Yüz Yıla Kızmak

06 Ağustos 2013 Salı

“Dargınım sana yirminci yüzyıl
Kızgınım sana
Çekilmez bir ihtiyar oldun sen
Halini gördükçe yüzüm kızarıyor
Tüm köprüleri attın
Hiçbir umut vermiyorsun.”
Yirminci yüzyılda Türkiye bir Köy Enstitüsü kurmuş.
Bu bakımdan yararlı bir iş yapmış. Yüzlerce genç öğretmeni yetiştirmiş. Birer aydınlık öncüsü gibi topluma sunmuş. Bu açıdan niye kızmış sevgili dostum...
Hiç değilse kendinin ve daha sayısız insanın da yok olmasını, açıkçası körlük yolunda gitmesini önlemiş...
Yeni bir kitap okuyorum:
“Ortakçının Oğlu Talip Apaydın.” Değerli araştırmacı yazar Feyziye Özberk bir dönemi ne güzel anlatmış. Hasan Âli’nin ve onun gibi devrimci arkadaşlarının açtığı uygarlık yolunu yaşamış, yaşatmış... Bir öğretmen olarak da Kemalist devrimin çizgisinde yazılarıyla, öğrencileriyle onurlu işler yapmış...
Nedense edebiyatımızda köylü gereken yeri alamamış. İlk kez enstitü çıkışlı gençlerimizdir sanata köyünün dünyasını yansıtan. Başta
Makal’lar, Baykurt’lar, Apaydın’lar, Başaran’lar. Böylece kapalı kalmış bir dünya, olduğu gibi ışığa çıkmış. Kurtuluş Savaşı’nın ardından köylü görevini yapmış, başarmış olarak köyüne dönmüş. Ama ne görüyor? Talip Apaydın o günleri ne kadar içten anlatmış...
“Devletten aradığını bulamadı, işsiz kaldı, çaresiz kaldı. Ne bir fabrika var çalışacak, ne de toprağı var işleyecek. Çoğu büyük kentlerin çevrelerine geldiler. Gecekondularda oturdular. İnsanlarımızın o gecekondularda neler çektiğini kimse bilmiyor.”
Apaydın tüm yaşamında halkın gizli açık sıkıntısına ortak olmuş.
“Bilinmeyen büyük bir kitleyi, köylüyü edebiyatımıza soktuk” diyor. Türk edebiyatı Apaydın’ların kuşağı ile bir zenginlik kazanmıştır. Kör karanlıktan kurtulan bir kuşaktır bizleri değişik duygulanmalarla yaşatan.
Yirminci yüzyıla kızmak mı? Hepimiz kızıyoruz, ama çaresiz katlandık, katlanacağız. Bizlere Apaydın’lar kuşağını verdiğini unutmadan.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yağmurda Bir Gün 20 Mart 2014

Günün Köşe Yazıları