Doğumun Önündeki Demir Kapılar: Bir Tutuklunun İnsan Hakkı - Dr. Barkın Asal
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Doğumun Önündeki Demir Kapılar: Bir Tutuklunun İnsan Hakkı - Dr. Barkın Asal

30.07.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Image

Edward Munch’ın “Çığlık” tablosu. 

Görselliğin sözü ele geçirdiği bir çağda yaşıyoruz. O yüzden bu satırları okuyanların tamamının, kim tarafından yapıldığını veya ismini bilmese de Edward Munch’un “Çığlık” isimli tablosunu hayatında en az bir kez gördüğüne eminim. Söz konusu tablonun ilk isminin “Doğanın Çığlığı” olması bir yana, öncü bir sanat eseri olarak nitelendirilmesinin altında aslında duymamıza imkan olmayan bir çığlığı iliklerimize kadar hissettirmesi yatıyor. Bugün ise tam tersi bir dünya ile karşı karşıyayız: Etrafımızdan o kadar çok çığlık yükseliyor ki ben/liğimizi-cilliğimizi koruyabilmek için sözü duymazdan geliyoruz. Görsellik hep galebe çalıyor. Söze maruz kalmaktansa görüntüyü seçiyor, hatta bazen görüntü içinde olmayı daha çok tercih ediyoruz.  

Kişi olarak bu durumdan ben de müstesna değilim. Çığlık, 20 yıldan fazla bir süredir tanıdığım bir arkadaşımdan gelmeseydi tahminen ben de duymayacaktım. İBB İmar ve Daire Başkanı Ramazan (Gülten), 30 Nisan 2025 tarihinden beri tutuklu; hakkındaki ithamı, kendisinin ve avukatlarının savunmalarını çeşitli internet sayfalarında okumuşsunuzdur. Ben ise bu sözü, tutuklu olan arkadaşımın hukuki bir hakkını kaybetmemesi ve bu konuda ilgililerin bir şey yapması için kullanmak istiyorum. Ramazan, Sulh Ceza Mahkemesi tarafından tutuklandığında, Eşi Pınar altı aylık hamileydi; eşinin yaşadığı gebelik de tıbben “riskli gebelik” olarak adlandırılıyordu. Bu, annenin, fetüsün veya yenidoğanın yaşamını ve sağlığını tehlikeye sokan, hastalık ve ölüm oranını arttıran, fizyolojik ve psikososyal bir durum şeklinde tarif ediliyor. Haliyle Ramazan eşinin yanında olmak ve çocuğunu dünyaya geldiğinde görebilmek için hukuki bir mücadele başlattı: Avukatları aracılığıyla soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı’na, kendisi de Marmara Kapalı İnfaz Kurumu’na, ardından Adalet Bakanlığı’na mazeret izni almak için başvuruda bulundu; bu aşamada soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı “Mevzuat gereği tale[bi] red”ederken İnfaz Kurumu da “Yönetmelikte mazeret izni yazabilecek durumlar arasında doğum yoktur” gerekçesine dayandı.

Evet, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun “Tutukluların Yükümlülükleri(?)” yan başlıklı 116. maddesinin üçüncü fıkrasında “…, eş, kardeş, … birinin yaşamsal tehlike oluşturacak önemli ve ağır hastalık hâllerinin bulunduğunun sağlık kurulu raporu ile belgelendirilmesi durumunda tutukluya, soruşturmanın veya kovuşturmanın selameti ve güvenlik bakımından sakınca oluşturmaması koşuluyla … izin verilebilir.” denmektedir. Madde neredeyse kelimesi kelimesine aynı şekilde, hükümlülerle alakalı olmak üzere Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmeliğin 114. maddesinin üçüncü fıkrasının b) bendinde; Hükümlü ve Tutuklulara Yakınlarının Ölümü veya Hastalığı Nedeniyle Verilebilecek Mazeret İzinlerine Dair Yönetmeliğin 6. maddesinin ikinci fıkrasında da tutuklulara özgülenmiş bir biçimde tekrar edilmiştir. Mevzuatı bu şekilde ayrıntılı aktarmamın sebebi, her iki makamın da hukuki tartışmayı riskli gebeliğin “önemli ve ağır hastalık” tanımına girip girmediğine irca ettiğini göstermek içindir. Savcı ve İnfaz Kurumu İdarecileri “riskli gebelik”in kendisi bir patoloji olmadığı için, istenmeyen muhtemel neticelere gözlerini kapamış gözükmektedirler ya da daha kötüsü ihtimallerden birisinin tecessüm etmesini beklemektedirler. Ancak kanunların lafızları dışında bir de ruhları vardır. 

