Olaylar Ve Görüşler

Ulusal eğitim - Gülseven G. YAŞER

14 Aralık 2021 Salı

Küçük bir karatahta serüvenin başlangıcıydı...

Yarını müjdeleyen ışıltılı harfler, ilk kez 1928’de bu karatahtanın üstüne yazıldı. Eğitilmemiş insanların bir ulus olamayacağına inanan biri vardı... ‘’O‘’ üniformasını çıkardı, sivil giysilerini giydi. Artık yeni görevi başöğretmenlikti. 

Baştan başa bütün ülkede, güneyden kuzeye, kentten kasabaya, eğitim seferberliği rüzgârları esecekti... Eğitimli, sanatı gelişmiş, bilimsel ve çağa açık olan toplumların bayrakları onurla dalgalanabilirdi ancak. Yoksa ne bayrağın üzerindeki şerefli kan ne de uğuruna ölünen vatan anlamlıydı. Milyonlarca çocuk bu karatahtaların önünden gelip geçti... O karatahtadan, o umutlu  günlerden, çağdaşlığa atılan  o ilk adımdan bugünlere ne kaldı!.. 

21. yüzyılda, laik Türkiye Cumhuriyeti yasalarınca yasaklanmış, ılımlı-köktenci tarikatlar, cemaatler, Nakşiler, Kadiriler, Nurcular, Süleymancılar, Mahmut Efendiler, Cüppeliler, Menzilciler; siyasetçilerin ve onların arkasındaki küresel güçlerin gayretiyle her yerdeler!

Osmanlı’nın sübyan mektepleri, medreseler, yurtlar, yasa dışı okullar; artık, kadı, hekim, şeyhülislam yetiştiriyorlar... “Ehli sünnet ve cemaat itikadına uygun eğitim veriyoruz” diyorlar. Ehli sünnet ya da cemaat itikadına uygun eğitim nedir, nasıl bir şeydir? Mardin Midyat’ta  medreseden mezun olarak icazet alan 250 öğrenci hoca olarak diplomalarını almışlar. Bu hocalar acaba nerede, kimleri eğitecekler?  

KİM BİLEBİLİR?

Kaç çocuk bu karanlık yuvalarda taciz edilip kaç tanesine tecavüz edilecek kim bilir? Ve kaç tanesi, yıkanmış beyinleriyle Cumhuriyet’e, çağdaş topluma düşman olarak karşımıza çıkarılacak? Dinciliğin ve softa din adamlarının Osmanlı’da sebep oldukları katliamların, engellemelerin, bu koca dünya imparatorluğunu sona getirdiğinin tarihsel kanıtlarını da mı görmüyorlar?

“Bayezıd döneminin hür düşünceli, filozof ve matematikçisi olan Tokatlı Molla Lütfi çok engin bir bilgindir. Ancak Şeyhülislam Hatipzade’nin fetvası ile Sultanahmet Meydanı’nda asılarak idam ediliyor. Suçu Yunan klasiklerinin tetkik ve tercümesi ile uğraşması. Padişah onu kurtarmaya çalışıyor ama dar görüşlü ulemaya karşı gelemiyor... Tanzimat’tan sonra açılan ortaokullarda harita üzerinde coğrafya dersi okutulması üzerine, harita resim olduğu için şeriata aykırı bulunuyor. Sadrazam Damat Sait Paşa, harita kullanılmasına engel oluyor.”1

Bugün demokrasi adı altında, Cumhuriyet felsefesi ile hesaplaşma içinde olan bir takım ellerin, çağdaş toplumdan parçalar kopardığı gerçeğini kim yadsıyabilir? Toplumsal dokunun zedelendiğini, sarsıldığını, toplumda çağdaş ve laik değerlerin birer birer yok olmaya başladığını hâlâ görmüyor olabilir misiniz?

Atatürk, Sakarya Muharebesi’nden beş hafta önce, 10 Temmuz 1921 tarihinde, Ankara’da toplanan Eğitim Kongresi’ni açarken ne diyordu: 

“En önemli, en esaslı nokta eğitim meselesidir. Eğitim; bir ulusu ya hür, bağımsız, şanlı, yüce bir toplum halinde yaşatır. Ya da bir ulusu, esaret ve sefalete terk eder!”

Uygar birey olmanın aydınlığını ve bilincini Atatürk göstermişti. Ancak bizler yeterince sahip çıkamadık... Yaşadığımız günler din eksenli uygulamaların hayata geçirildiği, ulusal eğitimin neredeyse Diyanet İşleri Başkanlığı’na bırakıldığı, yüzyıllık ünlü okullarımızın imam hatip okullarına dönüştürüldüğü, laik ve bilimsel eğitimi reddeden okul müdürlerinin görüntüleriyle dolu. 

GERİCİLİK ADIM ADIM

Gericilik, önce eğitim sistemine el atmıştır ve adım adım hedefine ilerlemektedir! Toplumu yılgın, çökmüş, bölünmüş, umutsuz bir toplum haline getirmek isteyenler ve onların uzantıları, var güçleriyle İslamcılığı toplumun tüm yaşamında egemen kılmaya çalışıyorlar...

Emperyalizmin, dincileri, softa takımını, siyasetçileri kullanarak toplumu yeniden korku, endişe, felaket duyumlarıyla içine kapanık, suskun ve bilinçsiz bir toplum yaratma amacı, nerdeyse gerçekleşmiş görünüyor... “Tarih boyunca tüm baskı rejimleri, yükümlülüklerini yerine getirmekten çekinen, sessiz kalan aydınlar, iş dünyası ve bilimadamlarının suskunluğu üzerine kurulmuş ve süreklilik sağlayabilmişlerdir...”  

“Kendilerini başkalarının kurtarmasını bekleyen kişiler yalnız kölelerdir” diyor Voltaire. Daha ötesi var mı?

GÜLSEVEN G. YAŞER

ÇAĞDAŞ EĞİTİM VAKFI KURUCU BAŞKANI


1 - Necip Mirkelamoğlu, Din ve Laiklik, ÇEV Yayınları s.143, 151. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları