Modern çağın yeni dinleri - Mahmut Aslan
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Modern çağın yeni dinleri - Mahmut Aslan

03.07.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

İnsanlığın başlangıcından beri, bilinmeyene duyulan korku; mitleri, ritüelleri ve kurumsal dinleri yaratmıştır. Aydınlanma çağıyla birlikte aklın özgürleşmesi ve bilimin hızla gelişmesi, insanın doğaya egemen olmasını sağlamış; bunun sonucunda da Bertrand Russell’ın Din ve Bilim kitabında belirttiği gibi, geleneksel inançlar sarsılmaya başlamıştır.

Ancak modern çağda, bilimin sunduğu açıklamalara rağmen, akıl dışı inanışlar ve bilimsel dayanaktan yoksun spiritüel akımlar geleneksel dinlerin bıraktığı boşluğu doldurarak hızla yayılmaktadır. Bu durum tesadüf değildir. Kapitalist sistemin bireyi yalnızlaştıran, rekabetçi ve belirsizliklerle dolu yapısı, modern insanın anlam arayışını derinleştirmiştir. Geleneksel dinlerin zayıfladığı bir ortamda; astroloji, nefes koçluğu veya kuantum şifa gibi akımlar, bu boşluğu doldurma vaadiyle sahneye çıkmıştır.

Bireylerin anlam arayışına cevap verme iddiasındaki burçlardan kuantum şifaya, aile diziminden “evrene sipariş” öğretilerine kadar uzanan bu geniş yelpaze, özellikle eğitimli beyaz yakalı kesimi hedef almakta; onların umutlarını ve çaresizliklerini sömürmekte, eleştirel düşünceyi zayıflatmaktadır. Peki, bu “yeni dinleri” neden eleştirmeliyiz?

MODERN DİNLERİN YENİ İDEOLOJİK GÜCÜ

Tarih boyunca dinler, toplumsal düzeni sağlama ve bireylere anlam verme işlevi görmüştür. Ancak zamanla din adamları eliyle kurumsal dinler, birer otoriter araca dönüşebilmişlerdir. Papalık müessesi buna en iyi örnektir.

Bugünün “yeni dinleri” de benzer bir potansiyel taşımaktadır. Özellikle “kişisel gelişim” ve “spiritüel uyanış” gibi cazip söylemlerle, takipçilerini eleştirel düşünceden uzaklaştırmakta ve sorgulamayan bir bağlılık yaratmaktadır. Kendi aklını kullanma cesaretini yitiren bireyler, bu yeni otoritelere kolayca kanmaktadır.

BİLİMİN REDDİ VE AKIL TUTULMASI

Bu “yeni dinlerin” en belirgin özelliği, bilime sırt çevirmeleridir. Kişisel “sezgiler” ve “deneyimler”, bilimsel yöntemin yerine konulmakta; duygular, gerçeğin ölçütü kabul edilmektedir. Örneğin, astrolojinin bilimsel geçerliliği, Journal of Consciousness Studies gibi hakemli dergilerde yayımlanan çalışmalarla defalarca çürütülmüştür. Buna rağmen, 2023’te yapılan bir YouGov anketine göre, Türkiye’de her dört kişiden biri düzenli olarak burç yorumlarını takip ettiğini belirtmektedir.

Amerikalı bilim tarihçisi Michael Shermer’ın dediği gibi: “Bilim, bilmediğimizi itiraf ettiğimizde başlar. Sözde bilim ise bildiğimizi iddia ettiğimizde başlar.”

Yeni dinler de bilimin sorgulayıcı ve kanıta dayalı yaklaşımını reddederek, takipçilerini bir tür akıl tutulmasına sürüklemektedir.

CEHALET EKONOMİSİ

Akıl dışı inançların bu kadar kolay alıcı bulması, yalnızca bireysel zayıflıklarla açıklanamaz. Aslında bu, sistematik olarak körüklenen bir cehalet ekonomisinin ürünüdür. İngiliz filozof Terry Eagleton’ın şu sözleri durumu çarpıcı biçimde özetler: “Tanrı’nın ölümü, sadece Tanrı’ya değil, onun yerine geçen tüm metafizik inançlara olan ihtiyacı da açığa çıkardı.” İşte bu metafizik ihtiyaç, akıl dışı “yeni dinler” tarafından istismar edilmektedir.