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Avrupa Cezaevi Kurallarına Dair Üye Devletlere Rec(2006)2-rev Sayılı Tavsiye Kararının 1  “Dış Dünya ile Temas” başlıklı 24. maddesi, yukarıda bahsedilen mevzuatımızdaki hükümlerin ilham kaynaklarından biri olup bu maddenin yedinci fıkrası “Eğer koşullar elveriyorsa, bir mahpusun yalnız başına veya görevli eşliğinde hasta bir yakınını görmesine, bir cenaze törenine katılmasına veya diğer insanî sebeplerle cezaevinden çıkmasına izin verilmelidir.” şeklindedir. Tadil edilmiş şerhinde ise “İnfaz Kurumu İdareleri 24. maddenin yedinci fıkrasında öngörüldüğü üzere bütün hükümlü ve tutuklulara insanî sebeplerle izin vermeyi özellikle göz önünde bulundurmalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, hiçbir kaçma şüphesi bulunmayan bir tutuklunun, yakınının cenaze törenine katılmak için cezaevinden çıkmasına izin verilmesi gerektiği belirtmiştir (Bakınız Ploski v. Polonya, başvuru no: 26761/95, 12.11.2002). Ailevi sebepler (örneğin bir çocuğun doğumu), bir mahpusun hapishaneden çıkmasını gerekçelendiren insanî bir sebeptir." 2 denmektedir. Yaptığımız araştırmaya göre bugüne kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne hak ihlali konusu olarak böyle bir vaka gelmemesine rağmen 3, tavsiye kararı ve şerhine, ayrıca ailenin korunması ve özel hayatın gizliliği açılarından daha önce verilen cenazelerle ilgili kararlara bakılınca, Strasbourg Hakimlerinin bir insanın ölümüyle (yaşamın sonu) bir çocuğun doğumunu (yaşamın başlangıcı) aynı şekilde değerlendireceğine çok şüphe duymamak iktiza eder. Bu açıdan mevzuatın yetersizliği gerekçesi, bu özel ve aile hayatına saygı hakkına yönelik müdahalenin demokratik toplum düzenin gereklerine uygunluğu pek ileri sürülemeyecektir. Keza, infaz kurumundaki personel azlığı da böyle bir durumu açıklamak için kâfi değildir. Nitekim mahpus yakınlarının vefatı sebebiyle taziye taleplerinin reddi konusunda Anayasa Mahkemesinin de bir içtihat oluşturduğunu hatırlatmak yerinde olacaktır. 4   

Yasakoyucunun Avrupa’da kabul gören ölçütlere göre mazeret izinleri konusunda aşırı bir sınır getirmiş olduğu bir üst paragrafta verilen bilgilerle böylece açığa çıkmış durumdadır. Ancak ele alınan vakada ortada “riskli gebelik” durumunun bulunuyor olması, çocuk dünyaya geldikten sonra da yenidoğanın babasıyla hemen ilk temasının sağlanması gerekliliği kanun hükmünün geniş olarak yorumlanmasına iznin vermektedir. Unutulmaması gereken nokta, temel hak ve özgürlük ihlallerinin önüne geçilmesinin Strasbourg Mahkemesinden önce ulusal makamların hukuki sorumluluğunda olduğudur. İdari ve yargı makamlarının böyle açık bir hak ihlalinin önüne geçebilmek için hâlâ vakitleri ve hukuki imkânları vardır.  

Son sözü umut söyler. Bu satırlar tamamlandığında Maya dünyadaki ilk saatlerini yaşıyordu. Umarım ailesiyle sağlıklı, uzun bir ömrü olur. Umarım söz duyulur!

 

