölgesinde evrilmeye devam ediyor. Ancak 2025 bahar ve yaz dönemine dair yapılan analizler gösteriyor ki, Avrupa’daki seyahat tercihleri artık bambaşka bir hikâye anlatıyor. Avrupa Seyahat Komisyonu (ETC) ve sektör analizleri, turistin zihninde ve bavulunda nelerin değiştiğini gözler önüne serdi.
Öncelikle temel bir eğilimden söz etmek gerek: tatiller artık daha uzun, daha pahalı ve daha kişisel hale geliyor. Avrupa’daki turistlerin %42’si 7 ila 12 gece arası sürecek tatilleri planlarken, %27’si yıl içerisinde üç ya da daha fazla seyahat gerçekleştirmeyi hedefliyor. Bu rakamlar, pandemi sonrası yaşanan “kısa ama sık” kaçamakların yerini, artık daha uzun soluklu, daha az ama yoğun deneyimlerin aldığına işaret ediyor.
Dikkat çeken bir başka değişim ise destinasyon tercihlerinde. Geleneksel Akdeniz ülkeleri hâlâ güçlü bir çekim merkezi olsa da, 2024’e göre bu bölgeye olan ilgi %8 azalmış. Yerini ise daha az bilinen, doğa ile iç içe, kalabalık olmayan ülkeler alıyor: Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan ve hatta Belçika gibi ülkeler yükselişte. Bu tercihler, bir yandan “keşfetme” arzusunu, bir yandan da daha sakin, özgün deneyim arayışını yansıtıyor.
Peki, bu değişim Türkiye için ne ifade ediyor?
Türkiye uzun yıllardır Avrupa’nın gözde tatil noktalarından biri. Ancak bu yeni seyahat profiline adapte olamayan destinasyonlar, hızla gözden düşebilir. “Her şey dahil” anlayışı, kalabalık tatil köyleri ve standart paketlerin Avrupalı turistin yeni beklentileriyle artık birebir örtüşmediği görülüyor. Bunun yerine, bölgesel deneyimlere dayalı, doğayla iç içe rotalar, kültürel keşif olanakları ve sürdürülebilirlik vurgusu ön plana çıkıyor.
Antalya'nın kalabalığından Kaş’ın sakinliğine, Kapadokya’nın eşsiz coğrafyasından Karadeniz’in yeşil yaylalarına uzanan bu zenginlik, ancak doğru anlatılırsa turizmde fark yaratabilir. Özetle, Avrupalı artık “kaçmak” değil, “buluşmak” istiyor; kendisiyle, doğayla ve yerel kültürlerle.
Türkiye'nin bu dönüşen seyahat alışkanlıklarını dikkatle okuması gerekiyor. Zira artık rekabet yalnızca deniz ve güneşle değil, hikâyeyle, hissedilenle ve unutulmayanla kazanılıyor.