Türkiye’de de bu “yeni dinler”, özellikle eğitimli ve şehirli beyaz yakalı kesimi hedef alarak devasa bir ekonomik sektöre dönüşmüştür. Bilimsel dayanağı olmayan uygulamalar, akıl almaz ücretlerle pazarlanmaktadır. Bu ekonomik sömürünün çarpıcı bir örneği Göbeklitepe seanslarıdır. 2024 yılında, 69 bin TL gibi astronomik bir ücretle sunulan bu “Göbeklitepe enerjisi” temalı spiritüel seanslar, tarihî miraslarımız üzerinden modern “yeni din” sektörünün nasıl büyüdüğünü göstermektedir. Bu tür uygulamalar, kültürel ve bilimsel gerçeklerin ötesinde, mistik pazarlama yöntemleriyle insanları aldatmakta ve yüksek kazançlar sağlamaktadır.

Bu ticari faaliyetler, modern insanın kaygılarını ve arayışlarını sömürmekten başka bir amaca hizmet etmemektedir. 2022’de küresel “kişisel gelişim” pazarının değeri 40 milyar doları aşmıştır (Statista, 2022). Gerçek bilgiye erişmek uzun, zor ve emek isteyen bir süreçken, sahte bilgi, kapitalist sistemin metalaşmış ürünleri gibi hızla yayılmakta ve egemen ideoloji tarafından sorgulanmamaktadır.

Bu durum, bireylerin eleştirel düşünce yeteneklerini köreltmekte ve onları sömürü düzeninin gönüllü bir parçası haline getirerek, egemen ideolojinin rızasının üretilmesine katkıda bulunmaktadır. İşte bu yüzden hızla yayılır, bir salgın gibi. Ama unutulmamalı: Yaygın olmak, doğru olmak anlamına gelmez.

Bu “yeni dinlere” karşı eleştirel bir duruş sergilememizin temel nedenlerinden biri de laiklik ilkesinin korunmasıdır. Laiklik, aklın ve bilimin özgürce işlemesinin güvencesidir. Devletin ve toplumun dogmatik inançlardan arındırılması, bireylerin eleştirel düşünceye dayalı kararlar alabilmesi için zorunludur. Aksi takdirde, akıl dışı inanışlar toplumsal hayatta giderek daha fazla yer kaplar ve rasyonel çözümlerin önünü tıkar. Laikliğin zayıfladığı bir toplumda, eğitim politikaları, sağlık tercihleri, hatta ekonomi bile dogmatik reflekslerle şekillenebilir.

GERÇEĞİN YOLU

“Yeni dinleri” eleştirmeliyiz çünkü bunlar bilimsel dayanaktan yoksundur, eleştirel düşünceyi zayıflatır, yüksek kazançlı bir ekonomik sömürüye hizmet eder ve laikliğin temel prensiplerini aşındırır. Anlam arayışındaki modern insan için daha sahici yollar mevcuttur: Felsefenin derinlikli sorgulamaları, edebiyatın insan ruhunu yansıtan aynası, kolektif sanatın birleştirici gücü ve bilimin evreni anlama çabası...

Unutmamalıyız ki karanlığı dağıtacak en güçlü ışık, sorgulayan akıldır. Immanuel Kant’ın yüzyıllar öncesinden gelen çağrısı hâlâ geçerliliğini koruyor: “Aklını kullanmaya cesaret et! (Sapere Aude!)” Aydınlanmanın bu cesur parolası, yeniçağın yanıltıcı siren seslerine karşı en güvenilir rehberimiz olmaya devam edecektir.

MAHMUT ASLAN

YAZAR

İlgili Konular: #İdeoloji #arayış

Yazarın Son Yazıları

Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025
Efsanevi bir dönemin sonu - Doç. Dr. Hüner Tuncer

10 Kasım 1938 tarihi, tarihte hiç kuşkusuz bir dönüm noktasıdır! Bu tarihle birlikte Türkiye’de efsanevî bir dönem sona ermiştir. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren gözlerini her gün yeni bir masala, gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen yeni bir düşe açan Türk ulusu, bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağının ayırdına varmaya başlayacaktır.

Devamını Oku
11.11.2025