'Anayasal devlet'ten 'anayasalı devlet'e
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

'Anayasal devlet'ten 'anayasalı devlet'e

10.01.2017 05:08
Güncellenme:
Takip Et:

Başkanlık sistemleri katı mı katı bir erkler ayrılığına dayanır. Parlamenter sistemler ise daha esnek bir erkler ayrılığını öngörür. Bu belirlemeler yüzünden 228 yıl önce yayımlanan 16 Ağustos 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin herkesçe bilinip özümsenmiş ünlü 16. maddesinde “... Erkler ayrılığının bulunmadığı toplum(lar)da anayasa yoktur” denmiştir.

Bu küresel ilkeye göre, söz konusu anayasa taslağı yasalaşırsa artık ülkemizde ortada bir anayasa kalmayacak, Türkiye anayasaya dayanan bir “anayasal devlet” olmaktan çıkacak, sadece anayasa adını taşıyan aldatmaca metne sahip bir “anayasalı devlet” olup çıkacaktır. Bu duruş, kendini aldatmadır, temaruzdur (simulation), hayalettir (simulacre).

Herkes köle

Hem başkanlık sistemini getirmek iddiasıyla yola çıkacaksınız, hem de erkler birliğini dayatacaksınız. Bu bir güldürüdür. Böyle bir sistemde demokratik bilince sahip bir başkan bile diktatör olmak, baskı, daha doğrusu tümelci (totaliter) bir rejimle toplumu yönetmek zorundadır. Montesquieu’nun teşhisiyle o ülkede tek bir insan özgürdür, öbürleri ise köledir.

Kısaca taslak, zorunlu tümelciliği kurallaştırmaya yeltenen, bu yüzden savunanları da köleleştirip doğduklarına pişman edecek bir metindir. Bu belirmeden sonra olanları gözlemliyorum ve kahroluyorum.

Hukukçular susmasın

Çünkü isterdim ki, yüze yakın hukuk fakültesi bulunan ülkemizde hukukçular susmasınlar. Sağduyulu ve ağırbaşlı bilim insanlarımız, siyasal ve ideolojik dalaşlara girmeksizin, bu metne nesnel ve yansız bir mantıkla ve de yüksek sesle karşı çıksınlar; “en doğru yol gösterici” olan soğukkanlı bilimin, salt bilimin ışığıyla yönetenleri ve yönetilenleri, Mevlana’nın deyişiyle “Ne olacak? Söyle gitsin!” diyerek aydınlatsınlar.

Ancak görüyorum ki, birkaçı dışında bilim insanlarının neredeyse tamamı, yine Mevlana’nın deyişiyle “Söyleyince ne olacak? Sus bitsin!” demeyi yeğliyor ve bu yanlış metnin kotarılmasına bir bakıma katkıda bulunuyorlar.

İsterdim ki aydınlar, toplantı üstüne toplantı yapsınlar, sürekli konuşsunlar, iktidarı ve toplumu uyarsınlar. İsterdim ki, özellikle iktidar milletvekilleri, gidişin iyi olmadığını dile getirsinler. Özellikle hukukçu olanlar, hukukun saygınlığını koruyup gözeterek tasarlanarak (taammüden) işlenmekte olan yanlışı yöneticilere duyursunlar. Böyle bir metne oy vermenin insan şerefi üzerine titreyen hukuka aykırı olacağını, fakültelerde öğrendikleriyle bağdaşmadığını, hocalarını kabirde bile rahatsız edeceğini haykırsınlar. Ama bırakın haykırmayı, gördüğüm kadarıyla rahatsız bile değiller. “Düşen bir çığda hiçbir kar tanesi olup bitenden kendisini sorumlu tutmaz” der Oscar Wilde. Ama adı üstünde milletin vekilleri, milletin haklarını korumak için oradadırlar; olan bitenden sorumludurlar.

Halk ilgilenmiyor

İsterdim ki, halkımız getirilmek istenen düzene karşı çıksın, Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymayacağını söyleyen Başbakan De Gasperi’yi özür dilemeye zorlayan İtalyan halkı gibi, hükümeti taslağı geri çekmeye zorlasın. Ama ortada bir kıpırtı bile yok. Sadece devletin tasarlayarak insan öldürmesi demek olan çağ gerisi ölüm cezasını isteyen bir kamuoyu var. İtiraf edelim ki, hukuk bilinciyle donanmış bir hukuk toplumu olmanın çok uzağındayız. Daha çok yemek içmekle uğraşan bir halk var. Demokrasi, laiklik, hak ve özgürlükler, erkler ayrılığı, yargı bağımsızlığı gibi demokratik erdemleri kaygı edinmiş bir kamuoyu ülkemizde henüz yok. Bu büyük açık, Batı toplumlarında yaşananların tersidir. Hayıflanarak kabul edelim ki, yazılı bir anayasası bile olmayan bir İngiliz toplumu değildir henüz halkımız.