  1. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Avrupa Cezaevi Kurallarına Dair Üye Devletlere Rec(2006)2-rev Sayılı Tavsiye Kararı, (çevrim içi) https://rm.coe.int/cm-revision-of-epr-01072020-tr/1680a09978 (26.07.2025)
  2. Commentaire revisé relatif à la recommandation CM/REC(2006)2 du comité des ministres aux États Membres sur les règles penitentiaires européennes, (çevrim içi) https://rm.coe.int/commentaire-revise-relatif-a-la-recommandation-2066-2-sur-les-regles-p/16808ae504, 26.07.2025. (Çeviri yazar tarafından yapıldı).
  3. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önümüzdeki konuyla birçok açıdan farklılığı olsa da, bence en yakın kararı Alexandru Enache v. Romanya davasıdır (IV. Daire, Başvuru:16986/12, 3.10.2017). Alexandru Enache Bükreş’teki ilk derece mahkemesi tarafından mahkum edildiğinde, daha bir haftasını doldurmamış bir çocuk babasıydı. Çocuğu altı buçuk aylıkken Bükreş İstinaf Mahkemesi, ilk derece mahkemesinin kararını onadı ve Enache cezaevine girdi. Enache gördüğü kötü muamele haricinde, Rumen hukuk mevzuatına göre bir yaşını doldurmamış çocuk sahibi annelerinin işledikleri suçlar nedeniyle aldıkları cezaların infazını erteletebileceklerine dair hüküm dolayısıyla ayrımclığa uğradığını iddia etti. Mahkeme bu iddiayı, kadın mahkumların cezasının ertelenmesinin doğrudan gerçekleşmediği, yerel mahkemelerin bu yöndeki talepleri ayrıntılı olarak inceledikten sonra bu durumu haklı çıkaracak bir unsur bulunmadığında aksi yönde karar alabildiğini, Romanya mevzuatının ceza ertelenmesi için başka imkanlar da sağladığını kaydederek reddetti. Mahkeme hükmünü verirken ayrıca Rumen Hükümetinin doğumdan sonraki ilk bir yıldaki çocuk ile anne arasındaki özel bağ argümanını dikkate almış, anneliğin korunması için özel tedbirler alınması bu açıdan ölçülü olduğunu düşünmüştür. Ancak söz konusu kararın beşe karşı iki oyla alındığının, Hakim Pinto de Albuquerque ve Bošnjak’in müşterek muhalefet şerhlerinin de çocuğun üstün yararına ve çocukların bir yaşına kadar sadece anne ile kurdukları değil, babalarıyla da kurdukları bağın da önemine dikkat çektiğinin belirtilmesi gerekir. Bunu şöyle de okuyabiliriz: Birkaç yıl sonra çocuğun üstün yararı ilkesi bağlamında, mahpus annelere tanınan haklara benzer haklar belki mahpus babalara da tanınabilir. 
  4. Bunlardan bir kısmı için bk. Anayasa Mahkemesi, Ömer Tekin Başvurusu, Başvuru No: 2021/18518, 14.05.2025; Bila Karakurt ve Abdurrahim Metin Başvurusu, 2020/26165, 17.9.2024; Mehmet Balaban Başvurusu, Başvuru No:2020/7697, 20.06.2023; Ahmet Kolakan Başvurusu, 2020/12197, 16.03.2023.

Yazarın Son Yazıları

Menemen Devrim Şehitleri Anıtı ve Cumhuriyet -

Yunus Nadi: “Kubilay timsalini taziz için ne yapsak yerinde olacağına şüphe yoktur.

Devamını Oku
23.12.2025
Kubilay olayının anlattıkları - Osman Selim Kocahanoğlu

23 Aralık 1930 salı günü, Menemen’de insanlık tarihi- nin en hunhar cinayetlerinden bi- ri işlendi.

Devamını Oku
23.12.2025
Cumhuriyetimizin vazgeçilmez değeri - Azmi Kişnişci

“Eşitlik”, Cumhuriyetin yalnızca hukuki bir ilkesi değil; toplumsal yaşamımızın adalet duygusunu ayakta tutan temel dayanaklarından biridir.

Devamını Oku
22.12.2025
Yenilmezlikler ve dokunulmazlıklar - Cengiz Kuday

Tarih, bazen büyük savaşlarla değil; küçük, sessiz ve ilk bakışta sıradan görünen olaylarla yön değiştirir.

Devamını Oku
20.12.2025
Büyüyen eşitsizlik, yaygınlaşan yoksulluk - Sıtkı Ergüney

Ekonomide; fiyatlar genel düzeyindeki; artış “enflasyon”, gerileme “deflasyon”, duraklama ile birlikte yaşanan artış da “stagflasyon” olarak tanımlanır.

Devamını Oku
20.12.2025
Hayvancılıktaki yol ayrımı - Gülay Ertürk

Türkiye bugün hayvancılıkta çok kritik bir eşiğe geldi.

Devamını Oku
19.12.2025
Devlet ve kalkınma - Prof. Dr. Bilin Neyaptı

Bir ülkede ekonomi yönetiminin temel hedefleri verimlilik ve adil bölüşümdür.

Devamını Oku
18.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025