İşte iktidarlar çoğu zaman ülkemizde bundan yararlanmış, bu durumu sürgit kötüye kullanmışlardır.

Bugünlerde ise durum daha da üzücü. Halk çoğunluğu “Anayasa Taslağı”yla ilgili değil. İlgilenenlerse bir kölelik düzenini getirdiğinin ayrımında değil. Üstelik can derdine düşmüş toplum, OHAL ile yönetilmekte.

Milletin vekilleri ne yapıyor?

İsterdim ki, hükümet edenler, böyle bir metni bu koşullarda TBMM’ye sunmasınlar. Görevine başlarken yumuşak biçemi ve akılcı sözleriyle Başbakan beni çok umutlandırmıştı. Ama şimdi görüyorum ki, yanaşık düzende yerlerini almış yandaş hukukçuların dışında kimseye danışılmamakta. Dahası yadırganası sorumluluk anlayışları sergilenmekte ve “monşerler” küçümsenerek izlenen bir dış politikanın “baştan yanlış” olduğundan söz edilerek bütün sorumluluk eski bir bakana, başbakana yüklenmek istenmektedir. Bilim, olguları deneyerek, gözlemleyerek “kavram” üretir. “Stratejik derinlik”, “değerli yalnızlık” gibi zihinsel kurgularla ve metafizik kavramlarla olgular değiştirilemez, ayaklar yere basmadığından gerçekçi bir dış politika yapılamaz, ülke yönetilemez. Nitekim öyle olmuş ve sonuç da çok acılar getirmiştir. Bunu görmeyip izlenen politikaya uzun süre ses çıkarmayanların, dahası destek olanların bu yanlışa katlanacakları, sorumluluğun gereğini yapacakları yerde, kendilerinin hiç günahları yokmuşçasına, birini karalamaları etik açıdan insanı düş kırıklığına sürüklemektedir.

Sözüm sanadır

Ozan Banco Banov’un “Tavşanın Üçüncü Kulağı” adlı şiirindeki kulağı kestikten sonra sayan kaplan gibi mantık çarpıtmalarıyla, safsatalarla, totolojilerle ortak suç ve sorumluluktan sıyrılmaya çabalayan bir hükümetten bu taslak konusunda bir şeyler beklemek, artık anlamsızdır. Çünkü düştür.

Şimdi sözlerimi herkese yöneltiyorum. Ülkemin her bireyi elini vicdanına koyarak, bütün ideolojik, dinsel önyargıları dışlayarak, paranteze alarak lütfen şu soruyu yanıtlasın: Bu koşullarda böyle bir metni halkoyuna sunmak doğru mu? Size yapılmasını istemediğiniz şeyi başkalarına yapmak doğru mu? Ayıbı gizleyerek birine mal satmanın cezalandırıldığı bir hukuk düzeninde bilmeyenleri kandırarak sonuç almak dürüstlüğe sığar mı? Gelecek kuşakları, çocuklarımızı, torunlarımızı bir kölelik düzenine teslim edebilir miyiz?

Aydınlanma yüzyılı düşünürlerinin en büyüğü olan Kant’ın diliyle pratik aklın, ahlaka yaslanan aklın kategorik buyruğu bu sorulara “hayır” demektedir.

Son sözlerimi bugünkü Cumhurbaşkanı’na söylemek isterim: 2007’ye değin muhalefetin de katkısıyla hukuk alanında iyi işler başardınız. Dilleri bozuk da olsa temelde iyi yasalar çıkardınız. Türkiye’yi AB’ye hızla yaklaştırdınız. Ancak daha sonraları yandaşlarınız sizi sürekli yanlışlara sürüklediler. Şimdi ise son vuruşu yapmaya hazırlanıyor; sizi “zorunlu diktatör” yapmak istiyorlar. Buna lütfen izin vermeyin. Kendisine padişahlık, halifelik önerilen Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi bunları elinizin tersiyle geri çevirin. Çevirin ki, bu ölümlü dünyada tarih sizi bu erdemli duruşunuzla ansın.

Neden yazdım?

Her insanımıza da şunları iletmek isterim. Benim kendini düşünmek gibi bencil duygulara ve art düşüncelere kapılmak için yaşam sürem azaldı. Bilim yaparken de, hukuksal kararlar verirken de aynı bilinçle davranmaya çabaladım. Bu çabalarıma karşın yanıldığım elbette oldu.

Bu nedenle okuduğunuz bu yazıyı sadece bilim adına kaleme aldım. Hiçbir inancın, hiçbir ideolojinin etkisiyle değil. Bu bir. Milletin vekillerinden ve halkımdan umudumu kesmediğim için kaleme aldım. Bu iki. Ve nihayet çok eleştirdiğim, meşru olmadığını yüksek sesle haykırdığım 1982 Anayasası’nı kotaranlardan özür dilemek zorunda kalmamak için kaleme aldım. Bu da üç.

SAMİ SELÇUK

Prof. Dr., Eski Yargıtay Başkanı

Yazarın Son Yazıları

Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025